Şehir ve soyal girişim

Muhterem İLGÜNER MARKA ŞEHİR; Gün Bugün!
Belediye başkanları, sosyal girişimciler; gün bugün! Kaynaklarımızı, vizyonlarımızı eşleştirip yüz yüze kaldığımız çevre, göç gibi sorunlara kalıcı çözümler bulma günü!

Dünya Girişim İzleme (GEM) konsorsiyumuna göre girişimcilik sosyal gelişme ve refahın anahtarı. İlaveten, ekonomik gelişmenin motoru. Yeni fırsatlar yaratmasının, verimliliği arttırmasının, istihdam oluşturmasının yanı sıra Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Gelişme Hedefleri (SDG) doğrultusunda ve yaşanan salgın süresince deneyimlendiği gibi toplumun önemli zorluklarına çözüm bulmakta. Bu nedenlerle, girişimciliğin hem merkezi hem de yerel yönetimler tarafından cesaretlendirilmesi, desteklenmesi ve bir girişim eko sisteminin var edilmesi şart.

Aynı konsorsiyum sosyal girişimi şöyle tarif ediyor: “Bir sosyal girişim bir sosyal sorun ile baş edebilmek, üstesinden gelebilmek için uzmanlıktan yararlanarak bir organizasyon oluşturmak, bir iş kurmak ya da bir hareket başlatmaktır.” Yapılan araştırmalar dünya erişkin nüfusunun yüzde 1,2’sinin sosyal girişimci olduğunu gösteriyor. Bu demektir ki yaklaşık 50 milyon insan işlerini, konumlarını ve belki de yakın çevrelerini riske ederek sosyal bir sorun ile mücadele etmekte. Çevremizde bu insanlara rastlamak mümkün. Kimisi uzun süredir devam eden sistem zorluklarına çözüm ararken, kimisi çaresizliği yenmek için mücadele etmekte. Salgın süresince tanık olunduğu gibi, belediye başkanları da aynı niyette. Zaten şehirler sıradışı zorlukların, sıkıntıların en görünür olduğu yerler; işsizlik, göç, evsizlik. Hem sosyal girişimciler hem de şehir yönetimleri benzer sorunlar için çözüm geliştirmeye uğraşıyor. Ancak görülen o ki bir birlikteliğe, bir uyuma ihtiyaç var. Tüm bu zorluklar acil çözüm beklerken taraflar farklı hızlarda hareket etmekte. Çoğunun bir diğeri ile bağı yok ya da ortada bir karmaşa var. Dünya genelinde 550 bin yerel yönetim olduğu ve 2021 yılında şehirlerin mal ve hizmet alımları için 5,6 trilyon dolar harcadığı tahmin edilmekte. Sosyal girişimciler ile şehir yönetimlerinin örtüşen amaçlar doğrultusunda bir araya gelmeleri halinde çözümler hem hız kazanacak hem de tasarruf edilecek. Ancak, yine yapılan araştırmalar göstermekte ki sosyal girişimcilerin yüzde 99’u şehir yönetimleri ile işbirliğinde başarısız olmakta. Araştırmayı yapanlar burada bir art niyet aramamakla birlikte elde edilecek başarının kime ait olacağı konusunda sorun tespit ediyor; “ben yaptım!”, “hayır, esas ben yaptım!”. İşbirliği, paylaşım kolay ve kısa sürede gerçekleşmiyor. Sorun sadece kaynak aktarma sorunu değil, aynı zamanda bir anlayış dönüşümü sorunu. Hele buna bir de böyle bir kültürün eksikliğini eklerseniz! Ağır ve güç işliyor kabul, ancak bu konuda çabalamaya değiyor, beklemeye değiyor.

Dünya genelinde tanık olunan başarılı örnekler işbirliğinin kurulması için işgücü ve maddi kaynakların paylaşımının, ölçülebilir başarı göstergelerinin mevcudiyetinin, işe yararlılığın denenmesinin, geçmişte kısa sürede elde edilen başarıların uzun dönem için kanıt oluşturmasının önemini vurguluyor. Şehirleri daha yaşanabilir kılmak için sosyal girişimciliğin cesaretlendirilmesi ve yerel yönetimlerle işbirliğinin sağlanması şart. Güzel yarınlar için umut taşımaya devam! (Sascha Haselmayer’e teşekkürlerimle…)

Haftanın Kişisi: ALBINA RUIZ (LIMA, PERU)

ALBINA RUIZ, Peru’nun başşehri Lima’dan binlerce kilometre uzaklıkta, yağmur ormanları içerisinde yer alan ve “orkideler şehri” diye namlanan Moyobamba’da dünyaya geldi. 16 yaşında iken mühendislik eğitimi için Lima’ya gitti. Daha önce göç etmiş olan kardeşleri 5 milyondan fazla nüfusu olan bu büyük şehire alışmasına yardımcı oldu; toplu ulaşım, kendini koruma kollama gibi. Yaşadıkları yer her gün onlarca kamyon atığın boşaltıldığı, çöp dağları ile ünlü şehrin fukara bir semti, bir gecekondu bölgesi. Atık sorunu bölge insanının yaşamını olumsuz yönde etkilemekte. Sanırsın şehir yönetimi çöpleri biriktirmek için özellikle fakir bölgeleri seçmekte.

Kariyerinin ilk yıllarında belediyede hizmetler bölüm direktörü olarak görev yapan Albina hakim olan anlayışı şöyle özetlemekte: “Fukara insan pisliği umursamaz çünkü kendisi pistir.” “Fukaralıktan vergi ödemezler bu nedenle belediye hizmetlerini de hak etmezler.” Bölgede yaşayan insanlar hayvanlarını beslemek için çöpten yararlanmakta, hurda ayıklamakta, satılabilecek işe yarayan bir şeyler bulma umuduyla çöp dağlarını eşelemekte, bir nevi geri dönüşüm neferi gibi çalışmakta. Albina endüstri mühendisliği ve çevre yönetimi bölümünü tamamlar ve kimya dalında doktora yapar. Eğitimi sırasında katıldığı araştırmalardan edindiği bilgiler ile ülkenin atık sisteminin ne kadar kötü işlediğini görür; yolsuzluğun sisteme nasıl hakim olduğunu anlar. Örneğin, otomotiv şirketleri rüşvet vererek gösterişli çöp toplama arabalarını yüksek bedellerle belediyeye satar, sürücüler ise çöp toplamaya gitmek yerine taşıtların yakıtını kayıt dışı satar.

Ancak Albina’ya göre çöp değer içermektedir. Çöpü toplamak, geri dönüştürmek ve onları değerlendirmek önemlidir. Bölgede yaşayanları örgütlemeye başlar, çok küçük ölçekli (mikro) işletmeler oluşturur. Bunun için öncelikle kadınlar tercih edilir. Çöp dağları adım adım erimeye başlar, çevre daha temiz ve sağlıklı hale gelir. Albina’nın bir sonraki adımı bu işle uğraşanları örgütlemek olur. Önce şehir, sonra ülke çapında “geri dönüşümcüler” birlikleri kurulur. Bu birlikler belediyelerin atık hizmetine talip olur. Pahalı araçlar yerine üç tekerlekli bisikletler kullanılır. Gündelik kazanç 3 dolardan 15 dolara yükselir. Bazı aileler çocuklarını üniversiteye bile gönderebilir hale gelir.  

Albina tek bir şehirle yetinmeyecektir, bu gelişmeyi tüm ülkeye yaymaya çalışır; 1,800 belediyeye bu sistemi nasıl uygulatacaktır? Her yere gidip bu sistemi hayata geçirmeye ömrü yetmeyecektir. Albina bunun için “Ciudad Saludable – Şehir İçin Sağlık” adında bir sivil toplum örgütü kurar ve 2000 yılında bu örgüt aracılığıyla hükümete geri dönüşümcüleri koruyup kollayan bir yasa teklifi sunar. Dört yıl süren ikna çabaları sonucu hükümet yetersiz bir teknik rehber yayınlar. Mücadeleye devam edilir, 2007 yılında kapalı kapılar ardında değil bir ulusal hareket başlatılarak yasa teklifi tekrar gündeme taşınır. Sonunda geri dönüşümcülerin de dahil olduğu bir pazarlık zemini oluşturulur. Gazeteciler geri dönüşümcülerin taleplerini kamuoyu ile paylaşır ve bir baskı oluşmaya başlar. Peru’da 190 bin ailenin bu işle uğraştığı ve bunun da 500 binden fazla oy demek olduğu anlaşılır. Baskıyı daha da güçlendirmek için ülke çapında bir “Mutluluk Yürüyüşü” başlatılır. Ve 2009 yılında, Albina’nın bu konuyla ilgilenmeye başlamasından tam 23 yıl sonra Peru geri dönüşümcüleri bir yasa ile koruyan ilk ülke olur. Geri dönüşüm bir iş olarak kabul edilir, bu işle uğraşanlar sosyal haklar kazanır. Onlar için eğitim programları hazırlanır, okur-yazar olmaları sağlanır. Yasanın kabulü tek başına yeterli olamayacağı için belediyeler bu gelişmeye ortak edilmeye çalışılır ve bunun için bir destek programı geliştirilir. Eğer atık yönetimini geri dönüşümcüler ile birlikte yürütürlerse ancak bu desteklerden yararlanacakları açıklanır. Yüzlerce belediye bunu kabul eder. Atıkları satın alan endüstri grupları da taban fiyat uygulamasına ikna edilir.

Tüm yazılarını göster