Hoş bir deyiş vardır “Allah, çok dinleyip az konuşalım diye bize iki kulak bir ağız verdi.”
Ara sıra bu hem hatırlıyor ve hem de hatırlatıyorum.
Zira yarım kulakla dinleyip sonuca atlayan sazanlardan başlayıp, sözün sonunu beklemeden işe kalkışanlara devam ettiğimizde, insanı usandıracak kadar uzun bir liste oluşacaktır.
Hele bunu yabancılarla iletişimde yapanları da görünce hayret hissimin kat sayıları ne kadar artıyor anlatman olası değil.
Üstüne üstlük, kendi beceriksizlikleri yetmiyormuş gibi bir de yapay zekâ (AI) denilen mereti kullanmaya çalışarak iletişimi hepten anlamsız hale getirmiyorlar mı inanılır gibi değil.
Yapay zekânın kullanımına karşı çıkmak gibi bir cüret göstermiyorum elbette.
Amma o merete de müşterilerinize ileteceğiniz konularla ilgili sorunuzu sorabilmek için soru soranların da biraz işe kulak verip dinlemiş ve düşünmüş olmaları gerekir derim.
Müzakere teknikleri derslerini anlatırken “Bırakın muhatabınız eteğindeki taşları döksün, siz sonra daha rahat konuşacaksınız” derim.
İşitmek ile dinlemek arasındaki farkı kim bilir kaç kere anlatmışlardır.
Dinlemek sadece işitmek değil aynı zamanda anlamaya çalışmaktır.
Bunu böyle yapmadığınız takdirde muhatabınızın beklentisini ve ihtiyaçlarını olması gerektiği düzeyde algılayamaz ve en kötüsü de yanlış anlaşabilirsiniz.
Çünkü iletişimin tam anlamıyla olabilmesi, muhatabınızı dinlerken algıladıklarınız çerçevesinde soracağınız soruların hedefe yönelik olmasıyla mümkündür.
Aksi takdirde “Konuşuyoruz amma anlaşamıyoruz” döngüsünden çıkamazsınız
İyi dinlerseniz, söylenenleri muhatabınızın penceresinden görebilirsiniz ki bu da iletişiminizin kalitesini ve anlaşılabilirliği arttıracaktır.
Dinlerken yaptığımız hataların en önde gelenleri, kendi duygularımızı ve düşüncelerimizin aklımızda dönmesine izin vermektir.
Bu, muhatabımızın söylediklerini tam anlamıyla kavramamıza engel olacak olacaktır.
Sonuç olarak da yanlış anlaşılmaya yol açacaktır.
Çözüm, kendinizi dinlemeye hazırlamaktadır.
Sunumu rahat göremiyorsanız öne geçin.
Dikkatinizi dağıtacak unsurlardan kaçının.
Çevrenizde konuşup dikkatinizi dağıtan varsa uyarın.
Görüş açınız iyi değilse yerinizi değiştirin.
Küçük bir grupla toplantıdaysanız, anlamayı ve anlaşılmayı zorlaştırabilecek unsurlara dikkat ediniz.
Çok önemli olan bir konu da anladığınızı muhatabınıza tekrarlayarak teyit etmenizdir.
“Ben söylediklerinizden bunları anladım” demek yanlış değil işi sağlama almaktır.
Muhatabınız konuşurken, can alıcı bir durum yok ise, sakın sözün keserek kendi fikrinizi söylemeyin veya cevabınızı vermeyin.
Bu durum hem sizin dinleyerek oluşturmaya çalıştığınız bilgi dağarcığınızda kopukluklara yol açacak hem de muhatabınızın söz akışını engelleyecektir.
En kötüsü de iletişiminizin kalitesi azalacaktır.
Söz kesip soru soracaksanız, kısa olsun ve muhatabınızın sözlerinin daha açık ve anlaşılır olmasına yol açacak, ucu açık sorular olsun.
Bırakınız konuşsunlar ve siz dinleyin…
Muhatabınızı dinlerken, onları gerçekten dinleyerek söylenilenleri algıladığınızı belli edin.
Bunun belli edebileceğiniz en önemli unsur beden dilinizdir.
Dinlemenin önüne geçen engellerden çok önemli birisi de muhatabınız hakkında önyargılı olmak ve görüşmeye varsayımlarla oturmaktır.
Aslına bakarsanız, önyargı ve varsayım her daim hepimizin en ciddi düşmanlarıdır.
Özetle görüşmeye, konuşmaya başlamadan önce aklımızı varsayımlardan, önyargılardan temizleyelim.
Muhatabımıza önce kulaklarımızı sonra aklımızı açalım.
Bakın sonra işler nasıl kolaylaşacak…