Geçtiğimiz hafta gündemi Güney Afrika’da toplanan BRICS haberleri doldurdu. Toplantı daha önceden ilgi uyandırmaya başlamıştı. Grubu kuran ülkelerden Rusya’nın lideri Vladimir Putin’in bu yılki toplantıya katılması beklenmekteydi. Ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi tutuklanması kararı vermiş ve müzekkereyi dağıtım için Interpol’a da göndermişti. Interpol sözleşmesini imzalamış bulunan Güney Afrika hukuken onu tutuklayarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne teslim etmek sorumluluğunu taşıyordu. Her ne kadar bu ülke Putin’i tutuklama gibi bir niyeti olmadığını kesin biçimde ifade ettiyse de, ev sahiplerini mahcubiyetten kurtarmak için olacak, Rus lider toplantıya bizzat katılmamayı, çevrimiçi bir konuşmayla yetinmeyi tercih etti.
BRICS toplantısının yarattığı bu erken merak bir yana, toplantının kendisi de dikkatleri çekmeyi başardı. Görünüşe bakılırsa, gerek iktisadi gelişme düzeyi, gerek ekonomisinin büyüklüğü birbirinden çok farklı birçok ülke BRICS’e katılmak istiyor. İlginçtir ki, ortada katılacak resmi kuruluşa sahip bir örgüt yok, sadece belirli aralıklarla toplanan bir ülkeler grubu bulunuyor. Katılmak ise, ülke adının daha sonraki toplantılara katılacaklar listesine eklenmesi anlamına geliyor. Gruba halihazırda “üye” olanlar, başka hangi ülkelerin “üyeliğe” davet edileceğine karar veriyorlar. Genişleme sorununun mevcut üyeler arasında anlaşmazlık konusu olduğu da anlaşılıyor.
Bu grubun kuruluş amacı acaba nedir? 2009’da ilk BRIC toplantısını düzenleyen ülkeler (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) ekonomileri hızla büyüyen ülkelerdi. 2011’de Güney Afrika da gruba katıldı. İktisadi büyüme tempolarını korudukları takdirde, bu ülkeler grubunun 2050 yılında başını ABD’nin çektiği dünyanın önde gelen ekonomilerini geride bırakmaları bekleniyordu.
Ancak bu ülkeler, içinde faaliyet gösterdikleri küresel iktisadi sisteminin İkinci Dünya Savaşı sonunda ABD tarafından kurulduğunu ve dolayısıyla onun çıkarlarına hizmet ettiğini düşünüyorlardı, şikayetçiydiler.
Yürürlükte olan sistemin baskın özelliklerinden biri uluslararası ticarette mübadele aracı olarak ABD dolarının hakim konumda bulunmasıdır. Bu nitelik, ABD’nin dünyadaki tüm ticari işlemleri izlemesine imkan veriyor, ABD’nin dünya ticaretinin bankacılık merkezi olmasını sağlıyor, ve ABD’nin sistemi kullananlar üzerinde muhtelif yollardan etkili olmasına fırsatlar sunuyordu. Kısa bir süre önce, ABD dünya ekonomisine hakim konumunu kullanarak bazı ülkelerin ABD’nin geliştirdiği ödeme sistemini kullanmasını engellemiş, Amerikan dış siyasetiyle ciddi ihtilafları olan ülkelerin ABD’de bulunan paralarına el koymuştu.
Üçüncü ülkelerin aralarındaki ticarette ABD doları kullanmaları Amerikalılara dolar basarak uluslararası piyasaya sürmek, böylece kendi refahlarını artırma imkanı da veriyordu çünkü basılan dolarlar uluslararası nakit ihtiyacını karşılamakta kullanılıyor, ABD’ye mal ve hizmet talebi olarak geri dönmüyordu. Buna karşılık, uluslararası ticarette diğer para birimlerinin kullanılması, Euro da dahil, pek başarılı olmamıştı. Ayrıca, uluslararası iktisadi düzenin Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası gibi kurumları da dar anlamda Amerikan ve daha genel olarak halihazırdaki gelişmiş ekonomilerin egemenliği altındaydılar.
BRICS bu düzeni kökten değiştirmek istiyor. Uygulamada da bir miktar yol alınması imkanı görülen alanlardan biri üyeler arasındaki ticarette ABD doları dışında para birimlerinin kullanılmasıdır. Gelecekte üye ülkelerin bir altyapı yatırım bankası kurmaları da bir sürpriz teşkil etmeyebilir, ancak Çin’in Asya’da altyapı yatırımları yapmak için kurduğu banka deneyiminin pek de başarılı olmaması, olumsuz bir örnek oluşturuyor. BRICS’e katılmak isteyen ülkeler halihazırdaki üyelerle aynı hedefleri benimsiyor gibi görünüyorlar. Böyle bir durumda üye sayısını mümkün olduğu kadar yüksek tutmak, böylece küresel ekonomik düzene daha geniş ve güçlü bir cephe açmak eğiliminin ağır basması beklenebilirse de, bazı üyelerin böyle bir açılıma karşı son derecede isteksiz yaklaştıkları görülmektedir.
Sorun nedir? Görünüşe göre grubun önde gelen iki üyesi Rusya ve Çin, grubun varlığından siyaseten diğer üyelerin rızasının ötesinde fayda sağlamak istiyorlar. Bu iki ülke ABD’nin iktisat alanında da her türlü çıkarına cephe alan Amerikan karşıtı bir örgüt oluşturmak istemektedirler. Çin ve Rusya güvenlik ve küresel siyaset alanında ABD ile zaten yoğun bir rekabet içinde bulunuyorlar. Özellikle Brezilya ve Hindistan, yeni bir Soğuk Savaş’ın başını çekmek istememektedirler. Dünya ekonomisinin yönetişiminde etkin bir role sahip olmayı arzulamakla birlikte, büyük iktisadi güçlerle karşılıklı bir cepheleşmeye girmek yanlısı olmadıkları gibi, giderek devletin yönettiği ekonomilere dönüşen ve seçimli otoriteryenliği benimsemiş bir ülkeler grubunun parçası olmak da istememektedirler. Neticede ancak uzun süredir üye olmaları beklenen altı ülkenin üyeliği ötesinde yeni üye alınmamıştır. Bu günlerde BRICS’in yoğun iç meseleleri olduğu anlaşılıyor. Çok kutuplu bir dünya inşa etme ve onun içinde büyük bir küresel aktör olma konusu herhalde daha sonraki toplantılarda ele alınacaktır.