19 OCAK 2007’de öldürülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, sözde “soykırım” tartışmasıyla ilgili kendisiyle yapılan röportaja şöyle girdi:
-Türkler ve Ermeniler, birbirlerine yönelik ilişkilerinde “hasta” iki toplumdur…
Ardından ekledi:
-Ermeniler, Türklere yönelik büyük bir travma yaşıyor. Türkler ise Ermenilere yönelik büyük bir paranoya yaşıyor.
İki taraf için de “klinik vakalarız” tanımını kullanıp sordu:
-Bizi kim tedavi edecek?
Soruları arka arkaya sıraladı:
-Fransız Senatosu mu karar verecek?
-Amerikan Senatosu mu karar verecek?
-Bizim doktorumuz kim?
-Reçeteyi kim verecek?
Kendi sorularına şu yanıtı verdi:
-Ermeniler Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru. Bunun dışında doktor, ilaç, hekim mekim yok.
Reçeteyi de ortaya koydu:
-Tek reçete diyalog… Bunun dışında bir çözüm yok…
Yineledi:
-Yok ve yok…
Ermeni diasporasına seslendi:
-1915’e takılıp kalmayın. Kendinizi 1915’e bağlamayın. Kendinizi dünyadaki insanların“soykırım”ı kabul edip etmemesine zincirlemeyin.
1915 için şu deyimi kullandı:
-Bu “tarihsel bir acı mıdır?” Bunu atalarımız yaşadı.
Kendisinin Anadolu (Malatyalı) insanı olduğunu anımsattı:
-Anadolu’da hoş bir laf vardır: Acıyı onurla sırtlayıp taşımak.
Anadolu deyimini anımsatmasının ardından Ermeni diasporasına şu mesajı verdi:
-Acını yaygara yapmadan, patırtıya vermeden sırtlayıp taşırsın.
Dünyaya seslenerek devam etti:
-Senin “soykırım”ı tanımış olman ya da tanımamış olman benim için 5 para ifade etmez.
Bu noktada şu soruyu ortaya attı:
-Ermeniler Türkleri öldürmediler mi?
Yanıtını da ortaya koydu:
-Öldürdüler, oldu bunlar…
Türkiye’ye döndü:
-Türklere de diyorum ki, “Ermeniler niye bu kadar çok ısrar ediyor?” sorusunun üzerinde durun. Biraz bunun üzerinde empati yapın. O zaman onların bu duruşunda “onur” görebilirsiniz.
Yeniden Ermenilere yöneldi:
-Türklerin, “Hayır, bu soykırım değildir” sözünde de bir “onur” görmeye çalışın. Bir onurlu duruş bulmaya çalışın.
Bu noktada araya şu soruyu aldı:
-Nedir bu onurlu duruş?
Soruyu Türkiye cephesinden bakarak yanıtladı:
-Türkler, “Ben Türk olarak soykırıma, ırkçılığa karşıyım. Soykırım Allah’ın belası bir şey. Nasıl ya? Benim atalarım böyle bir şey yapmaz. Çünkü ben yapmam” diyor.
Hrant Dink’in bu röportajı, Joe Biden’ın 1915 olaylarıyla ilgili “soykırım” ifadesini kullanan ilk ABD Başkanı olmasının ardından WhatsApp gruplarında paylaşılmaya başlandı.
Kimileri röportajı şu mesajla paylaştı:
-Bu videoyu Biden’a gönderelim…
Hrant Dink’le röportaj videosunu izleyenleriniz mutlaka olmuştur…
Ben de bu günlerde yazıya dökmek istedim…
Vesileyle Hrant Dink’i rahmetle anıyorum…
Su çatlağını buldu
SİVAS’tan yaşlı bir köylü, bir gün Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i aradı:
-Oğul, seni söylediler, seni buldum. Köyümüze Fransa’dan yaşlı bir kadın geldi. 10 gün buralarda kaldı, dolandı. Sonra Allah’ın rahmetine kavuştu. Biz de namazımız kıldık, burada defnettik.
Yaşlı köylü biraz duraksayıp sürdürdü:
-Sonra öğrendik ki bu kadın herhal sizlerdendir. Bir bak, araştır. Kimlerdendir. Varsa eşi, dostu, akrabası, oğlu, kızı, buyursunlar. Cenazeyi çıkarıp götürmek isterlerse biz burada yardımcı oluruz.
Dink, not aldı:
-Peki amca, ben bakarım.
Ardından Sivaslı “Efe Abi”ye telefon etti. Fransa’dan gelip Sivas’ta köyde vefat eden yaşlı kadının adını, soyadını söyledi. Şu yanıtı aldı:
-Oğul, senin orada karşı kaldırıma geç. Orada ufak bir kundura dükkanı var. Git onlara sor. Onlar bilir.
Dink, söz konusu kundura dükkanına girdi. Dükkandaki kadına, yaşlı kadının adını söyledi:
-Böyle birini tanır mısınız?
Kadın heyecanla yanıtladı:
-O benim anam…
Dink ile kadın arasında diyalog şöyle gelişti:
Dink: Senin anan nerede?
Kunduracı kadın: Fransa’da yaşıyor.
Dink: Türkiye’ye gelir mi?
Kunduracı kadın: Türkiye’ye gelir ama İstanbul’a ya uğrar, ya uğramaz. Bizim memlekete, Sivas’a gider. Doğduğu köyde 10-15 gün kalır. Sonra dönüşte bana ya uğrar, ya uğrar ya uğramaz.
Dink, kunduracı kadına anasının vefat haberini üzülerek verdi. Vefat haberi üzerine kunduracı kadın hüngür hüngür ağladı. Dink, kendisini Sivas’tan arayan yaşlı adamın telefonunu, adresini iletti.
İki gün sonra kunduracı kadın Dink’i aradı:
-Abi biz Sivas’ta, anamın köyündeyiz. Verdiğin bilgiler doğru. Vefat eden anamdır.
Dink sordu:
-Peki cenazeyi alacak mısınız oradan?
Kunduracı kadın duraksadı:
- Abi, ben anamın cenazesini buradan almak istedim de buradaki yaşlı amca kulağıma bir laf söyledi.
Dink meraklandı:
- Ne dedi?
Kunduracı kadın ağlamaya başladı, Dink iyice merak etti:
- Yahu kızım niye ağlıyorsun, ne oldu?
Telefonu yaşlı adam aldı. Dink sordu:
- Yahu amca ne yaptın da kızcağızı ağlattın.
Yaşlı adam anlattı:
- Hiçbir şey yapmadım yavrum. Ona dedim ki: “Kızım, anandır, hakkındır, alıp götürebilirsin. Sen bilirsin. Ama bana sorarsan, ‘su çatlağını buldu’ kalsın.”
Hrant Dink, bu yaşanmış olayı kendisiyle sözde “soykırım” tartışmaları üzerine yapılan röportajda anlatıp, ekledi:
- O cümle beni de mahvetti. Ben de oturdum ağladım.
Yaşlı köylünün aktardığı sözü yineledi:
- Su çatlağını buldu…
Bu sözle ilgili duygularını şöyle ortaya koydu:
- O ne laf yarabbi… O ne edebiyat, o ne dervişlik, o ne Anadolu insanının sayfalarla anlatılamayacak özdeyişi…