Anlatıp anlatmadığımı hatırlamıyorum. Eğer anlatmışsam kusura bakmayın bir kere daha okuyacaksınız. Çok sevdiğim rahmetli arkadaşım, yazar, aktör, prodüktör, rejisör Çetin Öner’den dinlediğim bir anekdot. Gerçek olduğunu söyleyerek anlatmıştı. Anekdot gerçek olmasa bile mesajı doğru olduğu için sağda solda anlatırım.
Türkoloji tahsili yapmış, eski ve yeni Türkçeyi sular seller gibi okuyup yazan ve büyük mizah yazarımız Aziz Nesin’e hayran bir Alman araştırmacı, Aziz beye devamlı mektuplar yazarak hayranlığını bildiriyormuş.
Onun ne kadar büyük bir yazar olduğunu tekrarlayıp, 1956 yılında Fil Hamdi ve 1957 yılında Kazan Töreni adlı öykülüleriyle iki yıl üst üste kazandığı Altın Palmiye ve iki sayfaya sığmayan diğer uluslararası ödülleri vesileleriyle tebrik mesajları yağdırıyormuş. İlginç bir şekilde mesajlarında Aziz Bey’e devamlı en büyük üstat anlamına gelen Üstad-ı Azam şeklinde hitap etmesiymiş.
Bir gün Alman hayranı Aziz Nesin’e bir araştırma yapmak için Türkiye’ye gelme fırsatı bulduğunu ve eğer Aziz Bey müsaitse mutlaka ziyaret etmek istediğini bildiren bir mektup atmış. Aziz bey de “Buyurun” demiş.
Lafı uzatmayayım misafir gelmiş üstat aşağı üstat yukarı iltifatlara devam etmiş. Aradan bir iki hafta geçmiş Aziz Bey’le yaşıt olan Alman, Aziz Nesin’e önce beyefendi sonra bey diye hitap etmeye başlayınca bu tenzil-i rütbeyi fark eden Nesin “Bir dakika” demiş. “Sen lan Aziz demeye başlamadan bir duralım hele. Üstat hitabından bey hitabına nasıl düştük?” demiş. Alman da “Ben buraya gelmeden sizin büyük bir yazar olduğunuzu sanıyordum. Ancak, geldim gördüm ki siz büyük bir yazar değil iyi bir gazetecisiniz. Sizin yazılarınızda anlattıklarınız bu ülkede sahiden oluyor. Siz sadece gördüklerinizi yazıyorsunuz.” Rahmetli Çetin Aziz Bey’in Alman misafirinin bu değerlendirmesine cevap verip vermediğini, eğer verdiyse ne dediğini bilmiyordu.
Doğru hatırlıyorsam bir aralar Türk mizah dergisi Gırgır satışları 1978'lerde 280 binlere topu-topu 2 milyon gazetenin satıldığı ülkemizde 1981-1983 döneminde ise 500 bine ulaşan tirajıyla Türkiye'de gelmiş geçmiş en çok satan mizah dergisi olmakla birlikte dünyada da ilk sıralarda yer almış Türkiye’de kendinden sonra gelen mizah dergilerinin mizaha yaklaşımını belirleyen bir ekol oluşturmuştu.
Ülkemizin Dünya mizahında ön sıralarda yer almasının tarihi, yapısal ve kültürel birçok nedeni vardır. Onun içindir ki dilimize ‘Şaka gibi’ veya ‘Şaka ediyorsun herhâlde’ diye tabirler girmiştir. Biri “Şaka gibi” derken böyle nitelendirdiği durumun komik olduğunu kastetmez. Aksine bu durumun komik bir tarafı olmadığını, kendisinin gözlediği veya muhatap olduğu olay karşısında buna inanamadığını, gülünecek bir şey olmadığını anlatmaya çalışır. Yani “Şaka gibi” bir iltifat değil bir eleştiridir. Şimdi sizlerle epeydir sinirimi bozan bir sistem olan çağrı merkezleriyle ilgili ‘şaka gibi’ olarak nitelendirdiğim bir deneyimimi paylaşıp dertleşmek istiyorum.
20 Kasım 2019 tarihinde eşimle birlikte ikimiz için de gereken doktor muayeneleri için birkaç haftalığına geldiğimiz İstanbul’dan neredeyse iki yıl sonra geçen hafta ayrılabildik. Eşimle ben kırk-iki adet olduğunu bildiğim tıp uzmanlık alanlarındaki doktorların neredeyse yarısını görmeyi planlamamıştık ama, nörologdan kardiyoloğa, nefrologdan romatoloğa, doktor doktor gezerken, katarakt prosedürleri, ablasyonlar, parmak ameliyatları ve tüm bunların üstüne 65 yaş ve üstü ev hapisleri, karantinalar, COVID aşıları falan derken iki sene geçti.
Neyse Bodrum ilçemizin Peksimet köyünün Kadı Kalesi mahallesindeki evimize gitmeye karar verdik. Uzun etütlerden sonra Bodrum’a kara yolundan değil hava yolundan gelmeye karar verdik. Kara yolu 7-8 saat sürüyor. Zaten evde oturmaktan elimiz ayağımız şişmiş kuş gibi uçar onca saat arabada oturmayalım dedik. İyi halt ettik. Seyahat yine 7 saat sürdü. Nerede o eski günler. Biz Yeşilköy’de oturduğumuz için Atatürk hava limanına gitmek hiç sorun değildi. Yeni İstanbul hava limanı neredeyse Bulgaristan’a taşınmış. Yeşilköy’den iki saat uzak ve 200 Türkişh lira. Neyse şaka gibi olan bu değil. Şaka gibi olan THY Çağrı Merkezi. Bu arada şaka gibi çağrı merkezi hikayeleri THY’na özgü değil. Dünyanın her tarafından sayısız örneği var. Burada THY çağrı merkezini daha hafızamda taze olduğu için örnek olarak belirtiyorum.
Türk Hava Yollarından (THY) veya canınızın istediği herhangi bir taşıyıcıdan bilet almak artık çok kolay. Aslına bakarsanız siz alıcı olun ne isterseniz almanız bir sorun değil. Uçak biletinden lahmacuna İnternet üzerinden alabiliyorsunuz.
Ben de girdim THY’nin Web sayfasına ve eşimle kendim için gidiş-dönüş biletlerimi aldım. Aldım derken gereken bilgileri girdim. Buraya kadar iyi. Bileti alırken size hangi koltukları verdiklerini de öğreniyorsunuz.
COVID, movid, şişmanlık falan düşünceleriyle üç kişilik sardalye konservesinden esinlenilmiş koltuklar yerine iki kişilik koltuktan da yer ayırtmak üzere yani koltuk seçimi yapma girişimlerimin sonuç vermediğini biniş kartımı almak istediğimde anladım. Bu arada koltuk seçimi için ekstra ücret talep ediyorlar (bunun gerekçesini hala anlamış değilim). Biniş kartlarımı THY Web sayfasından alamayınca THY Çağrı Merkezi’ni aradım. Bu çağrı merkezleri telekomünikasyon alanındaki, gerçekten çoğu devrim niteliğinde olan gelişmelerden yararlanan işletmelerin çevreleriyle, özellikle müşterileriyle ilişki kurmalarında kullandıkları bir yapı. İşletmelere ait çağrı merkezlerinin bir kısmını işletmelerin kendileri bir kısmını bu işi profesyonel olarak yapan, ihtisasları bu olan işletmeler yapıyor. Bir kısmı temsil ettikleri işletmelerin ülkelerinde bile değiller. Söz gelimi ABD’deki bir sürü işletmenin kontrata bağladığı veya kendinin işlettiği çağrı merkezleri maliyet ve İngilizceye hakimiyet gibi faktörler yüzünden Hindistan’dadır.
Bu çağrı merkezlerine telefon açtığınız anda, daha işin başında en azından bende, bir antipatik his oluşuyor. Önce gülerek veya gülümseyerek konuşmanın cazip olduğu inanışından hareket edildiği belli olan neşeli bir hanım sesi banttan size “Hoş geldiniz” dedikten sonra seçenekler sunuyor. “Eğer şuysa 1’, yok buysa 2’yi oda değilse 3’ü tuşlayın” falan. Tuşladın tuşladın, yoksa azar işitiyorsun “Hiçbir şey tuşlamadın” dedikten sonra “Sizi müşteri temsilcisine bağlıyorum” diye ekliyor. Bu arada konuşmanın banda alınacağını, kişisel bilgilerin yasayla korunduğunu falan da yine banttan dinliyorsun.
Genellikle bunun peşinden yine banttan “Şu anda tüm müşteri temsilcilerimiz başkalarıyla uğraşıyor. Bekleyin” deniliyor. Bekliyorsun biri cevapladığında telefon faturana ne yazılmış bilmiyorsun ama telefonu açan “Hoş geldiniz benim adım falankeş size nasıl yardımcı olabilirim” şeklinde ezberlediği metni Allah bilir kaçıncı kez tekrar ederek konuşmayı açıyor. Benim sorunum hiç kompleks değil. Biletimi almışım, koltuk seçimimi yapmışım, THY kredi kartıma yüklenmiş bile. Ancak biniş kartımı almaya gelince benim ayırdığım koltukların bana verilmemiş olduğunu görüyorum.
Telefonuma çıkan delikanlıya “Ne iş?” diye sordum. O da “Bakayım” dedi. Cart diye hat kesildi. Bir daha aradım yine bir süre bant dinledim bu sefer telefonuma bir hanım cevap verdi. “Kızım ben demin filankeş arkadaşına uzun uzun anlattım. İstersen ona bağla dedim “o imkânımız yok efendim” dedi. Bir kere de hanım kıza anlattım. O da baktı “Efendim o koltuklar satılmış görünüyor” dedi. Ben de “Elbette dedim ben aldım”. Cart hat yine kesildi. Tekrar aradım mutat bantları dinledikten sonra bu sefer karşıma bir başka delikanlı çıktı. O da meseleyi çözemeyince “O koltukları önemli adamlar için mi saklıyorsunuz? Onun için mi bir türlü boş göründüğü için aldığım koltukları alamıyorum? Dedim çocuk ne yapsın yok mok diye kem küm etti ve nihai açıklamayı yaptı. Bu açıklamayı eğitimini aldığı için mi yaptı yoksa kendi mi uydurdu bilmiyorum ama benim gibi yirmi küsur ülkeye seyahat etmiş ve oralarda çalışmış birine ne yeterli geldi ne de orijinal. Delikanlı bu safsataya açıklama olarak “Efendim şu anda bir sistem arızası var” dedi.
Dünyada arıza sistem arızası olunca diyecek bir şey kalmadığı gibi bir kanaat ver herhalde. Sistem arızası Allah’ın emri gibi bir şey. Kulun sistem arızasına söyleyecek lafı olamaz. Çare Allah’tan. Tevekkülle bekleyip sabırlı olacaksın. Ne demek kardeşim sistem arızası? Arıza olmayacak işte bu kadar.
Bu arada biz THY’nin bize ayırdığı koltuklarda Bodrum’a geldik benim istediğim koltuklar bos geldi. O koltukların önemli adamlara ayrıldığı kanım böylece pekişti. Anlaşılan o sefere önemli adamlar gelmemiş ve onlar için boş tutulan koltuklar boş kalmıştı. İşte gerçek sistem arızası. Tabii bu çağrı merkezlerinde çalışan, büyük bir çoğunluğunun genç olduğunu sandığım ‘müşteri temsilcisi’ filan gibi unvanlarla çalışan insanların bunda hiçbir kabahatleri yok. Sırf telefona cevap verdikleri, ne olduğunu tam veya hiç bilmedikleri ‘sistem arızalarını’ onlar bildirmek zorunda oldukları için telefonun öbür ucunda zaten sorunu olduğu için onları arayan ve bu yüzden canı burnunda olan kişilerin bağırıp çağırmalarını dinlemek zorunda kalıyorlar. Telefonu kapatmadan ben delikanlıya “Senin bu işte bir dahlin yok ama benim de içimi boşaltmam lazım” diyerek biraz sempati gösterdim.
Haftaya bu çağrı merkezleriyle ‘ilgili sistem arızaları’! hakkında bir hasbıhal yapmak istiyorum. O zamana kadar benimle ilgili şikayetlerinizin tamamının sistem arızası nedeniyle olduğunu hatırlatırım.
Sağlıcakla kalın.