Solun çöküşü ve küresel ekonomi

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Demokrasi olarak tanımlanan rejimler en zor zamanlarından geçiyorlar;

Sorun, etnik ve dini politikaların, tam bir "fasit daire" şeklinde, birbirini tetikleyerek ilerlemesine yol açıyor. Aşırı milliyetçiliği ya da dini üstünlükleri savunan politikalar güç kazandıkça, "ötekileştirme" artıyor. Ötekileştirme, yeni çatışma ve savaşları, bunlar ise yeni göç dalgalarına yol açıyor. Kapıya dayanan yeni göçmenler ise, kendisini "demokrasi" diye tarif eden rejimlerde, ötekileştirici söyleme sahip politikacıların daha fazla güç kazanmasının önünü açıyor.

BATI CEPHESİ "SAĞA" KAYIYOR

İtalya'da faşist partinin devamı olarak nitelenen siyasi hareketin ilk kez iktidar ortağı olması;

Hollanda'da son seçimlerden, aşırı sağcı Geert Wilders'ın partisinin en çok oyu kazanması;

Fransa'da kendisini "merkez partisi" olarak nitelendiren Cumhurbaşkanı Macron'un liderliğindeki yönetimin, aşırı sağcı Marine Le Pen'in partisinin desteğiyle parlamentodan geçirdiği çok tartışmalı göç yasası (Kİ Le Pen yasanın geçmesini kendilerinin savunduğu değerler açısından "zafer" olarak nitelendirdi);

ABD'de önümüzdeki Kasım ayında yapılacak seçimlerde eski Başkan Donald Trump'ın anketlerde yarışı önde götürmesi dünya açısından hiç hayra alamet durmuyor.
Tüm bunlara elbette, son dönemde sosyalizmi sert şekilde eleştirerek, Rus milliyetçisi söylemlere başvuran Putin'in başlattığı Ukrayna savaşı ile, İsrail tarihindeki en aşırı sağcı (hatta ırkçı) hükümetinin Gazze'de sürdürdüğü insanlık dışı askeri operasyonu da eklemek gerek.

Dünya, solun giderek "etkisizleştiği", hatta yok olmaya yüz tuttuğu bir evreden geçiyor.

SOLUN GİDEREK YOK OLUŞU

Yakın tarihte sol hareketlerin güçlü olduğu İtalya'da, Fransa'da, hatta Yunanistan'da artık solun esamesi okunmuyor; Fransa'da Sosyalist Parti etkisiz, Yunanistan''da Sryza'nın dağılmak üzere, PASOK ise silinmiş durumda.

İspanya'nın hala bir "Sosyalist Başbakanı" var ama, Pedro Sanchez'in de mevcut koalisyon hükümetini ancak ülkesindeki aşırı milliyetçi (Bask bağımsızlığını savunan) partilerin desteğiyle kurabildi.

Almanya'da iktidarda olan Sosyal Demokrat ve Yeşiller'in ise, özellikle Gazze meselesinde, ne kadar "solda durdukları" epey tartışmalı. Almanya, tarihindeki aşırılıkçı hareketlerin "borcunu" şimdilerde, İsrail'in yanında "koşulsuz" saf tutarak ödemekte.

Bu global trenden Türkiye de muaf değil elbette; AK Parti'nin 20 yılı geçen iktidarı, karşısındaki kendisini "solda" gören hareketlerin oy arttırmak için sağ politika ya da söylemlere başvurmak zorunda hissetmesi, bunun işareti.

KÜRESEL EKONOMİ ZORDA

İşin ilginci, küresel anlamda sol hareketin etkisizleşip, sağın yükselmesi "bırakınız yapsınlar, bırasınız geçsinler" mantığını da vurmaya başlaması;

Ukrayna savaşı, Dünyanın tahıl deposu" olarak anılan Ukrayna ve Rusya'nın tahıl ticaretinde devre dışı kalmasına neden oldu. Bunun küresel etkileri, özellikle Afrika ülkelerinde açlık olarak ortaya çıkmaya başladı bile. Bu etki o kadar büyük ki, Afrika'da mevcut rejimlerin birer birer, çoğunlukla darbelerle, değişmesine yol açıyor.

Gazze savaşının etkisi ise küresel ticarete oldu; Yemen'deki Husiler'in saldırıları nedeniyle en büyükler arasında yer alan 5 küresel kargo taşımacılık şirketi Kızıldeniz Hattı'nı kullanmaktan vazgeçti

Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı'nın fiilen trafiğe kapanması, günlük 8,8 milyon varil petrol ve 380 milyon ton günlük kargo geçişi için güzergâhın 3-4 bin mil uzaması anlamına geliyor. Bunun petrol fiyatlarına artış olarak yansıması an meselesi artık.

Daha somut örnek vermek gerekirse; Hollanda'nın Rotterdam limanından çıkan bir kargo gemisinin Asya'nın en işlek limanlarından Singapur'a yolculuğu Kızıl Deniz ve Süveyş Kanalı üzerinden 8440 deniz mili tutuyordu. Süveyş Kanalı devre dışı kalırsa bu yolculuk, Afrika'nın en alt noktası Ümit Burnu üzerinden yapılmak zorunda kalacak. Mesafe de 11 bin 720 mile çıkacak. Yolculukta yüzde 40'lık bir artış bu. Bunun, taşınan emtia fiyatlarına da yansıması elbette kaçınılmaz.

ABD ise, küresel ticareti kurtarmak için İsrail'in operasyonlarına son verecek siyasi bir adım atmak yerine, "askeri güce" başvurmayı seçti; Bab el Mendeb Boğazı -Kızıldeniz-Süveyş Kanalı hattında Husilerin deniz ticaretine yönelik 15 Kasım'dan itibaren başlayan saldırılarına karşı 10 ülkenin katıldığı Refah Muhafızı Operasyonu resmen başladı.

Askeri önlemler, dünyanın gitmekte olduğu içe kapanma trendini kurtarır mı? Zor...

Tüm yazılarını göster