Geçen hafta, Türkiye’nin kısır ekonomi politikası gündemine yönelik bir soru sormuş ve Merkez Bankası’nda liyakatsizler görevden ayrılıp liyakatliler göreve gelince “şimdi sıra yeşil para politikasına da gelir mi? diye merak etmiştim.
Doğrusu ya Türkiye’nin ekonomi politikası gündeminin “şimdi Merkez Bankası isterse faiz artırabilir mi?” sığlığına teslim edilmesi yanlış. Gerektiği halde faiz filan artamıyorsa, hala akıl dışının bayram haftasındaysak zaten çekiverin kuyruğunu gitsin bence. Halbuki yapmamız gereken ne çok iş var.
Su kısıtı artık daha da bağlayıcı olacak
Bakın bugün size bir başka gündem daha açayım. Üstelik dış politikadan iç politikaya, sanayi politikasından dış ticaret politikasına ve hatta enerji politikalarına her konuyu kesen bir mesele. Öyle “hele bir Merkez Bankası işi otursun” diye yan gelip yatmak yok. İklim değişikliği nedeniyle dünya su stresi altında. Nedir? Belli bir zaman diliminde ihtiyaç duyulan su miktarı mevcut kaynaklardan temin edilebilecek tutardan daha fazla olursa su stresi diyorlar. Bildiğiniz su kıtlığı işte. Arz talebin altında ve suyu artırabilmek değil, yönetebilmek marifet.
Geçen hafta Amerikan New York Times gazetesi bir zamanlar tarımın doğduğu bereketli toprakların, Mezopotamya’nın bereketli hilali (fertile crescent)’nin nasıl artık çölleşmeye başladığını anlatıyordu. Yazının odağı daha çok Dicle ve Fırat arasındaki Irak topraklarıydı ama Türkiye ve İran’ın Birleşmiş Milletler Sınır Aşan Sular Anlaşması’nı nasıl kabul etmediğine de geçerken bir referans vardı doğrusu. Bu arada Türkiye’nin su kısıtı olan sayılı ülkeler arasında olduğunu da unutmadan söyleyeyim tabii. 2023 Mart ayında Birleşmiş Milletler ilk Dünya Su Konferansı’nı da düzenledi. Konunun önemini dikkate alarak. Bu iş ciddi.
Şimdi bu su gündemi konusunda ne yapılacağı son derece acil bir mesele aslında. Doğrusu ya, ekonomik güvenlikle de doğrudan alakalı. Neden? Her tür üretim faaliyetinin içinde mutlaka bir türlü su da var. Enerjinin üretiminden imalat sanayi mamullerinin üretimine, hizmetlerden ulaştırmaya her alanda. Dolayısıyla her tür mal ve hizmet ihracatı ve ithalatı aslında üstü örtük bir su ticaretini de kapsıyor. Bugün çok dikkatli bakmıyoruz ama kısıtlı su kaynakları artık daha da önemli olacak doğrusu. Hidrokarbon dönemi, hidrokarbon bittiği için bitmeyecek ama su biterse işimiz iş.
Peki, Türkiye su stresi gündeminin neresinde? Doğrusu ya, daha başlangıcın başında filan sayılırız. Daha su ayak izi hesaplayamıyoruz. Su Kanunu’nu bekliyoruz. Halbuki, yakında en önemli bölgesel mesele, bu su meselesi olacak. Ama Türkler hala lay lay lom. Ekonomi politikasında gündem ne? “Merkez Bankası’nın faiz esnekliği.” Hadi canım sen de. Yok artık. Roma yanarken şarkı söylemek gibi aynen. Öyle mi vaziyet? Evet.
Su yönetimi konusunda, yapay zekâ çözümlerine bakıyor dünya mesela
Biz burada ekonomi politikası deyince Merkez Bankası’nın faiz esnekliğine bakarken dünya, mesela, su yönetimi konusunda yapay zekâ çözümlerinin peşinde koşuyor. Geçen hafta iki haber vardı aslında.
Birincisi, Amerika’nın saygın üniversitelerinden Johns Hopkins veri bilimi ve yapay zeka için disiplinlerarası çalışma yürütebilecek 80 kişilik bir ekibi mühendislik fakültesinde toplayacağını açıkladı. Johns Hopkins alanda önlerde yer almıyordu. Yatırım yapıyor, geleceğe işaret ediyor. Her alanda veri işlemek için bu yeni tekniklere ihtiyaç var artık.
İkincisi ise Amerikan Savunma Bakanlığı, Pentagon, savunma sanayiinde veri bilimi ve yapay zekâ alanında çalışan ticari startuplarla birlikte çalışmak istediğini bir kez daha açıkladı. Halbuki, uzun bir süreden beri Pentagon ticari şirketlerle birlikte çalışmıyordu. Amerikan teknolojisinin Çin’e doğru gidişini kolaylaştıran faktörlerden biri de buydu. İhtiyaçlar yaklaşımları değiştiriyor.
Su yönetimi söz konusu olduğunda, her aşamada, sistemin nasıl etkinliğinin artırılabileceğini yandaki grafikten görmek mümkün aslında. Yapay zekâ çözümleri bugün harika açılımlar sunduğu için değil, bu tür yeni teknolojilerin süreç yönetiminde olası rolüne artan ihtiyaç nedeniyle bu yatırımlar öne çıkıyor dikkatinizi çekeyim. Daha en iyiyi bulacağız ama en iyinin nereden çıkacağı konusunda pek bir şüphe yok.
En son “hele bir teknoloji otursun, o zaman bakarız” dediğimiz güneş enerjisi işinde nasıl nal topladığımızı hatırda tutarak artık bir an önce hareket etmemiz lazım sanırım. Kaç üniversitemizde yapay zekâ alanında kapasite inşası konusunda bir yoğunluk olduğuna, bölgedeki ülkelerdeki duruma hep bakmak lazım.
Olmayacak işler, küreselleşme süreci çok başarılı olduğu için başımıza geldi
Dünya bir halden diğerine gidiyor. Yol haritası olmayan bir sürecin içinden geçiyoruz. Böyle dönemlerde, “katı olan her şey buharlaşıyor” insan nereye tutunacağını bilemiyor. Neden? Kapitalizm son derece büyük bir başarısızlığa uğradı, küreselleşme dünyayı düzleştiremedi diye mi? Hayır.
Tam tersine küreselleşme süreci son derece başarılı olduğu için bugüne geldik. Kuzey ahalisi dünyanın kaynaklarını daha hızlı tüketmeye başladığı için değil, güney ahalisi de kuzeyin tüketim kalıbına intibak ettiği için. Çin’de, Hindistan’da, Afrika’da on milyonlarca insan yoksulluktan kurtulup tüketim kalıplarını değiştirdikleri için bugün dertliyiz.
Olmayacak işler, küreselleşme süreci çok başarılı olduğu için başımıza geldi. İklim değişikliği meselesi, rekor deniz ve kara sıcaklıkları, ani sel baskınları ve orman yangınları ile bu yıl Akdeniz’de turizm gelirlerini vurdu. Neden? Küreselleşme süreci çok başarılı olduğu için.
Pandemi 2020 yılında hayatımızı zorlaştırdı ve ekonomik güvenlik konusunu, tedarik zincirlerinin güvenliğini gündemimize taşıdı. Hatta pandemi sürecinin yönetişimi nedeniyle küresel değer zincirlerinin Çin’den ayrılmasını konuşmaya başladık. Neden? Küresel değer zincirleri dünyayı dönüştürmekte önemli ölçüde başarılı olduğu için.
Rusya-Ukrayna savaşı, iklim değişikliğiyle mücadele için gündeme getirilen yeşil dönüşüm sürecinden zararla çıkacak Rusya’nın son bir “ben hala önemli bir ülkeyim” çırpınışı aslında. Rusya kendi seçimleri ile artık bir nevi Körfez ülkesi haline geldi.
Ancak nükleer silahları nedeniyle yeşil dönüşüm sürecinin en önemli kaybedeni olacak. Neden? Küreselleşme süreci başarılı olduğu için. Bakın vakıa ile kavga etmeyen Çin, küresel dönüşümün parçası olmaya aday ama Rusya, Ukrayna’da vakıa ile kavga etmeyi seçti.
Ulus devlet çözüm üretemezse bir de onun krizi başımıza bela olur
Bir tek Kahramanmaraş depremi bize özgüydü doğrusu. O da kurumsal kapasite eksikliğimizi ayan beyan ortaya koydu. Depremin üzerinden altı ay geçti daha taş üstüne taş koyamadık, yaraları saramadık. Ne yapıyoruz? Mış gibi yapıyoruz. Ankara en iyi mış gibi yapmayı bilir zaten.
Öyle görünüyor ki millet böyle dönemlerde daha da fazla devletini arıyor. Yalnız burada değil her yerde. Nedir? Ulus devletlerin önemi ortadan kalktığı için değil, küreselleşme sürecinin başarısının içeride ve dışarıda yol açtığı olumsuz sonuçlar nedeniyle, ulus devletlerin yine önem kazandığı bir süreçteyiz. Millet mutsuzluğuna çare arıyor aslında.
Çareyi de millet olarak bir araya gelmek için bir sözleşme imzaladığı ulus devletinde arıyor. Bulamazsa sinirleniyor. Güçlendirilmiş parlamenter sistem filan değil, yapılması gerekenin yapılmasını istiyor. Yapılmazsa dünyanın her tarafında müesses nizamı sarsıyor. Trump’ın iktidarı ile İngiltere’nin Brexit kararı ve Türkiye’de merkezin atomizasyonu hep aynı kaynaktan besleniyor. Millet sinirlenince hiç de rasyonel davranmıyor, kırıp döküyor, istenmeyen işler yapıyor.
Kapsamlı bir çözüm gündemine odaklanmak gerekiyor
Demem o ki, bu millete “Ankara çözüm üretemiyor, havanda su dövüyor, mecliste bunlar kendi aralarında çok iyi anlaşıp, gezip dolaşıyor ve bizi idare ediyorlar” dedirtmemek lazım. Dert bir değil, birçok. Ankara’da kabinenin bir bütün olarak kapsamlı bir çözüm gündemine odaklanması gerekiyor.
“Biz o vakit para politikasını oturtmaya çalışıyorduk, diğer işlere vakit yoktu” deme hakkınız yok. Türkiye’ye kapsamlı politika çerçevesi lazım. Hemen. Artık her şey ekonomi için, başka alan yok.
Ülkeler ikiye ayrılıyor: Başarılı olanlar ve başarısız olanlar. İlk yüzyılı iyi götürdük, ikincisinde rotadan attık dedirtmeyin millete. Şimdilik akıbet böyleyken böyle.