Şimdi nolcek? Yeniden düşünsek mi?

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ

Yazarımız çizerimiz, bilenimiz bilmeyenimiz kahinlere döndük. 2020 nasıl geçecek konusunda her kafadan bir ses çıkıyor. Elbette geçecek ama delip de geçecek. Ekonomiler dünya çapında yavaşladı, kimi ‘fena’ yavaşladı, kimi ‘büyük depresyondan’ bu yana ‘görülmemiş’ derecede yavaşladı. Şöyle veya böyle hepsi yavaşladı. Bu yavaşlamanın daha ne kadar süreceği belli değil. Krizin bölgelerdeki ve ülkelerdeki etkisi farklı farklı. Hem ülke çapında hem bölge düzeyinde ne yavaşlama aynı ne de neyin nasıl yavaşladığı. Bu nedenle bölgelerde ve ülkelerde krizle ‘mücadele’ konusunda yapılan, yapılacağı söylenen şeylerin farklı olmasını doğal karşılamak gerekir.
Ülkelerin siyasi yapılarına göre demeçleri de farklı oluyor. Hepsi aynı tepkiyi veriyorlar ama kimi ipe sapa gelmez demeçlerle uğraşıyor kimi hiç demeç vermiyor. Az sayıda ‘yönetim’ yaptıklarını, neden yaptıklarını ve ne yapacaklarını açıklayabiliyor. Vaziyet Dünya çapında iyi değil. Hani ufakken düşüp canınızı yaktığınızda anneniz “uf mu oldu” diye koşuştururdu ya ülkelerde hemen herkes ‘uf oldu”. Kimi ülke “Uf mu oldun bir öpeyim geçecek” der gibi acıyla ilgisi olmayan ve de acıyı geçirmeyeceği aşikâr işler yapıyor. Demokrasiyle uğraşacak vakitleri olmayan ülkelerde bu tür demeçler yok. Bir de Brezilya gibi ülkeler var. Oralarda yönetim “Uf muf olmadın. İyisin. Abartma” demeçleri veriyor. İş dönüyor dolaşıyor geliyor uf olan veya uf olduğunu sanan ülkelerde iktidar sahiplerinin ne dediği değil ne yapacağına.

Yine de öyle görülüyor ki ülkeleri yönetenler bu konuda fikir birliği içindeler. Geçen haftalarda da değindiğim gibi birçok siyasi yönetici ekonomik sıkıntıların parayla çözülebileceği kanısında. Anlayış böyle olunca çözüm de basitleşiyor elbette. Yastık altında parası olan ülkeler paracıkları oradan çıkardılar ve akıllarının erdiği kadarıyla sorunun çözümünü sağlayacak yerlere “buyurun efendim” diyerek dağıttılar. Yastık altında parası olmayan ülkeler bastılar. Onlar da bu yeni basılmış gıcır gıcır papelleri dağıttılar. Parası olmayan ve para basmakta ‘insaf’ sınırlarına dayanmaktan korkan ülkeler borç aramaya başladılar. Kredisi olan olmayan uluslararası piyasalara döküldü değişik başlıklar altında para aramaya başladı. Çoğuna “kelin merhemi olsa başına sürer” veya “kendi himmete muhtaç bir dede nerede aleme himmet ede” türünde cevaplar verildi. Veyahut kredi koşulları öyle tatsızlaştı ki şimdiye kadar bol ve ucuz kredi sayesinde ‘sahib-i servet geçinenleri’ bile züğürtlük telaşı sardı. Dünyanın değişik bölgelerinde züğürtlük telaşı değişik yoğunlukta.
Zenginin parası züğürdün çenesini yorar diye bir deyiş vardır. Öyle görülüyor ki zenginde de dağıtılacak para olmaması ciddi bir olasılık. Konunun uzmanları arasında en iyimser olanlar bile adına iyileşme, normalleşme, düzelme ne derseniz deyin sürecinin belirsizliklerle dolu olduğu konusunda hemfikirler. Ekonomilerin düşüşlerinin şiddetli ama göreceli olarak kısa süreli olacağını ileri sürenler bile bu iyileşmenin COVID-19 salgınına bir aşı ve bir tedavi yöntemi bulunana kadar ne süratle olacağına dair bir fikir yürütemiyorlar.

İşletmelere verilen kredilerde sıkıntı olacağı kesin. Ekonomik krize petrol fiyatlarında düşüşün etkisi de eklenince kredi derecesi nispeten düşük şirketlere ve krizden en çok etkilenmesi beklenen sektörlere verilen krediler son yıl içinde orantısız bir şekilde azaldı. Kredi değerlendirmesi B ve altında olan işletmelere verilen tarihi rekor kıracak düzeyde kredilerin en aşağı %10’unun temerrüte düşmesi beklenmekte.

Genelde krize nispeten sağlam bilançolarla giren bankalar ve diğer finansman kuruluşlarının da bu durumdan etkilenmeyeceği söylenemez. Geleceği söylenen iyileşmenin gecikmesi ve bu sektör üstünde kredi politikalarını gevşetmeleri yönünde baskıların devamı haline bu kurumların da ciddi sorunlarla karşılaşacağını söylemek kehanet sayılmamalı.

Para sıkıntısını en fazla hisseden ülkelerin ‘yükselen’ veya ‘gelişmekte olan’ pazarlar (IMF listesi: Arjantin, Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Meksika, Polonya, Güney Afrika, Güney Kore ve Türkiye) olacağı şimdiden belli. Salgın yüzünden ticaret ve turizm gelirlerinde ciddi kayıplara uğrayan bu ülkeler şu anda ister kabullensinler ister kabullenmesinler bir resesyondalar. Riskten kaçışla alevlenen ve de görülmemiş derecede artan yabancı sermayenin kaçışıyla ciddileşen finansman sıkıntısı bu ülkelerde sadece milli paraları değil tüm ekonomileri olumsuz etkileyecek.
Bu nedenle bu ülkelerde ‘iyileşmenin’ daha yavaş resesyonun daha derin ve ciddi olacağını söylemek zor değil. Gelişmekte olan pazarlar aynı zamanda COVİD-19 salgınının en hızlı yayıldığı ülkeler oldu. Bu nedenle bu ülkelerdeki hükümetler arasında alınan önlemler iş hayatını durma noktasına getirdiğinden ciddi işsizlik sorunlarına da yol açtı.

Bu ülkelerde siyasi hesapların ekonomik çıkarlara ekonomik hesapların da sağlık çıkarlarına kolaylıkla tercih edildiği düşünülürse ekonominin yönetiminde politika hatalarının yapılacağını söylemek için de kâhin olmak gerekmiyor. Bu durumda zaten manevra yetenekleri son derecede sıkıntılı olan yükselen pazarların çok sıkıntılı ve uzun bir ‘iyileşme’ sürecine girecekleri söylenebilir.
Bu ülkelerde hane halkının harcanabilir gelir, işletmelerin likidite ve finansman kuruluşlarının varlık (aktif) kalitelerindeki düşüş sıkıntılarının ortadan kalkmayacağı, aksine ciddileşerek devam etmesi beklenmelidir.

Dünya genelindeki bu kehanetlere bakılınca ortaya bir gerçek çıkıyor. Hükümetler borçlanmadan bu iş çözülmez. Zaten gırtlağına kadar borca batmış olan bazı ülkelerde bunun ayrı sıkıntıları olacak ve bunun olumsuz sosyal ve ekonomik sonuçları ciddi düzeyde olacaktır.
Bu uf öpeyim de geçsin tipi bir uf değil. Asya ve Pasifik yöresinde 2020 GSMH düşüşünün %0,3 olacağı tahmin ediliyor. Bu önümüzdeki iki yıl içindeki gelir kaybının 2 Trilyon doların üstünde olacağı anlamına gelir. Yani Asya-Pasifik bölgesinin ufu ciddi derecede can yakacak. Bu bölgede işletmelerin 2020 içinde en aşağı %10-15 aralığında gelir kaybına uğrayacağı tahmin ediliyor. Bölgenin finans sektörünün kredi maliyetlerinin 400 Milyar doları aşacağı da beklentiler arasında. Tüm bunların doğal bir sonucu olarak bölgedeki finansman sıkıntısının artarak devam etmesi bekleniyor.
Avrupa’da da durum çok farklı değil. Avrupa’da ekonomilerin 2020’yi %7-8 küçülmeyle atlatırlarsa talihli sayılacakları yaygın görüş. Bu durumda finansman sıkıntısı çeken zaten aşırı borçlu işletmelerin daha da sıkıntıya düşecekleri tahmin ediliyor. Ekonomistlere göre Avrupa ülkelerinde işletmelere sağlanan kısa dönem acil finansman desteği ve tüketicilere verilen krediler önemli olmakla beraber bunların piyasalarda düzelmeyi sağlayacağını söylemek yanlış beklemek ciddi bir hata olur.

Bizde ise anlaşılan millet o fikirde değil. Bir sektör temsilcisi bakın ne demiş: “Turizmden otomobile, ev eşyasından beyaz eşyaya, mobilyadan konut kredisine varıncaya kadar verilecek yeni düşük faizli kredileler ekonomiyi canlandıracaktır. Oldukça düşük olan kredi faizleri kısa zamanda piyasaları canlandıracak. Ev mobilyasından beyaz eşyaya, tatilden her türlü ihtiyaca yönelik verilecek krediler piyasalara can suyu olacak. Tüm sektörleri ve vatandaşları yakından ilgilendiren bu krediler her kesimin yüzünü güldürecek ve piyasayı canlandıracak”. Eee! Sonra?

Kuzey Amerika’da da kredi koşullarının en azından 2020 için zorlaşacağı belli. İşletmelerin likidite durumları ve nakit akışı dengeleri alt üst oldu. Sonuçta çoğu işletmenin kredi derecelendirmesi ciddi hasar gördü. Öyle gözüküyor ki öpülünce geçecek olan uf Dünya çapında can yakıyor. Tedavi ise bir değil iki öpücük. İşi zorlaştıran da bu. Daha önceki yazılarımda acil ve önemli girişimler/kararlar farklılığına işaret ederek bu ayırımda dikkatli olunmasını önermiştim. Önemli sorun belli. Anlaşıldı ki Dünya ekonomileri, gelişmişinden gelişmekte olanına, yükseleninden bir yere gitmeyenine bu çapta bir krizin hiçbir şekline hazır değilmiş. Globalleşme, iç içe girme, kucaklaşma, iş birliği falan derken galiba ipin ucunu kaçırdık.

Önemli sorun belli. Ekonomiler ciddi yaralar aldı. Ekonomik sıkıntılara acil müdahale lazım. Tüketicilere piyasaları canlandıracak alışverişi yapmaları için finansman yardımı yapalım, onlar alışveriş yapsın, aldıkları malları üreten firmaları böylece işleri açılsın, onların tedarikçilerinin de işleri düzelsin. Bu işletmelerin işlerini açabilmeleri için gereken finansmanı da bulalım. İşte size ufu geçirecek öpücük. Bu acil önlemler kısa dönemdeki ufu tedavi edebilir ama önemli sorunu çözmez. O da neden uf olduğunuz.

Bu işte bir yanlış var. Ülkelerde piyasaların geniş bir kesimi ufak esnaftan başlayarak büyük işletmelere kadar iki-üç ayda tarumar oldular. Daha işin sonu da gözükmüşe benzemiyor. Sadece işletmeler değil tüketiciler de darmadağın oldular. Herkes borçlu. Borcu az gözüken bir tek ‘devletlerin’ kendileri. Özel sektör kuruluşları, kurumlar, belediyeler, vatandaşlar herkes gırtlağına kadar borçlu ülkeleri yönetenler devletin resmi borçlarının düşüklüğü ile övünüyor. Bir dalga geliyor ortalık toz duman oluyor. ABD’de işsiz sayısı 23 milyona dayandı. Dile kolay Haziran 2019 tarihinde 4 milyon işsiz vardı.

Şimdi bunca zaman dünyada ekonomistlerin ve siyasi kadroların anlattıkları büyüdük, dünyanın güçlü ekonomisi, uçtuk, rekor kırdık, globalleştik, markalaştık gibi hikayelerini dinleyip “bu gidişat iyi değil” diyenleri komünistlik, gericilik filan ile itham ederek dinlememezlik ettiğimizin bir hata olduğunu düşünsek mi? Gerçekten de Dünya’da borçlanma-tüketim temelli globalleşme ile kurduğumuz ekonomik düzen acaba bizi “bu gidişat iyi değil” diyenlerin iyi bulmadığı noktaya mı getirdi? Bu ne biçim ekonomik düzendir ki Global gelir dağılımını alt üst etti ve ilk fırtınada alabora oldu. Acaba politika tasarımcıları oturup bir düşünseler de ‘normalleşmeyi’ eski hamam eski tas olarak tanımlamasak mı?

Sağlıcakla kalın.

Tüm yazılarını göster