Araç kullananlar, özellikle de şehirler arası yolda seyahat edenler çok iyi bilir. Hani bir anket yapılsa, herhalde sisli hava açık ara en kötü seçilir. En azından kendi adıma öyle...
Karlı buzlu yol bile daha az kötüdür. Kaygan bir zeminde ilerlediğinizi biliyorsunuzdur, ona göre yavaş gider, duruma göre zincir takarsınız, aklı başında herkes tedbirli olacağı için de riskiniz çok fazla değildir. Hem bilirsiniz ki karşınıza hiç hesapta olmayan bir sürpriz çıkma olasılığı görece azdır.
Ama sis öyle mi! Karşınıza ne zaman ne çıkacağını bilemezsiniz.
Bırakın sis farını, farlarını hiç yakmadan yol almaya çalışan çıkar...
Siste ilerleyemeyip herhangi bir işaret koymadan park eden çıkar...
İşte tüm bu nedenlerle direksiyona adeta yapışır ve yavaş yavaş yol almaya çalışırsınız.
Türkiye ekonomisinin bize “sunduğu” mevcut ortam gibi...
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu yeni dönemin ikinci toplantısını bugün yapacak. Geçen ayki toplantı öncesindeki tahminlerde çoğunluk yanıldığı için bugünkü toplantı için yoğurt biraz üflenerek yeniliyor. Tahminler adeta ikiye ayrılmış gibi ama biri pek ifade edilmiyor.
Olması gereken faizle ilgili pek tahmin göremiyoruz artık.
İfade edilen Merkez Bankası'nın çıkabileceği en yüksek oran, bunun üstünde duruluyor.
Hani biz “rasyonel bir zemine ve politikalara” dönecek, o şekilde uygulamalar yapacaktık!
Hani sis dağılacaktı; şeffaf ve öngörülebilir olunacaktı! Bir takıma yeni teknik direktör geldiğinde tüm futbolcular ilk birkaç hafta daha bir şevkle çalışır, taraftarın umudu artar. Oyun planı değişecektir, bir dizi beklenti oluşur. O birkaç haftada beklenti karşılandı karşılandı; karşılanamadı mı homurtular yükselmeye başlar.
Sis kalınlaşıyor, homurtular artıyor
Türkiye’de faizi bir dönem Merkez Bankası’nın belirlemediğini herkes biliyor. Yeni dönemle birlikte bu yetkinin gerçek sahibine, yani Merkez Bankası’na geçmiş olması umuldu. Geçti mi, bilemiyoruz.
Bakın bilemiyor olmamız bile çok kötü. Ortada hala bir tereddüt var.
Şu durumda rasyonel politikalardan nasıl söz edebiliriz ki! İşte böyle olunca da belirsizlik artıyor ve "Zaten olmayacaktı" diyenlerin sayısı çoğalmaya başlıyor.
İş aleminin sıkıntısı büyük
Türkiye’de belirsizlik birçok alanda had safhada...
Merkez Bankası, umuyoruz Merkez Bankası, bugün faizi belirleyecek ama tahmin yapmak hiç kolay değil. Yaygın tahmin 5 puanlık artışla yüzde 20’ye çıkılacağı yönünde.
Peki Merkez Bankası faizi niye artıracak, enflasyonla mücadele için mi?
Öyleyse yüzde 20 ya da hangi düzeyde belirlenirse artık, bu faiz gelecek dönemin enflasyonuyla mücadele için yeterli olacak mı?
Olacaksa gelecek bir yılda enflasyon yüzde 20’lere, 30’lara mı inecek? Yoksa faiz aşama aşama daha da yukarılara mı çekilecek?
Merkez Bankası faizini öngörmek pek mümkün değil; bu faizle piyasa faizi arasındaki bağ da henüz tam kurulamamış... Dövizin ne olacağı hiç kestirilemiyor; bir bakıyorsunuz bir günde yüzde 2’yi, 3’ü bulan artış, ertesi gün dinginlik; sahi ne oluyor, kim ne yapıyor ya da yapmıyor?
İş insanısınız, yurt içine ya da dışına bir fiyat vereceksiniz; ne alacağınız ara mal ya da hammaddenin fiyatını kestirebiliyorsunuz, ne dolayısıyla satış fiyatınızı.
Önünüzde kalın bir sis tabakası, ne zaman açılacağını kimse bilmiyor ve bir yerlere çarpmadan, elinizdekini kaybetmeden yol almaya çalışıyorsunuz.
Sabit gelirliyi hiç sormayın!
Maliyeti arttığında bunu duruma göre bire bir ya da belli ölçüde satış fiyatına yansıtma olanağı bulunanlar var, bir de bu şansa hiçbir zaman sahip olamayan sabit gelirli vatandaşlar var. İşte en vahim durumda olanlar onlar.
Hele hele emekliler! Memura geçmiş dönemlerle kıyaslandığında iyi bir zam verildi ama emekliler, özellikle de kök aylığı düşük olan emekliler çok az zam aldı ya da hiç alamadı.
Konuyu yalnızca kamu çalışanları ya da emekliler cephesinden de düşünmemek gerek. Özel sektör çalışanları arasında memurlar kadar zam alamayanlar da var.
Dolayısıyla sisin arasında tümden kaybolan, yönünü şaşıran ve ne yapacağını bilemeyen sabit gelirli sağa sola çarpa çarpa ilerlemeye çalışıyor.