TCMB’de görev yaptığım dönemde para politikasında sabırlı olmanın önemini anlatmaya çalışırken kullandığım son kozlardan biri Sisifos’un hikâyesiydi. Yunan mitolojisinde, zirveye ulaşamadan aşağı yuvarlanan kayayı ömür boyu dağın tepesine tekrar tekrar çıkarmaya mahkûm edilen Sisifos’un hikâyesi...
Geçmişte TCMB birçok kez sert parasal sıkılaştırma yaptıktan sonra erken veya fazla gevşeyerek başa dönmek durumunda kaldı. Enflasyonla mücadelede Sisifos olmak TCMB’nin kaderi midir? Yıllar boyu kısa vadeli kazanımlar uğruna enflasyonla mücadeleyi sürekli erteledik. Merkez Bankası’nın işini yapmasına izin vermedik. Yapmaya çalıştığında da sabredip bu çabaları yeterince desteklemedik, hatta itibarsızlaştırarak Sisifos’u kaderine terk ettik. Gerek kredi gerekse maliye politikası çoğu zaman kayayı tersten aşağı ittirdi.
Sisifos sendromunu yaşamamak için öncelikle bu yapılanları tekrarlamamak gerekiyor. Sıkı para politikasının kararlılıkla sürdürülmesi ve kredilerde temkinli gidilmesi lazım. Elbette yüksek faizi kimse istemez, hele de pandeminin ikinci büyük dalgasında bu kadar borçlu yakalanmışken. Fakat faizlerden yakınırken nedenselliği doğru kurmak lazım. Eğer TCMB sıkı politika uygulamazsa risk algısı ve beklentilerdeki bozulma nedeniyle bankalar hepten krediyi kesecek ve durum içinden çıkılmaz hale gelecekti.
Yüksek faizin sebebi TCMB’nin faiz artırmaya hevesli olması değildir; ülke riskini, rezervleri ve enflasyonu bu noktaya getiren geçmişteki aymaz yaklaşımdır.
Enflasyon ekonomiyi için için yiyen bir hastalık. Biz de tedavi olmayı reddeden, erteleyen bir hasta gibiydik yıllar boyunca. Sonunda hastalık ilerledi ve acil servise yattık. Şimdi doktora neden bana sert müdahale ediyorsun diye kızacağımıza yıllar boyunca semptomları bastırıp hastalığı ihmal ettiğimize hayıflanmak gerekiyor.
Sıkı para politikası zamanında uygulanmazsa ya da erken gevşerse ileride daha büyük bir fatura çıkıyor. Örneğin Ağustos-Eylül aylarında 300 baz puan artış yapabilseydik veya faiz indiriminde temkinli olabilseydik yüzde 11-12 ile bu işi çevirecektik; bugün yüzde 17’leri konuşmuyor olacaktık. Sürekli aynı döngüleri yaşıyoruz. Sisifos olmamak için bir noktada enflasyonla mücadelede ciddiyet göstermek gerekiyor. Bunun için de öncelikle sıkı ve kararlı para politikasına ihtiyaç var.
Merkez bankalarına yeterince inisiyatif verip sabredebilen ülkeler enflasyon sorununu büyük ölçüde çözdüler. Biz bunu senelerdir yapamadık. Yapamadığımız için de yüksek faizden bir türlü kurtulamadık.
Başkan Ağbal geçen hafta kendisine sorulan soruya isabetli bir soru ile karşılık verdi: “Başka ülkeler enflasyonu yüzde 1-2’de tutuyor da Türkiye neden tutamasın, ne eksiğimiz var?”
Akran ülkeleri düşünürsek fazla bir eksiğimiz yok aslında. Peru, Filipinler, Güney Afrika ve Rusya gibi birçok ülke bunu yapabildiyse biz neden yapamayalım? Bu ülkelerde de farklı boyutlarda yapısal sorunlar var. Ama itibarlı bir merkez bankası ve doğru makro çerçeve ile enflasyonu düşürmeyi başardılar.
En taze örneği Rusya. Yakın döneme kadar enflasyon sorununu çözememiş bir ülkeydi. Ruble 2014’te petrol fiyatlarındaki çöküşten ve ambargolardan sonra epey değer kaybetti. Enflasyon hızla yükseldi, yüzde 15’lere kadar çıktı. Rusya Merkez Bankası’na liyakatli üst düzey yöneticiler atandı. Para politikasını sıkılaştırdılar ve hangi seviyede ne kadar tutacaklarına dair net bir duruş sergilediler. Enflasyon düşene kadar da taviz vermediler. Ekonomileri yavaşladı, bir süre talep durdu fakat vazgeçmediler. Nihayet enflasyonu yüzde 3-4 seviyelerine indirerek orada kalıcı tutabildiler.
Rusya bunu yaparken kısa vadede bir bedel ödedi, fakat bu sayede şimdi ülkede bir KOBİ bankaya gittiğinde yüzde 6 faiz ile kredi çekebiliyor. Çünkü enflasyon yüzde 4 düzeyinde ve herkes buralarda kalacağını düşünüyor. Ülkemizde ise enflasyon sorunu devam ettiği için KOBİ’lerin karşılaştığı faiz yüzde 25.
Biz de sabredebilsek enflasyonu yüzde 4-5’lere indirmek mümkün olabilir. TCMB’nin işine karışmadan birkaç yıl geçirsek, kaynakları verimli alanlara yöneltip bütçeyi hedeflerle uyumlu hale getirebilsek işin rengi değişebilir. O zaman enflasyon ve faizler birlikte düşer, şirketlerimiz de tek haneli faizle krediye erişebilir.
Tek başına para politikasının kalıcı çözüm getirmeyeceğinin altını tekrar çizelim. Önemli olan güven veren bir politika çerçevesidir. Süreç diğer basiretli politikalarla desteklenemezse yüksek faizle sadece kısa vadeli sermaye girer ve kârını yazdıktan sonra bizi yeniden Sisifos’un dramına terk eder. Nitekim enflasyonu kalıcı olarak düşüren ülkelere baktığımızda para politikasının diğer boyuttaki tedbirlerle de desteklendiğini görüyoruz.
Sıkı para politikası verimlilik konusunu, sığ piyasaları, düşük rekabeti, üretim yapısını çözemez. Fakat çözümleri üretmek için uygun zemini sağlar ve zaman kazandırabilir. Kesin sonuç istiyorsak önce merkez bankasının işini yapmasına izin verilmesi, sonra da hukukun ve liyakatin hâkim olduğu bir kurumsal yapı oluşturulması gerekmekte. Mevcut koşullarda fazla iyimser olmak için henüz güçlü gerekçeler bulunmuyor.
Yine de TCMB’nin yeni bir başlangıçla fiyat istikrarı yönünde tutarlı bir perspektif ortaya koyduğunu gözden kaçırmamak lazım. Merkez Bankası güçlü bir taahhütte bulundu ve gerçekçi bir iletişimle gerekli ilk adımları attı. Geçmişin izlerini tamamen silemese de tek başına çözüm olmasa da bu çabalar kendi başına desteklenmeyi hak ediyor.
Faiz artışını sorgulayanlara saygı duyuyorum. Fakat bu dönemde asıl eleştirilmesi gereken TCMB’nin faiz artırımından ziyade ülkeyi bu zor tercihle baş başa bırakan yakın dönemdeki aymaz politika yaklaşımıdır. İktisat tarihimize kara bir leke olarak geçecek bu dönemi sakın unutmayalım, unutturmayalım; tartışmaların yanlış yere çekilmesine izin vermeyelim.
Yeni yılda Sisifos’un makus talihini yenmesi dileğiyle, herkese mutlu seneler.