Biz her yıl iki haftalığına Sakarya’da bir kaplıcaya gideriz. Kaplıca deyince sadece ördek gibi suya batıp çıkmaz, çevreyi de gezeriz. Sakarya yeşili bol, güzel bir yöremizdir. Hele de sonbaharda renk değişimi ile şairlere ve ressamlara ilham veren bir güzelliktedir. İl sınırları içinde yaylalar, göller, şirin tarihi kasabalar ve ilçeler vardır. Bunlardan birisi de Taraklı’dır.
Taraklı
Taraklı, Sakarya ilinin güneydoğusunda olup tarihi İpekyolu üstündedir. Ve tarihi, Helenistik devre kadar uzanmaktadır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önce Bizans’tan alınarak Osmanlı Beyliği’ne katılmıştır.
Marmara bölgesinde olmasına rağmen Karadeniz iklimi geçerlidir. Aldığı yağış nedeniyle ilçe çevresi, ormanlık ve fundalık arazi ile kaplıdır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu ormanlara “ağaç denizi” dendiğini belirtmiştir. Bu güzelliği, “Defne, ardıç, çam, ıhlamur ağaçlarının kokusundan insanın damağı kokulanır” diye tanımlamıştır. Bu güzellikteki ormanlar aynı zamanda halkın geçim kaynağı olmuştur. Gemi kerestesi yanında yıllarca şimşir kaşık ve tarak da yapımı sürmüştür. Bu nedenle “Yenice Tarakçı” ismiyle anılmış ve zamanla bu isim “Taraklı”ya dönüşmüştür.
Taraklı, yaşadığı tarihi devirlerin izlerini taşımaktadır. Yavuz Sultan Selim Mısır seferine giderken Taraklı’da konaklamıştır. Vezir-i Azam Yunus Paşa buraya bir cami yaptırmıştır. Cami Mimar Sinan’nın eseridir. Şehir merkezinde yine Osmanlı döneminden kalma tarihi bir hamam bulunmaktadır. Hamamdan sağlanan sıcak su ile caminin ısıtılması sağlanmıştır. İpekyolu üstünde olması nedeniyle Taraklı, kervanların uğrak ve konaklama yeri olmuştur. Tarihi Han, o dönemden kalmadır. Taraklı’daki iki ve üç katlı tarihi evler Osmanlı mimarisinin tüm özelliklerini taşımaktadır.
Tarihsel dokusu, beşyüz yılı aşkın yaşı ile asırlık çınarı; Hark kanyonu ve mağarası; yayla turizmi, yamaç paraşütü; çam, kayın, meşe ve köknar ağaçları arasındaki bol oksijenli yürüyüş yolları ile Taraklı ve çevresi görülmeye değerdir.
Kaplıcaya hep aynı dönemde gittiğimiz için bu ilçeyi de hemen hemen her yıl aynı dönemde ziyaret ederiz. Bu yıl da ettik. Bazı restorasyonlar tamamlanmıştı ve şehir daha bir güzelleşmişti. Ama turizm yönünden ilçeyi çok sönük gördüm ve üzüldüm. Yaşamakta olduğumuz ekonomik zorlukların bunda tabi ki etkisi vardır. Ama Taraklı dahil bir çok yerde de gördüğüm önemli nedenlerin de bunda rol oynadığını sanıyorum. Bunlardan bazılarına aşağıda değineceğim.
Yorum
Bir öğrencimin annesi çocuğundan yakınırken şöyle demişti “Oğlum beni ATM kartı gibi görüyor.” Aslında bir turistin de cüzdanı, para çekilen bir ATM makinesi gibidir. Ama turiste bunu böyle hissettirmemek gerekir. Gelen turist parasını güle oynaya harcamalıdır. Para harcayacağı memnuniyet ortamı hazırlanmalıdır.
Böyle bir ortamın hazırlanmasında birinci öncelik, turist ile yüz yüze temas eden esnaftır. Turistik bölgelerdeki esnaf eğitilmelidir. Bu eğitimde de öncelik insan ilişkileridir. Örneğin, yüzü gülmeyen, suratı sirke satan bir kişiden kimse alışveriş yapmak istemez. “Canım herkesi eğitemeyiz. Yüzü gülmüyorsa zaten iş yapamaz. Bu onun sorunudur” diyemezseniz. Böyle bir esnaf tüm ortamı zehirler. Bizim esnaf geleneğimizdeki “Müşteri, veli nimetimizdir” anlayışının esnafın davranışına yansıması sağlanmalıdır.
Gelen turist, yerli veya yabancı, gittiği yerden hizmet ya da ürün alarak para harcar. Ancak burada da fiyatlar büyük rol oynar. “Gelmişken kazıklayalım” anlayışı, sürdürebilirliğe zarar verir. Özellikle yerli turist piyasa fiyatlarını bilerek buraya gelmektedir. Büyük şehirdeki, örneğin İstanbul’daki bir market, ürünleri imal edildikleri yerden alır, ulaşım parası ödeyerek markete getirir. Eğer bina kendisinin değilse yüksek kira öder ve ayrıca geniş kadrosu ile yüksek bir personel gideri vardır. Başka bir deyişle, marketin maliyetleri yüksektir. Bunun üstüne belli oranda bir kâr koyarak satış fiyatını belirler. Ama yerel bir ürünü, İstanbul’daki bir market fiyatının üstünde satarsanız, zor alıcı bulursunuz. Kazıklanan turist bir daha oraya gelmez ve bunu başka yerlerde de anlatır. Başkalarının da gelişini önler.
Bir yere turist çekmek için sadece tarihi ve fiziksel güzellikler yetmez. Orada yaşayan insanların yarattığı havanın da çekiciliği de önemli rol oynar. Esnaftan başlayarak, gelen konuklara o sıcak, konuksever güler yüz gösterilmelidir.
Turist sadece para getirmez, kültür de getirir, çevreye katkı sağlar. Ve turistin sağladığı ekonomik katkı sadece esnafın kazanına girmez, yan etkileri tüm halkı etkiler, onların kazanında da kaynar.
Bu kadar güzel tarihi ve doğal kaynaklarımız varken, yanlış yaklaşımlar yüzünden turist kaybetmek “Selde geçip kumda boğulmak” demektir. Yerel yönetimler esnafın ve halkın eğitimi için çaba harcamalıdır.