Mustafa BAŞAR - Yönetim Kurulu Danışmanı
“Can suyu”nun ne olduğunu bilirsiniz değil mi? Toprağa ve hayata tutunmaları için, yeni ekilen fidelere ve fidanlara verilen “ilk su” dur. Yani bir nevi yaşama başlangıç sermayesi. Can suyu tek başına yetmez elbet, bitkinin veya fidanın çeşidine göre topraktan ve güneşten alacağı çeşitli vitaminler ve mineraller de gereklidir yetişip, büyümesi için. Sonrasında ise düzenli olarak suya… Aslında canlı organizmaların tamamında benzer ihtiyaçlar var. Hatta biz insanların da gelişimi için benzer gereksinimlerimiz var. Yemek yemeden kaç gün dayanabilir, kaç gün daha hayatta kalabiliriz hiç düşündünüz mü? Kayıtlara geçen en uzun süre, 74 yaşındayken tuttuğu ölüm oruçlarından biriyle Hindistan’da Mahatma Gandi’ye aittir; her gün birkaç damla su içmek dışında, tam 21 gün boyunca hiçbir şey yememişti. Uzmanlara göre ortalama bir insan hiçbir şey yemeden 2 hafta dayanabilir. Peki ya su içmezse? Sadece 3 gün! Aynı yeryüzünün olduğu gibi, bedenimizin de %60’dan fazlası su olduğu halde, yokluğuna en az katlanabileceğimiz şey, yine sudur!
İnsan zekâsı ve emeğiyle kurulan şirketler de, kurucusu, emektarı olan insanlardan farklı değildirler. Organlarının sağlıklı çalışması ve gelişmesi, bedeninin serpilip büyümesi için elbette kaliteli ve doğru ürün, yeterli üretim veya tedarik zinciri oluşturabilme kapasitesi, doğru fiyatlama, doğru Pazar, hedef tüketici kitlesi, yeterli satış cirosu vs. gibi besleyici unsurlara ihtiyaç duyarlar. Ama can suyu olan başlangıç sermayesi yetersizse ve sonraki gelişim evrelerinde, yeterli miktarda nakit akışına sahip değilse, tahmin edilebilecek süreden de kısa olabilir ömürleri. Dünya genelinde kurucusu dışında en az bir çalışanı olan şirketlerin üçte ikisi 2 yıl, kalan yarısıysa 5 yıl içerisinde kapanıyor. Diğer bir deyişle, kurulan şirketlerin %82’sinin ömrü 6 yıldan daha kısa! Ülkemizdeki “bütün firmalar” hesaba katıldığında “ortalama şirket ömrü” ise sadece 9-10 yıl civarında. Türkiye dahil olmak üzere, dünya genelinde hastalanan ve akabinde ölen şirketlerin yine %80’den fazlasının otopsi raporunda ölüm nedeni olarak ne yazıyor biliyor musunuz; nakit akışı yetersizliği! Otopsi raporu ve yazan ölüm nedeni diyerek abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz; bu kelimeleri gerçekten dikkatinizi çekmek için bilerek kullandım. Ancak abartı yok; kapanan şirketlerin gerçekten de temel ve ortak sorunları stok devir sürelerinin uzunluğu, borç devir sürelerinin kısalığı ve alacak devir sürelerinin uzunluğuna dayanan nakit akışı yetersizliğidir. Avrupalı, Amerikalı ya da Türk… İnanın fark etmiyor, insanların büyük bölümü farklı girişim becerilerine ve ticari cesarete sahip oldukları halde, “satış cirosu ve kârlılık odaklı bir işletme yönetimi” sergileyerek, nakit akışının ne kadar hayati olduğunu gözden kaçırıyorlar! “İş yaparken batmak”, hatta “büyürken batmak” diye bir tabir hiç duydunuz mu? Faaliyet gösterdiği pazarda çok önemli bir zincir mağazayla çalışmaya başladıkları için sevinç çığlıkları atan ve daha aynı yılın sonunda iflas eden işletmelerden o kadar çok örnek var ki. Müşteriden yapılacak tahsilâtın vadesi, tedarikçilere yapılacak ödemelerden uzunsa ciddi bir problem var demektir, çünkü işletmenin ticari yaşamına devam edebilmesi için zaten günlük, haftalık ve aylık düzenli nakit çıkışları vardır. Kazancın çok düşük olması ya da toplam işletme giderleriyle başa baş bir maliyetle, hiç kazanç olmadan işletmenin devam etmesi mümkündür. Hatta bazı dönemler zarar ederek dahi faaliyetlerini sürdürebilir; elbette zayıflar belki küçülür, çaptan düşer ama hayatta kalabilir; aynı yetersiz beslenen ya da bir süre yemeden hayatını idame ettiren insan gibi… Ancak su olmadan nasıl kısa sürede canlılar yaşamlarını yitiriyorlarsa, şirketler de nakit akışı olmadan fazla dayanamazlar.
“Büyük başın derdi büyük olur” atasözünü sanırım duymayan yoktur; kişi ne kadar zengin ve güçlü ise, o kadar zorlu ve ağır sorunlarla karşılaşır. Eğer yeterli nakit akışına sahip değilse, bir şirketin köklü bir geçmişe sahip olması, bankalar nezdinde yüksek kredibiliteye sahip olması, yüksek satış cirosuna sahip olması, inanın geleceğe umutla bakması için kâfi değildir. Hele hele çok sayıda çalışanı, küçümsenmeyecek tutarlarda fatura ve kira ödemeleri gibi sabit giderleri yüksek bir işletme için nakit akışının bozulması çok ama çok tehlikeli bir durumdur. “Truva atı” gibi çözüm zannedilen konuların içerisine gizlenen bir soruna da dikkat çekmek isterim; temelinde nakit akışı sağlıksız olan bir şirket için en tehlikeli yöntem yeni müşteri kazanma, satışları artırma, şirketi büyütme girişimidir. Unutmayın, birçok girişimci ve şirket işleri büyütme aşamasındayken iflas ederler. Yani iş yaparken, çalışarak batarlar!
Çözümü daima kendinizde, şirketinizde, ekibinizde, tedarikçilerinizde ve müşterilerinizde arayın. Yeni banka kredileri can suyu değildir! Hiçbir sıvı çeşidi, canlılar için gerçek suyun yerini nasıl alamazsa, faiziyle (yani ek gider ve yeni maliyetlerle) geri ödenecek borçlar da sağlıklı bir nakit akışına alternatif değildir! Ticari faaliyette bulunan bütün kişiler ve kurumlar için en hayati konuların başında gelen nakit akışını evvela kendiniz için bir felsefe haline getirin; şirketinizdeki muhasebe ve finans bölümünde yetkili ve yönetici kişilerin satışta, satın almada, depolamada görevli herkese eğitim vermesine, zaman ve nakit ilişkisini öğretmelerine vesile olun. Tedarikçi firmalardan sadece iskonto değil, ödeme vadesi pazarlığının yapılması satın alma departmanı ve yetkili kişileri için bir performans kriteri olmalı. Aynı şekilde satış temsilcileri için sadece müşterilerini ürünleri satın almaya ikna etmek değil, olması gereken ilgili vadeyle ödeme yapmalarını sağlamak bir performans hedefi olmalı. Depo sorumluları için stok devir sürelerini kısaltmak bir performans hedefi olmalı! İşinizin selameti, kazancınızın bereketi için, “can suyu & nakit akışı” konusunu aklınızdan asla çıkarmayın!