Yeni yayımlanan IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) AR6 WGIII (Altıncı Değerlendirme Döngüsü, Çalışma Grubu III) raporu, mevcut emisyon eğilimlerini, gelecekteki ısınmanın öngörülen seviyelerini ve küresel ısınmayı Paris Anlaşması hedefleri doğrultusunda 2100 yılına kadar 1,5 derece ile sınırlamak için düşük karbon ekonomisine nasıl geçileceğini inceliyor.
Rapor, mevcut politika taahhütlerine kıyasla enerji, ulaşım, tarım, binalar ve sanayi genelinde sektörel emisyonlardaki eğilimleri dikkate alıyor ve dönüştürücü sistemlerin nasıl daha güvenli bir iklim ve sürdürülebilir bir ekonomi sağlayabileceğini gösteriyor. Daha güvenli ve adil bir gelecek için net ve umut verici bir vizyon sunan rapor, kentlerin değişim için katalizör rolü üstlendiği, politikaların talep yönlü davranış değişikliğini olumlu şekilde teşvik ettiği, temel olarak yenilenebilir enerji kaynaklarıyla desteklenen ekonomik ve ulaşılabilir elektrikli bir dünya vizyonu sunuyor.
Ancak bu rapor, bu olumlu değişimin önünde birçok engel bulunduğuna da dikkat çekiyor. Alışılagelmiş iş yapış şekilleri, zararlı arazi yönetimi, fosil yakıt sübvansiyonları, maden çıkarma ve kömür, petrol ve doğal gaz altyapısının sürekli genişlemesi, toplumun ihtiyaç duyduğu geniş ölçekli dönüşümü engelliyor. Rapora göre, mevcut politikalar 3 derecelik bir ısınmanın gerçekleşmesine yol açacak. Raporda öne çıkan sonuçlara tek tek bakalım:
1-İnsan faaliyetleri kaynaklı sera gazı emisyonları 2018 yılında IPCC 1.5 raporunda ortaya konan net uyarılardan bu yana her sektörde yükselmeye devam etti. Fosil yakıtlardan enerji üretimi ve sanayiden kaynaklanan emisyonlar, pandemi sırasında geçici olarak düştü, ancak 2020'nin sonunda rekor seviyelere yükseldi.
2010-2019, insanlık tarihindeki ortalama 10 yıllık emisyonlardaki en yüksek artışı gördü. İnsan kaynaklı sera gazı emisyonları 2019’da 1990’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaştı. Başta fosil yakıtlar ve sanayi kaynaklı olmakla birlikte, emisyonlar tüm sektörlerde arttı. İnsan kaynaklı emisyonların yaklaşık yüzde 34’ü enerji tedarik sektöründen, yüzde 24’ü sanayiden, yüzde 22’si tarım, ormancılık ve arazi kullanımından, yüzde 15’i ulaşımdan ve yüzde 6’sı binalardan kaynaklandı. Küresel ekonominin karbon yoğunluğu biraz azaldı, ancak bu eğilim sanayi, enerji arzı, ulaşım, tarım ve binalardan kaynaklanan artan emisyonlarla maskeleniyor.
Acil, etkili ve adil bir sera gazı azaltım eylemi olmaksızın, iklim değişikliği dünya genelindeki insanların sağlığını ve geçim kaynaklarını, ekosistem sağlığını ve biyolojik çeşitliliği giderek daha fazla tehdit edecek.
2-Zengin ülkeler orantısız bir şekilde yüksek emisyonlara neden oluyor. En az emisyon salan ülkeler, iklim etkilerine karşı en savunmasız olmaya devam ediyor.
Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya, Japonya ve Yeni Zelanda 2019’da dünya nüfusunun yüzde 22’sine sahipti, ancak 1850-2019 arasında tarihsel kümülatif CO2 emisyonlarının yüzde 43’üne neden oldu. Afrika ve Güney Asya, 2019’da küresel nüfusun yüzde 61’ine sahipti, ancak yalnızca yüzde 11’inden sorumlu. 2019 yılında en az gelişmiş ülkelerin (LDC’ler) küresel sera gazı emisyonlarından yalnızca yüzde 3,3’ünden ve gelişmekte olan küçük ada devletlerinin (SIDS) yalnızca yüzde 0,6’sından sorumlu tahmin ediliyor. Kişi başına emisyonlara göre hanelerin en zengin yüzde 10'u, küresel tüketime dayalı hane halkı sera gazı emisyonlarının yüzde 34-45’ine katkıda bulunuyor. Alt yüzde 50’de kişi başına emisyona sahip olanlar sadece yüzde 13-15 katkıda bulunuyor.
3-Paris Anlaşması’ndan bu yana iklim değişikliği politikacıların ve medyanın gündemine girmeye başladı, ancak hala iklim krizi yeterli düzeyde ilgi ve somut eylemlerden çok uzak.
COP26’dan önce açıklanan Ulusal Katkı Beyanları (NDC’ler), muhtemelen 21. yüzyılda 1.5 derecenin aşılması anlamına geliyor. 2030'dan sonra artan bir hedef olmadan, 2100 yılına kadar 2,8 derecelik ısınmaya tanık olabiliriz. 2020’nin sonuna kadar uygulanan politikalar hızla güçlendirilmedikçe, dünya 2100 yılına kadar 3,2 derecelik ısınma yolunda ilerliyor. Emisyonlar artmaya devam ettiği için, ısınmayı 1,5 derece ile sınırlama olasılığı, IPCC 1,5 raporunun yayınlandığı yıl olan 2018’e göre daha düşük. 2020’ye kadar, kapsam ve fiyatlar keskin bir azaltım sağlamak için yetersiz olsa da, küresel GHG emisyonlarının yüzde 20’sinden fazlası karbon vergileri veya emisyon ticaret sistemlerine dahil edildi. Şu anda, küresel emisyonların yüzde 53’ünü kapsayan 56 ülkede sera gazı azaltımına odaklanan ‘doğrudan’ iklim yasaları var ve iklim davaları artıyor.
4-Son 10 yılda yenilenebilir enerji ve depolama sektöründe, fiyatların herkesin tahmin ettiğinden daha hızlı ve dramatik bir şekilde düşmesiyle bir devrim yaşandı.
2010–2019 arasında, güneş enerjisi (yüzde 85), rüzgar enerjisi (yüzde 55) ve lityum iyon pillerin (yüzde 85) birim maliyetlerinde sürekli düşüşler ve bunların kullanıma girmesinde büyük artışlar oldu: Örneğin güneş enerjisi 10 kat ve elektrikli araçlar 100 kat fazla kullanılıyor.
Rüzgar enerjisi, güneş enerjisi ve depolama gibi kilit teknolojilerdeki birim maliyet düşüşleri, 2030 yılına kadar düşük karbonlu enerji sektörü geçişlerinin ekonomik çekiciliğini artırdı. Fotovoltaikler (PV), karada ve denizde rüzgar, konsantre güneş enerjisi (CSP) artık birçok yerde seviyelendirilmiş enerji maliyetleri konusunda fosil yakıtlarla rekabet ediyor. Otomobiller, iki ve üç tekerlekli araçlar ve otobüsler de dahil olmak üzere elektrikli araçların maliyetleri düşüyor ve bunların kullanımı hızlanıyor.
5-Hükümetleri ve kurumların net sıfır taahhütleri çoğalıyor, ancak 1,5°C’ye giden patikada tutarlı olabilmek için hızlı, kısa vadeli eyleme daha fazla vurgu yapılması gerekiyor.
1,5 derece hedefine ulaşmak, net CO2 emisyonlarını 2030 yılına kadar 2019 seviyelerine kıyasla yüzde 48 azaltmak ve 2050’lerin başında net sıfır CO2 emisyonlarına ulaşmak anlamına geliyor.
Isınmayı 1,5°C ile sınırlamak, tüm sektörlerde acil, keskin ve hızlı sera gazı emisyonlarının azaltımını gerektiriyor. Tüm enerji sektöründe genel fosil yakıt kullanımında önemli azalma, düşük emisyonlu enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması, alternatif enerji taşıyıcılarına geçiş ve enerji verimliliği ve tasarrufu, bunu başarmanın merkezinde yer alıyor. Genel fosil yakıt kullanımını azaltmak için net sıfır CO2 elektrik sistemlerine ve enerji sisteminin yaygın olarak elektrifikasyonuna ihtiyacımız olacak. Enerji verimliliği, enerji sistemi genelinde daha fazla fiziksel, kurumsal ve operasyonel entegrasyonun yanı sıra net sıfırın önemli bir parçası olacak. Talep yönlü önlemler ve son kullanıcı hizmet sunumunun yeni yolları, mevcut politikalarla karşılaştırıldığında, 2050'ye kadar son kullanım sektörlerinde küresel sera gazı emisyonlarını % 40-70 oranında azaltabilir.
6-1.5 derecelik bir dünyada fosil yakıt varlıkları yakın vadede atıl kalacak
Mevcut ve planlanan fosil yakıt altyapısı kendi başına kalan karbon bütçesini tüketecek. Karbon tutma ve depolamanın (CCS) kullanılabileceği senaryolarda, 2050’de küresel kömür, petrol ve doğal gaz kullanımının 2019'a kıyasla yaklaşık yüzde 95, yüzde 60 ve yüzde 45 oranında azalacağı tahmin ediliyor. Önemli miktarda fosil yakıtın yanmadan bırakılması ve dünyanın ısınmayı 2 derece ile sınırlandırması durumunda toplam değerinin 1- 4 trilyon dolar olacağı tahmin edilen büyük miktarda fosil yakıt altyapısının atıl kalması riski anlamına geliyor. Kömür varlıklarının 2030’dan önce atıl kalma riski ile karşı karşıyayken, petrol ve doğal gaz varlıklarının yüzyılın ortalarına doğru atıl kalması bekleniyor.
7-Yenilenebilir enerjiye daha fazla yatırım gerekiyor ve fosil yakıtlara hiç yatırım yapılmamalı
İklim değişikliğinden kaynaklanan ekonomik zararları içeren modeller, 21. yüzyılda ısınmayı 2 derece ile sınırlamanın maliyetinin, ısınmayı azaltmanın ekonomik faydalarından daha az olduğunu buluyor. 2020 ile 2030 arasında, ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamak için yıllık yatırımların tüm sektörlerde mevcut seviyelerden üç ila altı daha fazla olması gerekiyor. Fosil yakıt sübvansiyonlarının kaldırılması, emisyonları azaltacak, kamu gelirini ve makroekonomik performansı iyileştirecek, diğer çevresel ve sürdürülebilir kalkınma faydaları sağlayacak. 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 10'a kadar azaltabilir. Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yönelik hızlandırılmış mali destek gelişmekte olan ülkeler için iklim değişikliğine karşı ekonomik kırılganlığın da dahil olduğu finansmana erişimdeki eşitsizliklerin azaltılmasını ve ele alınmasını sağlamak için kritik bir kolaylaştırıcı rolüne sahip.