‘Sen bu işin sonunu düşünmedin mi?'

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Temkinli insanlar vardır, bir karar verirken adeta kılı kırk yarar; atacağı adımın getiri ve götürüsünü ayrıntılı olarak hesaplar. Örneğin borç alması mı gerekiyor, herkes gibi en düşük faizi arar ama daha öncelikli olarak bu borcu ödeme gücü olup olmayacağını irdeler.

Aslında ben bu durumlarda temkinli olmak kavramını mantıklı olmak şeklinde de kullanıyorum.

Mantığının sesini dinlemeyenler en olmadık şekilde davranabiliyor. Örneklerini izliyoruz. Sokak röportajlarında gördüğüm ve mantıklı bir açıklama getiremediğim örneklerden biri... Vatandaş “Cebimde kredi kartı varsa duramıyorum, harcıyorum” diyebiliyor, sonra da ekranda görüneceğini düşündüğü için olsa gerek gülerek “Ödeyemiyoruz ki” diye yakınıyor. Cebinde kart olunca duramayıp harcamak! Bunu mantıkla izah etmek mümkün mü? 

Hadi bireyin yanlış davranışı en fazla kendini, ailesini ve borç aldığı karşıdaki kişi ya da kurumu ilgilendirir. 

Ya koskoca ülke yanlışa sürüklenirse... 

Bir ya da birkaç kişinin yanlış kararının ceremesini 85 milyon çekiyorsa... 

Hatta hatta, şu an henüz dünyaya gelmemiş olanlara bile çok kötü bir miras bırakılacaksa... 

Şimdi gel de sözlerini Deli Mehmet lakaplı Mehmet Emin Dinç’in yazdığı “Tombalacık Halimem” türküsünün “Sen bu işin sonunu düşünmedin mi” dizesini hatırlama! 

Peki biz ne yapıyoruz? 

Görünürde biz ülke olarak hiçbir işin sonunu düşünmüyoruz. 

Yoksa daha fenası aslında her işin sonunu gayet iyi düşünüp olacakları gördüğümüz için mi, bunlar olsun diye mi hareket ediyoruz? 

Örneğin, tanımı her ne ise artık, ister mülteci, ister sığınmacı, ister göçmen; milyonlarca insanın Türkiye’ye dolmasının yaratacağı sonuçları görmedik mi, yoksa tam tersine çok iyi gördük mü? Geleceğe bakalım; yabancıların bu doğurganlık hızıyla sekiz-on yıl sonra Türkiye için çok daha büyük bir güvenlik sorunu haline geleceğini görmüyor muyuz, yoksa tam tersine bunu görüyor da ses mi çıkarmıyoruz? 

Bir başka örnek... Türkiye’nin başına gelen en büyük ekonomik felaketlerden olan 2021 eylülündeki faiz indiriminin nelere yol açacağını kestiremedik mi, yoksa tam tersine zaten bunların olmasını mı istiyorduk? 

Baksanıza, faizi yüzde 19’dan yüzde 8.5’e çekerek yarattığımız tahribatı, bu kez faizi yüzde 8.5’ten yüzde 50’ye yükselterek gideremiyoruz. Tabii ki gideremeyiz! 

Siz hiç vücuda saplanan bıçak çıkarıldı diye o yaranın kendiliğinden ve anında iyileştiğini gördünüz mü? 

Şimdi de carry trade ve bizi bekleyen son! 

Türkiye için carry trade yeni bir durum değil. Geçmişte de faizi çok yükseltmek zorunda kaldığımız dönemler oldu ve yabancılar bu faiz için koşa koşa Türkiye’ye geldi. Ama sorun şu; yabancıda her zaman için “Kur böyle durağan gitmez, bir gün mutlaka yükselir, en iyisi o yükseliş başlamadan ben çıkıp kârımı cebime koyayım” düşüncesi hakim olduğu için hep dalgalanma yaşadık. Zaten yabancı yatırımcı Türk menkul kıymetlerine öyle uzun dönemli yatırım yapmıyor ki. Klasik ifadeyle hep “vur-kaç” durumu söz konusu. Böyle yaklaştıkları için de kimse onları eleştiremez. 

Bu kez gerçek anlamda carry trade olmasa da yaklaşım anlamında benzeri olan işlemleri yerli yatırımcı da yapıyor. KKM’den çıkış oluyor, döviz hesapları biraz olsun bozuluyor, belki yastık altı da devreye giriyor ve bu para TL mevduata yatırılıyor. Çünkü dövizde getiri pek yok, oysa TL mevduat şu dönem iyi kazandırıyor. 

“Ama mevduat faizi enflasyonun altında” diye itiraz edenler çıkacaktır, çıkıyor da zaten. Değerli okurlar, ben burada TL mevduat faizinin reel getiri sağlayıp sağlamadığı üstünde durmuyorum, benim dikkat çektiğim eldeki iki tasarruf aracından hangisinin daha yüksek getiri sağladığı. Geçenlerde de aynı örneği vermiştim. Diyelim dolar 1, TL mevduat 4 kazandırırken, enflasyon 5 ise ve başka tasarruf aracı yoksa “Getirisi enflasyondan düşük” diye mevduatı tercih etmez misiniz yani? 

Carry trade için Türkiye’ye gelenler tetikte ve burada uzun vadeli olarak kalmayı hiç düşünmüyorlar. Kârlarını ceplerine koyup gidecekler. İşte bu gidiş çok kısa bir zamanda yaşanırsa şimdi büyük rahatlık yaratan döviz bolluğu, yerini döviz kıtlığına bırakacak. 

Belki bundan daha önemli olan yurt içi yerleşiklerin durumu. Bakmayın son dönemde KKM ve DTH’de yaşanan azalmaya. Yeniden KKM’ye giriş en azından şu dönem için mümkün değil ama döviz talebini önleyecek bir mekanizma yok. Çare, “Sona kalan dona kalır” algısını yok edecek şekilde mevcut şartları olabildiğince uzatmak. 

Mevcut şartlar, yani yüksek faiz ve yatay kur... 

Peki nereye kadar? Tabii ki enflasyonu “gerçekten” düşürene kadar. Şimdi yaz aylarıyla birlikte “İşte bakın enflasyon nasıl da düştü” denilecek ve diğer gelişmelerden bağımsız olarak belki mevduat faizleri aşağı çekilmek istenecek ya. Yüksek faizin tadına varmış kitleler “Enflasyon düştü, faiz de o yüzden düşüyor” söylemini satın alır mı, önemli olan o. 

Parası olmayanı ikna edersiniz; ama görece yüksek faize alışmış kesimi düşük faize razı etmekte çok zorlanırsınız. 

Gittiği kadar! 

Bakın şimdilerde “Biz bu işin sonunu düşünüyor muyuz” diye yaklaşan, bunu sorgulayan kimse yok!

Geçmiş deneyimler gösteriyor ki carry trade için gelen yabancı kısa bir süre sonra çıkıp gidiyor. Yetmezmiş gibi carry trade benzeri bu kervanda şimdi yerli yatırımcı da var. Yerli yatırımcının dövizden TL’ye geçmesi iyi güzel de bu durum sürdürülebilir mi, tartışılmayan bu. 

Adeta şu durumdayız. Birileri mezarlıktan geçerken ıslık çalıyor! 

Ama zamanı gelince “Sen bu işin sonunu düşünmedin mi” diye soran çıkacaktır.

Tüm yazılarını göster