Toplumun refahını W=W(P,S) ile gösterelim. Burada P üretim ve S sömürü olsun. Temsili aktörle çalışacağımız için genel geçerlik kaybetmeden toplumun nüfusunu 1’e eşitleyerek normalleştirebiliriz. Alternatif olarak temsili aktör toplulaştırmasının mümkün olması için gereken şartların yerine geldiğini düşünebiliriz. Her durumda, (P,S) toplumun üretim ve sömürü için harcadığı zaman (çaba) veya üreticiler ve sömürücüler (nüfus) olarak ayrılışını temsil etsin. Doğallıkla optimal büyüme literatüründe toplumsal refahı toplam tüketimin fonksiyonu şeklinde düşünüyoruz. Bu gelenekten fazla kopmamak amacıyla verimli üretimin, P, toplumsal açıdan yararlı tüketime yol açtığını ve sömürünün, S, toplumsal açıdan yararlı olmayan lüks tüketime harcandığını düşünebiliriz. Böyle düşünerek sömürüyü üretim (ve hatta tüketim) faaliyetine dışsallaştırıyoruz ve ekonomi dışı bir karakter atfediyoruz. Açıkçası, bu mantıkla sömürü üretenlere musallat olan haydutlar tarafından gerçekleştiriliyor. En büyük gerçekçilik çabası bile bu çerçeveye ancak bir tür (tahayyül edilmiş) feodal sömürünün uç bir yorumunun denk düşme şansının olduğunu düşündürecek ve daha ileri gidemeyecektir. Hatta daha kadim bir dünyanın tahayyülü sayılabilir. Ancak şu da var: Dönüp dolaşıp piyasanın onunla iç içe giren siyasal kerte tarafından doğrudan belirlendiği, “politik kapitalizm” türü anlatıları düşünmeye başladığımız için belki de çerçeve o kadar eski değildir.
İskelet bir modeli –25 yıl önce yazmış olduğum bir model- sözel olarak anlatacağım anlaşılmıştır. Çerçevemiz nasıl görünüyor? Haydut modelinde çevremiz yırtıcı kuşların diğerlerinin emeği üzerinden asalakça geçindiği ve hiçbir yararlı toplumsal göreve sahip olmadığı bir habitus oluyor. Lotka-Volterra tipi “avcı-av” sınıfı biyoloji kökenli modellerle uzak bir kavramsal akrabalık iddia edebilir. Avcı-av sınıfı modelleri şöyle gösterebiliriz: dx/dt= ɛ1x - ɛ2xy, dy/dt= -ƛ1y + ƛ2xy. Burada x(t) avcıların yokluğunda exponansiyel bir oranda nüfusu artan bir av popülasyonu, y(t) de avların yokluğunda nüfusu exponansiyel bir oranda azalan avcı popülasyonu olarak görülüyor. xy iki popülasyonun karşılaşma miktarını gösteriyor ve avlar her karşılaşmada zarar görüyor. Normal olarak bu tür denklemlerin –birinci dereceden doğrusal olmayan diferansiyel denklemler- analitik çözümleri –varsa- periyodiktir. Av ve avcıyı aynı habitusa koyarak her iki tarafın birbirlerine karşılıklı zarar verdikleri, tek taraflı olmayan modellere de ulaşabiliriz. Bunu yapmak için dx/dt= rx (M-x-ay)/M, dy/dt= sy (N-y-bx)/N yazabiliriz. Burada r avların içsel büyüme oranı ve M avlar için habitusun taşıyabileceği maksimum nüfusa denk geliyor.
Diğer tarafın sönümlenmesi durumunda her iki denklem de lojistik denklemlere indirgenir. Bu son sınıftaki modeller gerilla savaşını matematikselleştirmek etmek için de kullanılmıştır. Lotka-Volterra modelindeyse geri besleme tek yönlüdür: Avcılar ava sadece zarar verirken, avların varlığı avcıların soyunun sürmesine neden olarak sadece pozitif etki yapar. Modelimiz de aynı özellikte görünüyor ve kavramsal akrabalık burada: Sömürücüler üreticilerden beslenirken onlara sadece zarar veriyorlar. Böylece bu modelde sömürü ekonomiye tam olarak dışsal kalıyor. Yine de ilginç kavramlara ulaşılabilir.
Tasarruf davranışını açıkça modellemeye ihtiyaç olmadığı için üretim = tüketim yazabiliriz. Buradaki üretim teknolojisi varsayımı üretimin tamamen tüketim malları üretimi olduğudur. Böylece, standart literatürü takip ederek, sosyal refahı üretimin (tüketimin) fonksiyonu şeklinde düşünecek ve sömürüyü (haydutluğu) da refahı azaltıcı bir argüman olarak amaç fonksiyonuna yerleştireceğiz. Ayrıca, tasarruf-yatırım-üretim tercihlerine değinmeyerek verili üretim stok ve akımlarının yeniden üretime (veya tüketime) ya da sömürüye karşı mücadeleye ayrılmaları kararında yoğunlaşabiliriz. “Mülkiyet hırsızlıktır” sözünden mülhem “sömürü hırsızlıktır” şeklindeki nahif argümanı temsil ettiği için modele Proudhon’vari diyebiliriz.
Şimdi desenimizi çizmeye başlayalım. Toplumsal refah cari üretimin (tüketimin) ve cari sömürü miktarının fonksiyonu olarak yazılsın. Toplumsal refah fonksiyonunu bu iki değişkene göre kesinlikle konkav bir fonksiyon olarak tanımlayalım.
Sosyal refah açısından üretimin marjinal faydası pozitif ve azalan, sömürünün marjinal faydası da negatif ve azalan fonksiyonlar olarak varsayılsın. Yâni sömürü sosyal açıdan “negatif fayda” yaratmaktadır. Temsilci aktör çerçevesini kullandığımız için sosyal fayda ve bireysel fayda aynıdır. Ayrıca sömürüdeki artışın üretimin (tüketimin) marjinal sosyal faydasında bir azalmaya neden olduğunu varsayalım. Bu varsayımı şöyle yorumlayabiliriz: Sömürü oranındaki artış –üreticilerin üretimine dışarıdan el konma oranındaki artış- üreticiler için üretmenin marjinal faydasını azaltır. Bu varsayımla sömürünün ya üreticilerin teşvik etkisiyle üretimi azaltmalarına yol açabildiğini ya da sömürüye karşı mücadele amacıyla üretime ayırdıkları zaman ve kaynaklarını verimsiz savunma faaliyetine kaydırmaları sonucunu verebildiğini söylüyoruz. Bu varsayım dışsal sömürü (haydutluk) varsayımıyla uyum içindedir çünkü kendi kendilerine bırakıldıklarında üreticiler dengededir.
Sömürenler üretime dışsal olmakla beraber feodalizmde olduğu gibi üreticileri koruma ve sömürü/özgürlükten vazgeçme karşılığında bir hizmet verme durumunda dahi değiller. Sömürülenler ve sömürücüler, üreticiler ve haydutlar arasında bir kontrat veya kısmi kooperasyon söz konusu değil. Buradaki “iskelet” sömürü kavramımızın Roemer (1982), A General Theory of Exploitation and Class’da anlatılan “feodal sömürü” kavramıyla benzeştiğini düşünmek mümkün görünüyor –ki bu da Roemer’in kavramının kadim kavramlarla akraba olduğunu düşündürtebilir.
Yukarıdaki paragrafta ifade edilen ilk şart sıfır üretim seviyesinin hiçbir durumda optimal olmamasını garanti ederken, ikinci şart optimal dengeden hareketle küçük bir sömürü artışının sosyal faydayı azaltmayacağını söylüyor. Bu son varsayıma optimal çözümün sıfır sömürü oranını vermemesi için ihtiyaç var çünkü bu varsayım olmadan problem çok da ilginç olmayabilir. Her dönemde sabit bir kaynak stokunun olduğunu ve bu stokun ya üretime ya da sömürücülerle mücadele amacıyla verimsiz savunma harcamalarına ayrıldığını düşünelim. Yâni, £=P+E diyelim. Yeni olan değişken E ve savunmaya ayrılan kaynakları gösteriyor. Bu noktada biyoloji kaynaklı iki adet bayağı köşeli varsayımda bulunacağım. (1) Sömürü miktarı üretim hacminin artan bir fonksiyonudur: Üretim arttıkça sömürü iştahı artar. (2) Ama üretim devresinin dışında yer alan sömürücülerin kendilerini sürekli yeniden üretmeleri mümkün değildir. Tek başlarına bırakılırlarsa sayıları exponansiyel bir oranda azalır. Av yoksa avcı da yoktur.
Açıktır ki bunlar Lotka-Volterra denklemlerinin varsayımlarıdır. Bu iki varsayımla sömürüye bir dinamik atamış olduk. İstersek dS/dt = f(P)-ɸS yazabiliriz. S denkleme eksi işaretle giriyor çünkü sömürüye karşı mücadele varsa sömürü miktarı azalacak veya sömürücülerin sönümlenmesi süreci hızlandırılabilecektir. Sömürülenlerin sömürüye karşı çıkacağını ve bu amaçla üretici faaliyetten bir miktar kaynak ayıracaklarını düşünelim. Direnişle karşılaşan sömürücüler bir ölçüde gerileyeceklerse ve sömürü bir miktar azaltılabilecekse, sömürünün azalma oranını üreticilerin savunmaya ayırdıkları kaynakların pozitif bir fonksiyonu olarak görmek makul bir varsayımdır. Böylece üreticiler pasif bir biçimde sömürüye hedef olmaktan çıkarlar ve sömürüyü kontrol etmeye çalışabilirler. Üreticiler üretim seviyesini belirleyerek maruz kalabilecekleri sömürü miktarını da kontrol etmiş olurlar. Böylece ortaya bir sömürü kontrol fonksiyonu çıkar. Avcıların bunu kabul ettiği dengeye optimal sömürü dengesi diyebiliriz. Görüldüğü gibi iskelet bir Habil-Kabil modeliyle bile ilginç yerlere varmaya başladık. İsteyen bu modelin Yedi Samuray ile ilgisini alakasını kurabilir.
Böylece çatışma yazınından iki biçimde de ayrılmış oluyoruz. (a) Çatışma yazını genellikle nedret arttıkça çelişkilerin keskinleşeceğini ve yeniden dağıtım-el koyma-bölüşüm kavgasının şiddetleneceğini düşünür. Bu varsayımla tam tersini öneriyorum. (b) Düşük zenginlik/yüksek kıtlık seviyelerinde bölüşüm kavgasının ve bu amaçla haydutluk yapmaya kalkışmanın maliyetinin getirisinden fazla olacağını öne sürüyorum. Bu (a)’ya göre daha spesifik bir varsayım. Toplum genel olarak çok fakirse ve üzerinde paylaşım kavgası yapılacak ciddi bir ekonomik artık üretemiyorsa, haydut olmak için silahlanmaya kalkışmak dahi gereksizdir. Ancak ve ancak bir üretim (zenginlik) eşiğinden sonra haydutların ortaya çıkışı için gerekli ekonomik temel hazır olabilir. Eşiğin çoktan aşılmış ve haydutların ortaya çıkmış olduğu bir duruma bakarsak (c) bir sömürü kontrol fonksiyonunun mümkün olabileceğini görüyoruz. Bu mümkün olunca da (d) optimal sömürü kavramı ortaya çıkabiliyor.
Sömürüyü (haydutluğu) üretimin (tüketimin) monoton artan bir fonksiyonu yazmak ilgili literatürün bir kısmıyla çelişmiyor; bir kısmıyla da çelişiyor. Hugh Neary sömürü (haydutluk) olgusunun ortaya çıkmadığı ve silahlanma harcamalarının sıfır olduğu dengeye komünal denge adını vermişti. Doğal hukuk veya lex divina, lex naturalis de diyebiliriz. Görüldüğü gibi ortada henüz ne piyasa ne kapitalizm ne artı-değer var. Yine de bir sömürü teknolojisi üretebiliyoruz. İşin artısı bu kavramlar minimal varsayımlardan fazlasını gerektirmiyor ve kurumsal/tarihsel çerçevelerden bağımsız düşünülebilir. Eksisi bu kavramların fazlasıyla soyut nitelikte oluşudur. Ekonomiden çok felsefe diyebiliriz.