Sekiz yüz yıllık karanlık

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Örneğin yıl 1553 olsun. Respublica dul kalır ve kandırılır. Ama Tanrı yardım için Misericordia, Veritas, Iustitia ve Pax’ı yollar. Kiminle? “… made in the first yeare of the most prosperous Reigne of the most gracious Soverainge, Quene Marye the first” ile. Şöyle ilan edilir: “Veritee the daughter of sage old Father Tyme, Shewith all as yt ys bee it vertue or Cryme”. Leonard A. Magnus’un editörlüğünde 1905 yılında yeniden basılan bu oyun John Henry Gurney tarafından 1553 yılında yazılmıştı. 13. yüzyıldan kalan Veritas Filia Temporis’in bir uygulamasıdır. 'Tempus loco veritatis est' de olabilir; aynı şey. “Gerçek zamanın kızıdır”. Buna imaginatio diyoruz ve türleri var.

Nereye geliyoruz? En azından üç (3 sihirli sayılardandır) hatta 4-5 res publica kavramının olması ve bu kavramların evrilmesi gerekiyordu. Ne zaman? 13-15. Yüzyıllar arası. Mesela Christiana res publica; res publica civitatis karşısında res publica regni (regnum) olarak res publica; politeia olarak (Aristo) res publica. Res ecclesia, res publica and … “res pecunia” –bu sonuncusu nihayet burjuva erdemlerine girer veya tersi. Kendine dair tahayyülünün harcında diyalektik ve retorik varsa, tekçi değilsen ancak o takdirde Respublica’nın başına bir şey gelirse diğer res publica’lardan yardım isteyebilirdin. Yoksa cumhuriyetçiler (tekil) Respublica’nın kandırılabileceğini her zaman biliyorlardı. Başka? Hukuk ve hukuk felsefesi bir siyaset kaynağı olarak kritiktir. 

Kritiktir çünkü Gratian’dan kısa süre sonra Canon Law artık her yerdeydi. Neden bu kadar kolay kabul görmüştü? Merkezi otoritenin sağlanamadığı yüzyıllar boyunca çeşitli hukuklar yapan Avrupa halkları malikâne hukuku, belediye hukuku, feodal hukuk, deniz hukuku, ticaret hukuku, Roma hukuku, sonradan kilise hukuku sayılacak karar, mektup ve metinler arasında bir tür çoktan seçmeli test pozisyonunda kalmışlardı. Canon Law bir yerelliğe veya örfe dayanmadığı gibi tüm Hristiyanlık dünyasında geçerlilik iddia ediyordu; yani evrenseldi. Ayrıca clericus olsunlar veya olmasınlar Canon Law hukukçuları öğretmek için de karar vermek için de sürekli seyahat edebiliyorlardı. Üstelik Canon Law soyluluk veya zenginlik tanımadan tam bir tarafsızlıkla karar verdiğini iddia ediyordu; daha doğrusu ideali buydu. Çeşitli başvuru yöntemleriyle istedikleri hukuk türünde dava açabilen veya yargılanmayı talep edebilen insanların –tek tip hukuk olmadığı için- gezginci vaiz türündeki Canon Law yargıçlarına başvurmayı yerel hukukla yargılanıp lordun insafına kalmaya tercih edebilecekleri açıktır. Canon Law evrenselliğinden dolayı bazen etkin bir uluslararası hukuk işlevini de görebiliyordu. 14. yüzyıla gelindiğinde Roma hukuku –seküler hukuk- ve Canon Law birbirine yaklaşmış ve hukukçu mesleği doğmuştu. Burada önemli olan Kilise müktesebatının seküler hukuka yaklaşmış olmasıdır; tersi değil.  

Bu düzenleme gayet inandırıcıydı çünkü ne tüm Kilise mensupları –clericus- din adamıydılar; ne de tüm din adamları clericus idiler. Papalığa bağlı çalışan bazı din adamları secular clergy idiler ve ruhbandan istenen her şey onlardan her zaman –örneğin evlenmeme yemini etmek- istenmeyebiliyordu. Tarikat mensupları da profesyonel din adamı oldukları gibi örneğin savaşçı da olabiliyorlardı ve Kilise mensubu değillerdi. Post (1936), 13 Aralık 1281’de papalık bildirgesi Ad Fructus Uberes ile Fransiskan ve Dominikanlara vaaz verme ve günah çıkarma yetkileri verildiği zaman Mendicant Orders mensubu olmayan Fransız seküler din adamlarının itiraz ettiklerini belgeliyor. Örneğin Templars (Templiers; Tapınak Şövalyeleri) savaşçı tarikatların meşhurları arasındadır. Saint-Jean Şövalyeleri (Hospitallers; Hospitaliers) de öyledir. Elbette burada Haçlı Seferleri sırasında Kudüs’te kurulan sürümden bahsediyoruz; başka ülkelerde başka zamanlarda çeşitli Hospitaliers tarikatları kurulmuştu. Söz konusu savaşçı tarikatların üyeleri sadece savaşçı değillerdi; savaşçı olmanın yanı sıra kâtip, muhasebeci, hukukçu, tabip vb. olabiliyorlardı. Hepsi tam üye de değildi. Yardımcılar, çıraklar vb. de olabiliyordu. Üstelik evlenmeme yemini eden tam üye şövalyeler (fratres) bile genellikle bunu belli bir süre için yapıyorlardı –ad terminum. Yani Kudüs’e gidiyor, savaşıyor ve mesela üç sene sonra yemin süresi bitince seküler yaşama geri dönüp evlenebiliyorlardı. Confratres ve sergentes için bu bile gerekli değildi. Hatta bu düzenlemeye Templars özelinde bizzat Saint-Bernard izin vermişti çünkü Hospital benzeri klasik bir tarikat gibi kurulan Templars hızla savaşçı bir muhafız tarikatına dönüşmüştü. Kuralları savaşmayan tarikatlardan da clericus kurallarından da farklı, daha esnek olmalıydı. Sonuçta bir Templar bir Cistercian veya bir Augustinian değildi, hatta bir Hospitaller de değildi. Esasen evlenme yasağı sadece clericus için 11. Yüzyıl ortasında getirildi ve hemen de uygulanamadı. Amacı Roma’dan maaş alan clericus’un seküler otoriteyle de yerel halkla da ilişkisini keserek sadece Papa’ya hizmet eden bir güç olmasını sağlamaktı. Dolayısıyla 1119’da –muhtemelen 1120’de çünkü 1119 tarihi 6 ay geriden gelen eski takvime göre kaydedilmiş olabilir- kurulan Templars çok da kesin olmayan, tam oturmamış ve nispeten yeni sayılacak kurallarla elbette bir düzeyde bağdaşan ama asıl hizmet alanı Kudüs ve çevresi olduğu için sahaya göre esneyebilen bir yapıda olmalıydı. 


Lay/seküler tarikatlerden Canons of the Holy Sepulchre Kudüs –Ordo Equestris Sancti Sepulcri Hierosolymitani, OESSH- bugün bile Vatikan tarafından tanınmakta ve patriarkları Vatican’da kardinal statüsünde. Ayrıca, tarikat günümüzde Vatican hiyerarşisinde yer alan yegâne kilise dışı kurum sayılıyor. Templars bu kadar şanslı değildi. Herkesin ilgisini çeker ve mitolojik bir tarih yazımı vardır. Templiers ve Franciscan yakılmaları birbirine çok yakındır ve pek çok başka önemli olaya da çok yakın tarihlerdedir; üst üste binen tarihler. Örneğin De Monarchia, Dante… Dönem mühimdir. 1300-1320 arası kritikti ve Büyük Açlık (1315-1317), Biblia Pauperum bu sırada geldi. Mesela İngiltere’de kraliyet ailesi bile Büyük Açlık sırasında doğuşta 29 yaş hayat beklentisine sahipti. Kara Ölüm (1348, Veba) öncesi Büyük Açlık ve diğer kıtlıklar Kilisenin otoritesini sarstı, ideolojik sonuçları oldu ve toplumsal doku/insan davranışları değişti. Şiddet tırmandı ve asayişsizlik artarak yaygınlaştı. Nüfus artışı tam olarak kesildi ve eğilim tersine döndü. Değişim önemliydi çünkü iş gücü en önemli üretim faktörü olmaya devam ediyordu. Malthusian açıklamaların dayanağını oluşturan toprak/iş gücü oranında ani bir kırılma yaşandı. 1340 yılında İngiltere’de 5, Fransa’da 19, Almanya’da 12 milyon nüfus olduğu tahmin ediliyor. Kara Ölüm sonrası nüfus sırasıyla 3, 12 ve 7 milyona kadar düştü. 1381 Köylü İsyanı sırasında Londra nüfusu 35 bin kişiydi. 

Gelinen nokta, 9 milyarlık dünya nüfusu, hayal bile edilemezdi. Yaşam beklentisi çok yükseldi ve sabit fiyatlarla ortalama refah son 250 yılda en az 20 kat arttı. Bunun nedeni Aydınlanma/bilim/teknoloji ve kapitalizmdir. Ama belki bunun da nedeni hukuktur ve seküler hukuka yaklaşan Kilise hukukunun modernlik ve normallik yönünde bilime yaklaşmış olmasıdır. Belki bu kadar basittir. 

Tüm yazılarını göster