Nişantaşı’nda Hadi Olca’nın Akademi Kitabevi; Galatasaray ve Osmanbey’de Necdet Sander’in Sander Kitabevi; Tünel’de Hachette Kitabevi; Kadıköy’de Celal Güner’in Gençlik Kitabevi ve Semih Kaçar’ın Nezih Kitabevi… Beyazıt’taki tüm Sahaflar ve tabii ki Arslan Kaynardağ’ın Elif Kitabevi ve İbrahim Derbeder’in Der Kitabevi… 70’li yılların ortalarından itibaren haftada birkaç kez uğramaz; sahipleriyle, yöneticileriyle, çalışanlarıyla sohbet etmezsem kendimi eksik hissettiğim mekânlar… 90’lara geldiğimizde Hüseyin Sönmez’in Pandora Kitabevi ile kitapçı keyfimin yine zirve yapması…
Kitabevleri benim için hep vazgeçilmez oldu. Kitap, kitapçıdan görerek, dokunarak, kapak resmine bakıp arka kapak yazısını okuyarak; sayfaları karıştırılıp fikir sahibi olmaya çalışarak alınır düşüncesine inandım ve savundum, hâlâ da aynı düşüncedeyim…
Bu nedenle, dün e-postama düşen KONDA’nın Türkiye Yayıncılar Birliği danışmanlığında yürüttüğü bağımsız kitabevlerine dair araştırma çalışmasını merakla okudum. 12 ilde 40 kitabevinin sahibi, ortağı veya en az 5 senedir çalışanı olan birisi ile derin görüşmeler gerçekleştirilmiş. Bu kitabevlerinin yarısı bünyesinde kitap dışında ürünlere de yer veriyor, dörtte birinde içecek servisi yapılan bir kafe ve oturma düzeni de bulunuyormuş. Dörtte birinden fazlasında ise ikinci el kitap satışı da yapılıyormuş. Kitabevlerinin yaşaması için gerekli unsurlar, diye düşünüyorum…
İlk kez gittiğim bir şehrin mutlaka kitapçılarını da arar, ziyaret etmeye çalışırım. Hele Anadolu’da bir kitapçıysa o yer; bölgeyi anlatan, İstanbul’da karşıma çıkması mümkün olmayacak kitaplar bulursam; büyük bir heyecanla satın alır, kütüphanemin zenginleşmesinin coşkusunu yaşarım… Yurtdışındaki kitapçılar ise hem beni çok mutlu eden, hem de niye bizde benzerleri yok, diye üzen mekânlardır.
Araştırmada, kitapçının yarattığı atmosferin, şehir – kitapçı – okur arasında yakalanan kimyanın, en başta okurda olumlu bir etki yarattığı gözlemlendiği yazıyor. Kitapçılar, benim de hissettiğim, savunduğum gibi şehir kültürünün vazgeçilmez unsurları…
Benim yaşadıklarımı da özetliyor araştırmanın bir paragrafı:
“Bağımsız kitabevi yalnızca kitabın alındığı yer olmanın ötesinde çocuğun/gencin/yetişkinin sosyalleştiği, kitap görgüsü kazandığı, kitap araştırma, karıştırma, seçme ve alma deneyimini yaşadığı alanlar olarak öne çıkıyor. Bağımsız kitapçının bu yönüyle okur için bir okul olduğunu ifade etmek yanlış olmaz. Bağımsız kitabevleri kitapçı ve okur arasında ilişki kurulduğu, mekanik bir ticaret alanı olmanın ötesinde tavsiye ve öneri kitapların paylaşıldığı, edebiyat ve hayat üzerine sohbetlerin gerçekleştiği kültür adacığı niteliğinde yerler olarak önemli bir misyon üstlenmiş durumda.”
Rafların metrekare maliyetine göre düzenlendiği zincir mağazalarda birçok kitap, satışa sunulma şansı bulamıyor. Oysa araştırma, “zincir mağazada kendine raf bulamayan yayıncının, bağımsız kitabevinin vitrininde, masasında yer bulabildiğini gördük. Sermaye gruplarının tekelinde olan zincir mağazalarda yer bulmakta zorlanan birçok yayıncının bağımsız kitabevleri aracılığıyla okuruna ulaşabildiğini gözlemledik. Çoksatan listelerine giremeyen yayınevinin kitaplarının bağımsız kitabevi aracılığıyla dolaşıma girdiği, okurunu bulduğu hemen hemen tüm kitapçılar tarafından dillendirildi” diyor.
Yine zincir mağazalardan farklı olarak bağımsız kitabevinin ikinci el, sahafiye kitaplar da bulundurabildiğini, takas, kitap kiralama gibi yöntemlerle kitap alışverişine farklı boyutlar, teşvik edici yönler kazandırdığı da tespit edilmiş.
Kitabevlerinin okuru farklı, bağımsız yayınevlerine, yazarlara, çevirilere yönlendirdiklerini, alışveriş deneyimini zenginleştirdiklerini, bu yönüyle kültürel açıdan önemli bir hizmeti yaptıklarını belirttikleri de vurgulanıyor araştırma sonuçlarında.
Kitapçılar, kitapçılık dünyasında var olmalarının önündeki en büyük engel olarak sıklıkla internetteki kitap satış sitelerinin ve zincir mağazaların haksız rekabete varacak boyuttaki indirim ve kampanyaları işaret etmişler. Doğru, ama kitabevinde deneyimli bir satıcı ile konuşarak kitap satın almanın keyfi, hangi internet sitesinde var ki?!
Kitapçıların örgütlenmesinden, tüm bağımsız kitabevlerini içine alan şenlikler, etkinlikler planlanması gerekliliğinden de söz ediliyor araştırmada… Aynı şekilde kitapçının yayıncıyla, dağıtımla, sahafıyla ve en nihayetinde okurla bir araya gelebileceği organizasyonların etkileşimi her yönüyle güçlendireceği yapılan görüşmeler sonucu varılan bir nokta olmuş. Dünyada her yıl Nisan ayının son haftası kutlanan Bağımsız Kitapçılar Günü, bu yönüyle önemli bir fırsat olarak değerlendirilebilir, deniliyor.
Araştırma, şu değerlendirme ile sona eriyor:
“Sonuç olarak bağımsız kitapçının korunması ve yaygınlaştırılması, rekabeti düzenleyecek çalışmaların devlet kurumları, yerel otoriteler ve birlikler aracılığıyla yayınevleri ve okurları da içine katarak yapılmasının ülkenin kültür iklimine katkıda bulunacağını iddia edebiliyoruz. Bu katkı halihazırda kitap okuma oranı yüksek, entelektüel kesimlerin ötesinde okuma kültürü ve alışkanlığı yeni gelişmekte olan gruplara hitap edecektir.
Ayrıca kitapçılığın bir meslek ve bir iş kolu olduğu algısının yerleşmesinin yeni yayıncı, yazar, okur yaratmada belirleyici olacağı, erken yaşta kazanılan bir alışkanlık olan okumayı teşvik edeceği ve yaygınlaştıracağını düşünüyoruz. En nihayetinde kitabevinin şehir kültürüne katkısıyla beraber ortaya çıkan iyimser havanın, uzun vadede ülkenin sosyo-politik iklimini de besleyeceğini ve olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyoruz. Okumada çeşitliliğin, özgür düşüncenin ve yeni okurları yaratacak bir fikir ortamının sürdürülebilirliğinin bağımsız kitapçılarla doğrudan bağlantılı olduğuna inanıyoruz.”
Ben de aynı fikirdeyim. Bu haftasonu yaşadığımız şehrin bağımsız kitabevlerini dolaşalım mı?