Cumhuriyet’in 100. yılında kapılarını açan İstiklal Caddesi’ndeki Türkiye İş Bankası Resim ve Heykel Müzesi’nin önünden geçerken gözünüze çarpan sergi afişi öylesine davetkar ki niyetiniz olmasa da kendinizi binanın içinde bulmanız işten bile değil.
Bir dilimi kesilmiş kan kırmızısı karpuz, çanaklardan sarkan bereketli sarı üzümler, pembe şeftalilerle yan yana mor üzümler, olgun incirler Mehmet Muazzez’in 1938 tarihli Natürmort-Meyveler ve Yemişler tablosundan. Aynı tablo, serginin küratörü Prof. Dr. Gül İrepoğlu’nun ‘Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler Sergisi’yle ilgili kaleme aldığı kitabın kapağında.
İrepoğlu kitabın ön sözünde “Tarih boyunca insanlar kendi kültürlerinin yeme-içme alışkanlıklarını kayıt altına alma eğiliminde oldular. Yemeğe dair olguların sanat yoluyla görselliğe taşınması evrenseldir. Yeme-içme betimlemeleri insanın kendini resimle ifade etmesinin başlangıcından beri mevcuttur” diyor.
“Yiyecek ve ikram dünyası, M.Ö 1650-1200 arası Anadolu’da hüküm süren Hitit uygarlığının tabletlerinden, 17. yüzyılın gezgin-yazarı Evliya Çelebi’nin gezdiği yerlerin yemeklerini ballandırarak anlattığı yemeklere değindiği Seyahatnamesi’ne kadar çeşitli kaynaklarda yer alır” diye devam ediyor.
Hititlerden günümüze gelirsek, Instagram hesaplarında en yüksek takipçi sayısına sahip olanlar, yediği içtiği mekânları paylaşanlar yemek yapanlar, tarif verenler değil mi? Nilay Örnek ile Sinan Hamamsarılar çifti “Yemek yerken bile yemek konuşuyoruz” diye bir podcast yaptıklarını biliyor musunuz?
Tabii öte yandan özenle hazırlanmış tabakların görsel bir şenlik olduğu gerçeği de var. Nitekim Prof. İrepoğlu kitabının son sözünde “Böyle bir konuyu çalışma fikrinin, hevesinin çocukluktan beri bilinçaltımda olduğunu anladım. Zira becerikli annemin dönemin karides kokteyl, mayonezini kendi yaptığı Rus Salatasını sunarken tabakları süslemesi evimizin duvarlarında asılı Van Gogh ve Dufy reprodüksiyonlarını çağrıştırırdı” diyor.
Gelelim Gül İrepoğlu eşliğinde yaptığım Tat ve Sanat yolculuğuna… 90 kadar sanatçıya ait 200’ü aşkın tablo ve heykelin yer aldığı sergide eserlerin dörtte üçü Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu’ndan.
Diğerleri çeşitli koleksiyonerlerden ödünç alınmış.
Pattu Mimarlık tarafından tasarlanan, müzeyi barındıran tarihi Baudouy apartmanının ikinci ve üçüncü katlarına yayılan sergiyi İrepoğlu tematik altı bölüme ayırmış: Tarla, bağ, bahçelerde ürün toplayanların olduğu ‘Cömert Doğa’; iştah açıcı meyve, sebze natürmortlarının duvarları süslediği ‘Doğa Tadında Renkler’ ile balık ve balıkçıların olduğu ‘Denizden Çıkan Nimet’ bölümü; yemek hazırlığı ve mutfak temalı eserlerin yer aldığı “Yemek için Emek” bölümü.
Adını Orhan Veli’nin ünlü dizesi “Canan ki Degüstasyon’a Gelmez” den alan (Balıkpazarında şairin müdavimi olduğu meyhane) bölümde ise kahve, çay içilen kahvehaneler, lokantalar, gazinolar ve neşeli sofraları konu alan eserler var.
Gül İrepoğlu, müzenin ilk sergisi ‘İstanbul’un Resmi’nde yaptığı gibi ‘Tat ve Sanat Lezzetli Resimler’ sergisini de Orhan Veli örneğinde olduğu gibi şiirle, edebi metinlerle birleştirmiş. Denize olan tutkum nedeniyle gönlüme en yakın bulduğum ‘Denizden Çıkan Nimetler’ lacivert olarak tasarlanmış odada.
Fethi Arda’nın ‘Balıklar’, Hasan Vecih Bereketoğlu’nun ‘Barbunya Balıkları’, Adnan Varınca’nın ‘Dülger Balığı’, Zeki Faik İzer’in mürekkep ve sulu boya balıkları, mürekkep deniz kestanesi, İbrahim Çallı’nın ve Şeref Akdik’in ‘Balıkçılar’ tabloları neredeyse içinize deniz kokusunu çekebileceğiniz kadar canlı.
Cahit Sıtkı Tarancı’nın 35 yaş şiirindeki bu dizesinden bildiğimiz sarı ayvalara ve kırmızı narlara ilaveten kan kırmızı karpuzlar, kiraz ve çilekler, yeşil ve mor incirler, iştah açıcı üzümler, pembe şeftaliler ‘Doğa Tadında Renklerle Natürmortlar’ bölümünde.
Şeker Ahmed Paşa, Nazan Akpınar, Saim Kanra, Naci Kalmukoğlu, Leopold Levy, Zeki Faik İzer, Feyhaman Duran, Şevket Dağ, Naim Uludoğan, Eşref Üreni, Adnan Varınca, Hikmet Onat, İbrahim Çallı, Nuri İyem, Fikret Mualla. Fikret Otyam gibi sanatçıların elinden çıkan resimler o kadar canlı ki.
Serginin en başında yer alan Selahattin Teoman’ın, kırmızının neredeyse tüm tonlarının yer aldığı ‘Meyvalar’ tablosu ise tek kelimeyle baştan çıkartıcı.
Gül İrepoğlu tabloyu anlatırken “Karpuzun, narın önünde kırmızı biberi resmetmek kolay kolay insanın aklına gelecek bir şey değil. Yakutların biçimini taklit eden göz alıcı nar taneleriyle domatesler. Kırmızıların şöleni olmuş. Enerji taşan bu tablo sanki tüm sergiyi kavrıyor” diyor.
Natürmortların arasında serginin süprizi yer alıyor. Mimar Sinan öğretim görevlisi ve heykeltraş Özer Aktimur’un ‘Baudouy’un Bereketi’ adındaki enstalasyonu. Aktimur apartmanın adına atfen, sergiye özel yapılan enstalasyon için, binadan çıkan ahşap kapılarından birini havada asılı etkisi yapan bir masaya dönüştürerek bunu natürmort tablolardan fırlamış meyvelerle donatmış. Çeşitli malzemeler ve teknikle üretilen meyvelere dantel bir örtü ve Karamürsel’in hasır sepeti eşlik ediyor.
Benim için serginin en çarpıcı yanlarından biri tabloların yapıldığı yılların toplumsal gerçeklerine ya da memleketin gerçeğine ışık tutması. Örneğin tarlalarda, bağlarda, bahçelerde “kadın emeği” sıklıkla karşımıza çıkıyor. 1937 yılında İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin Müdürlüğüne, ardından Güzel Sanatlar Akademisi Müdürlüğüne getirilen Halil Dikmen’in “Fındık Toplayan Kadınlar” eseri, Anadolu’nun bereketini bizlere ulaştıran kadın emekçilere övgü niteliğinde. Dev tablodaki kadın figürler heykel duruşlarıyla idealize edilmiş sanatçı tarafından.
Selahatt in Teoman’ın “Elma Toplayanlar” tablosunda ön planda elmaları toplayan kadınlar, Rıza Şentuna Avcıgil’in 1978 tarihli “Soğan Tarlası”nda çalışanlar yine kadınlar.
Yalçın Gökçebağ’ın 2002 tarihli naif “Çay Bahçesi” eserinde çay öbeklerinin arkasındaki beyaz başörtülü başlar Karadenizli kadınlara ait.
Refik Epikman’ın “Bağbozumu-Malatya” eserinde omuzunun üzerinde bir sepette üzüm taşıyan bir kadın. “Yemek için Emek” bölümünde tahmin edebileceğiniz gibi en fazla ter dökenler yine kadınlar.
Örneğin Nazlı Ecevit’in “Hamur Açan Yörük Kadın”, Turgut Zaim’in aynı isimli eseri, Yaşar Çallı’nın “Yufka Pişiren Kadınlar” tablosu…
Kadınlar tarlada, bahçelerde, ocak başında olur pazar yerinde ürünlerini satarken olmaz mı?
Eren Eyüboğlu’nun 1954 tarihli “Pazar-Alışveriş” bunu görebileceğiniz muhteşem bir tablo. O yıllardan bu yıllara emeğinin karşılığını alamayan kadının durumunda değişen bir şey yok.
Gaziantep’in ekonomisinin ağır topu Sanko, 120. yaşını, üretim hikâyesini anlattığı çağdaş sanat sergisi ile kutluyor.
Geçen yıl ekim ayında Gaziantep Genç İş Adamları Derneği GAGİAD, belediyenin desteğiyle 1. Kültür Sanat Festivali’ni düzenlemişti.
Katılma şansını bulduğum festival kapsamında Yasemin Bay küratörlüğünde çarşıdaki tarihi Pürsefa Han’da iki ayrı sergi düzenlenmişti.
İki sergide eserleri sergilenen sanatçılar arasında aklımda kalan isimlerden bazıları şöyle: Murat Akagündüz, Erol Akyavaş, Elvan Alpay, Osman Dinç, Tayfun Erdoğmuş, Canan Tolon, Alp İşmen, Aldan Özmenoğlu, Yonca Karakaş, Murat Morova, Ahu Akgün.
GAGİAD’in yönetimi değiştiği halde Kültür Sanat Festivali’nin ikincisi geçtiğimiz ekim ayında düzenlendi.
Dilek Karaaziz Şener’in küratörlüğünde “Bir Kelebek Ömrüdür Yaşamak. Mitler, Düşler, Anlatı ve Anılar” sergisi farklı disiplinlerden 62 sanatçının 170 eserini yine Pürsefa Han’da bir araya getirdi. Pürsefa Han bugünlerde yeni bir sergiyi ağırlıyor.
Gaziantep’in ekonomisine yön veren şirketlerden Sanko Holding 120. yaşını üretim hikâyesini sanatla buluşturduğu “Sahre” sergisiyle kutluyor.
Gaziantep’e sayısız kere gitmiş olmama rağmen Sahre sözcüğünün ne anlama geldiğini bu vesileyle öğrendim.
Sahre, Gaziantep halkının hafta sonunda bir araya gelip vakit geçirdikleri, birlikte sofralarını, dertlerini paylaştıkları geçmişten günümüze gelen bir gelenek.
Baksı Müzesi Yönetim Kurulu Üyesi Küratör Ayça Okay’ın küratörlüğünü yaptığı sergi Leyla Emadi, Fırat Engin, Murat Germen, Jennifer İpekel, Nergiz Yeşil ve Hakan Yılmaz’ın eserleri yer alıyor.
Sanatçılar, Sanko’nun farklı sektörlerdeki üretimlerine çağdaş yorumlar getiriyor.
Sergi 9 Aralık tarihine kadar ziyarete açık.
Tepebaşı’ndaki çağdaş sanat alanı Labirent Sanat, küratörlüğünü Arzu Arbak’ın yaptığı, Aslıhan Kaplan Bayrak, Aylin Leblebici Öztürk, Meryem Güldürdak, Öznur Eren ve Suzan Bayazıt’ın katılımıyla gerçekleşen ‘Düş Haritaları’ çalışmasının sonucu olan ‘Kristal Labirent’ sergisine ev sahipliği yapıyor.
Kolektif üretim ve düşünme alanı yaratmak üzere Arzu Arbak tarafından tasarlanan ve beş aylık süreci kapsayan ‘Düş Haritaları’nda sanatçılar görsel sanatlardan, edebiyattan, felsefeden, sinemadan, müzikten alıntılanan parçaları ve bu parçalar arasındaki ilişkiselliği kullanarak bir harita kurguladılar. Birbiri içine geçen birbirini çağıran veya birbirini iten tüm bu parçalar ile kurgulanan düş / düşünce haritası ve harita eşliğinde yapılan konuşmalar işlerin ortaya çıkmasına aracılık etti.