Görüşlerine değer verdiğim psikolog bir arkadaşım geçtiğimiz günlerde bana ilginç bir soru sordu. “Şöyle bir geriye dönüp baktığında çocukluk yıllarından hatırladığın, en çok hissettiğin, en baskın olan duygu hangisi?” Bu soru size sorulsa yanıtınız ne olurdu? Mutluluk… Hüzün… Öfke… Hayal kırıklığı… Neşe… Önce biraz duraksadım ama kendimden emin bir şekilde cevabımı verdim. “Sıkılmak… Çocukluğuma damga vuran duyguydu bu benim…”
En büyük iyilik
Bu cevabıma psikolog arkadaşım da çok şaşırdı ve bir başka soru sordu: “Bir çocuk neden sıkılır ki?” Yıllarca bu sorunun cevabını aradım. Çocukluğumuzda yaşadığımız ve yoğun duygularla ilişkilendirdiğimiz olaylar bazen bilinçli bazen de bilinçsiz bir şekilde hayatımızı şekillendirir.
Gittiğim yerlerde, okulda, evde çok çabuk sıkıldığımı hatırlıyorum. Öğretmenimi sadece beş dakika dinledikten sonra hayal kurmaya başladığımı, ailemle misafirliğe gittiğim evlerden hızlıca ayrılmak istediğimi biliyorum. Ebeveynlerimin, öğretmenlerimin, arkadaşlarımın “Neden bu kadar çabuk sıkılıyorsun?” tepkisiyle başlayan ve “Neden yerinde duramıyorsun?” ile devam eden ağır eleştirilerini hala duyar gibiyim. Uzun yıllar bu eleştirileri kendi zihnimde takılmış bir plak gibi çevirip durdum.
Ancak sonradan öğrendim ki insanın kendisine yapabileceği en büyük iyilik kendisini anlaması ve kabullenmesidir. Kendimizi eleştirmeden önce sıkılmak gibi duyguların neden ağır bastığını sorgulamamız, neden bu yapıda olduğumuzu anlamamız gerekiyor.
İçinizdeki ses ne diyor?
Yaşadığımız her duygunun, her olayın bir sebebi olduğunu ve bu sebebin olumlu bir hikmetinin var olabileceğini kavradığımız zaman hayatı yaşamak kolaylaşıyor ve hatta hayat daha fazla anlam kazanıyor.
Bu düşünceye vardığımda hemen kendime şu soruyu sordum:
Sıkılmanın ne gibi yararları olabilir?
1- İnsanı gelişime ve dönüşüme iten bütün oluşumlar sıkılmak ile başlar. Eğer sıkılmamış olmasaydı Kristof Kolomb dünyayı dolaşabilir miydi? Ya da Newton vebanın hâkim olduğu dünyada karantinaya çekilmemiş olmasaydı yerçekimi kanunlarını bulabilir miydi?
Polisiye romanların ünlü yazarı Agatha Christie 1955 yılında BBC’ye verdiği bir röportajda şöyle söylemişti: “16 yaşına kadar herhangi bir okul eğitimi almadım. Ancak her sıkıldığımda kendimi kısa hikayelere vermeye adadım. İnsanın kendini geliştirmesi için sıkılmaktan daha iyi bir şey yoktur.”
2- Yaratıcılığın kökeninde sıkılmak vardır. Nörobilimciler beynin yaratıcı yanının ortaya çıkabilmesi için beynin uyarıcılardan uzak kalması gerektiğini kanıtladı. Beyin ancak dinlendiği, uyaranlardan uzak olduğunda yepyeni fikirler üretebiliyor. Kanada Üniversitesi’nden psikiyatrist John Eastwood, “Sıkılmanın Psikolojisi” isimli kitabında şöyle söylüyor: “Sıkılma sırasında zihnimiz rahatsız bir konuma geçiyor ve yeni bir şey arayışına giriyor. Bu boşluk sırasında yaratıcı fikirler aklımıza geliyor.”
Sıkıldığımızda ilk yaptığımız şey genelde telefonumuza bakmak ya da televizyon seyretmek oluyor. Halbuki bunun yerine zihnimiz, uyaranlardan uzak olursa ve serbestçe dolaşırsa yaratıcılık artacaktır. Çoğu iyi fikrin banyo yaparken ya da dingin bir yürüyüş sırasında gelmesi bundandır.
3- Sıkılmak bizim hayat amacımızdan uzaklaştığımızın göstergesidir. Uzun süredir yöneticilere danışmanlık veriyor, şirketlerin çalışanları ile görüşüyorum ve onların motivasyonlarını anlamaya çalışıyorum. Birçok danışanım ve etrafımda bulunanlardan sıkça duyduğum sözlerden birisi yaptıkları işlerden sıkılmaları, mutlu olmamaları üzerine oluyor.
Kendilerine bu konuda ne yapacaklarını soruyorum. Hiçbir yanıt alamıyorum.
Bunun nedeni insanların değişimden korkmalarıdır. Bilinmeyene yelken açmak yerine sıkılmaya devam ederler. Bu yüzden de depresyon ve anksiyete gibi hastalıklarla uğraşmak zorunda kalırlar.
Halbuki sıkılmak, insanın amacını bulması, kendini daha iyi anlaması, hayallerine ulaşması için tetikleyici bir göstergedir. Harekete geçmek gerekir. İşte bu yüzden danışanlarıma tavsiyem sıkılmalarıyla önce barışmaları sonra da kendi yaşam amaçlarını bulmaları, hayallerine doğru harekete geçmeleri yönünde oluyor.
Sıkılmayı gidermek için televizyon, sosyal medya gibi sizi uyuşturan aktiviteler tercih etmek yerine kalbinizi dinleyin.
İçinizdeki sesi dikkatle dinlerseniz size fısıldadıklarını duyabilirsiniz. Gerçekten yapmak istediklerinizi bu yolla bulursunuz. Ne istediğinizi, güçlü yönlerinizi, tutkularınızı keşfedersiniz. Özgün olmanın dayanılmaz hafifliğini hissedersiniz. Yol haritanızı çizip, kendinizi gerçekleştirme yolunda adım atarsınız.
Hayat “bir gün mutlu olacağım” diye geçirmek için çok kısadır. Hayat, başkalarının hayallerini kıskanarak yaşamakla tüketilemeyecek kadar değerlidir.
Sıkılmaktan korkmadığınız, böylelikle yeni dünyalara, yeni keşiflere, yeni hikayelere açılmanın keyfini yaşayacağınız bir hafta dileğiyle…