Serbest bölgeler ve yeni vergi paketinin olası etkileri

Selim DÜZELTİR

Gümrük Müşaviri

Satınalma & Gümrük ve İthalat Lojistik Müdürü


Son dönemde, ticaret dünyasının çok yakından takip ettiği konuların başında Yeni Vergi Paketi Tasarısı geliyor. Çeşitli konularda yeni vergiler düzenleyen, bazı vergi istisna ve muafiyetlerini azaltmayı ya da kaldırmayı öngören Yeni Vergi Paketi Tasarısının basına yansıyan halinde, Serbest Bölgelerde faaliyet gösteren şirketlerin Türkiye’ye yaptıkları satışlardan Kurumlar Vergisi alınması da var. Bu verginin Hazine’ye 7 milyar TL ilave gelir sağlayacağı hesaplanıyor. Bugünün kuruyla yaklaşık 210 milyon dolar.

Türkiye’nin 40 yıla yaklaşan ‘Serbest Bölgecilik’ süreci 1985 yılında yayımlanan 3218 Sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile başladı. Bu kanunun “Amaç ve Kapsam” başlıklı birinci maddesi, Serbest Bölgelerin doğrudan yabancı yatırımları artırmanın ve ülkemize teknoloji girişini hızlandırmanın temel amaç olduğunu söylüyor. Tabii, bu yatırımları alabilmek; yatırım başlangıcından ihracata dek tüm süreçlerde direkt bir döviz girişi sağlaması, ülkenin gayrisafi milli hasılasını büyütmesi, kendi istihdamını yaratması, sektörü özelinde yurtiçinde yeni tedarikçilerin oluşması, mevcut tedarikçilerin gelişimini sağlaması gibi pek çok açıdan önemli. Tüm gelişmekte olan ekonomiler gibi, bizim de şiddetle ve öncelikle bu tür yatırımlara ihtiyacımız var.

Ancak, bu yatırımların ülkeye gelmesini sağlamak kadar ülkemizde kalmasını sağlamak da önemli. ‘Serbest Bölgeler’, geçen süre zarfında, işleticisiyle, kullanıcısıyla ve yabancı yatırımcısıyla bu amacı gerçekleştiriyor. Rakamlar da bunu teyit ediyor. Örneğin; Serbest Bölgeler yaklaşık yıllık 31 milyar doların üzerinde bir dış ticaret hacmine sahip. Yani, ülkemizin dış ticaretindeki payı %5’in üzerinde hatta ihracattaki payı %5’in de üzerinde. Dış ticaretteki en önemli kronik sorunumuz olan cari açık sorunu, serbest bölgeler için geçerli değil. Çünkü cari fazla veriyor bu bölgeler. Serbest Bölgeler bir il sayılsa, Türkiye’nin en çok ihracat yapan 5’inci ili oluyorlar.

Bunların yanında, katma değerli ürün üretme açısından da serbest bölgeler ülkemizin kalanının çok önünde yer alıyor. Üreticilerinin 80%’i yabancı yatırımcıdan oluşan Ege Serbest Bölgesinden ihraç edilen ihraç eşyasının kilogram bedeli 8,66 dolar iken ülkemizin ihraç eşyasının ortalama kilogram değeri 1,57 dolar. Yani, buralardan ülke ortalamasından 5,5 kat daha katma değeri yüksek ihracat yapılıyor.

Aradan geçen 40 yıl zarfında yaratılan bu imajı ve başarıya ulaşan bir yapıyı bırakın örselemeyi, aksine geliştirmemiz ve desteklememiz gerekiyor. Bu amaçla, buraya gelen yabancı yatırımcıyı, geldiği andaki mevcut hakların devam edeceğine ikna ederek getirebilmişken, “maçın ortasında kural değiştirmek” gibi algılanabilecek, ülkenin ve politika tutarlılığının güvenilirliğini zedeleyebilecek düzenlemelerden mümkün oldukça kaçınmak gerekiyor. Üstelik doğrudan yatırımcıların ülkemize geldikleri dönemde görece avantajlı olduğumuz enerji ve işçilik giderleri gibi kalemlerdeki avantajımızı da kaybetmeye başladık. Döviz kurunun ve enflasyonun etkisiyle işçilik fiyatlarımız, 2020 yılına göre, Euro bazında yaklaşık yüzde 60 arttı örneğin. Benzer şekilde, yine aynı dönemde doğalgaz fiyatlarında yaklaşık 75%; elektrik fiyatlarında ise 23% artış yaşandı.

Diğer taraftan, tasarının basına yansıyan kısmında, elde edileceği hesaplanan 210 milyon dolarlık bütçe geliri de pek gerçekçi görünmüyor. Şöyle ki, 2023 yılında tüm Serbest Bölgelerden Türkiye’ye yapılan satışların toplamı yaklaşık 2 milyar dolar tutarında. Biraz abartarak bunun 20%’sinin kâr olduğunu kabul etsek bile elde edilecek Kurumlar Vergisi geliri 100 milyon doları geçemeyecek. Üstelik, zaten Serbest Bölgeler Kanununda yalnızca Türkiye’ye yapılan satışlar için 0,9%’lik bir ‘özel hesap fonu’ müessesesi var. Yani, Türkiye’ye yapılan 2 milyar dolarlık satışın yaklaşık 20 milyon dolarını serbest bölge firmaları ‘özel hesap fonu’ olarak Hazine’ye ödüyor hâlihazırda. Tasarı yasalaşırsa bu özel hesap fonunun kaldırılacağı söyleniyor ki, bu da Serbest Bölgelerdeki firmaları vergilendirmeye başladıktan sonra Hazine’nin elde edeceği net bütçe gelirinin aslında, 20% gibi yüksek bir kâr varsayımıyla bile, en fazla 80 milyon dolar civarında gerçekleşeceğini gösteriyor.

Üstelik, Serbest Bölgelerden Türkiye’ye satışların yaklaşık 700 milyon dolarlık kısmı, yani 3’te 1’i Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında, ihracata döndürülmek üzere yapılan hammadde ve yarı mamul satışları. Serbest bölgelerden Türkiye’ye giden her 3 malın 1’i işlenip ihracata konu ediliyor. Tasarı yasalaşırsa bu açıdan bizleri neler bekliyor olacak?

- DİR kapsamında ihracat yapmaya mecbursak (ki mecburuz), paketteki bu düzenleme sebebiyle Türkiye’de yerleşik DİR kullanıcıları serbest bölgelerden artık daha pahalı ithalat yapacak. Ve bu şirketlerin, iyi ihtimalle ihracatta rekabet güçleri, kötüsü ihracatları azalacak.

- Ya da gelen vergi sonrası artan ithalat maliyeti sebebiyle, DİR kullanıcılarının 700 milyon dolarlık dövizi artık daha ucuz hammadde ya da yarı mamul satan ülkelere kaçacak. (Üstelik dövizi bu kadar içeride tutmaya ihtiyacımız olan bir dönemde.)

Özetle, yaklaşık yarım asırlık bir çabanın ürünü olan serbest bölgelerin ve buralarda yaratılan ülke ortalamasının üzerindeki katma değerin, elde edilecek yaklaşık 80 milyon dolarlık bir vergi gelirine kurban edilmemesi gerekiyor. Doğrudan Yabancı Yatırımları artırabilmek için tutarlı, güvenilir, istikrarlı, üreticiyi ve ihracatçıyı desteklemeye yönelik bir anlayışla ters düştüğü gözüken bu fikirden, her vergi düzenlemesinin doğrudan ya da dolaylı çok fazla makroekonomik etkisi olduğunun bilinciyle, hızla uzaklaşmak gerektiği çok açık. Bu ortak kanaate ulaşmanın en kolay yolunun ise, özel sektör temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarının da dahil edildiği, geniş katılımlı bir Etki Analizi çalışması yapmaktan geçiyor. Ekonomimizin gelişimi, katma değerli ihracatın payının artışı, daha sağlam ve sağlıklı bir denge ekonomisi için birbirimizi daha çok dinlemeli, daha çok bir araya gelmeli ve kişisel faydaları bir kenara bırakarak, ortak akılla en doğruyu hep birlikte bulmaya çalışmalıyız.

Tüm yazılarını göster