Türkiye, son üç yılda yaşanan devasa sorunların gölgesinde tarihi bir seçime hazırlanıyor.
Partiler propaganda çalışmalarında seçmenlere umut vermeye ve daha iyi bir yaşam vaat etmeye çalışıyorlar. Ancak, seçmenlerdeki bezginlik kamuoyu araştırmalarına yansıyor. Kararsızların oy oranlarında büyük bir artış gözlemleniyor.
Türkiye, son üç yılda yaşanan devasa sorunların gölgesinde tarihi bir seçime hazırlanıyor.
2020’den bugüne, COVID-19 pandemisinin, Ukrayna-Rusya savaşının, Suriye’deki çatışmaların, sığınmacıların ve yüksek enflasyonun yarattığı ekonomik sıkıntılar, 6 Şubat 2023’te 11 ilimizi etkileyen deprem afetinin yarattığı derin acılarla birleşti.
Toplum kaygı ve umutsuzluk duygularından kurtulmayı, sorunların bir an önce çözülmesini diliyor. Partiler propaganda çalışmalarında seçmenlere umut vermeye ve daha iyi bir yaşam vaat etmeye çalışıyorlar. Ancak, seçmenlerdeki bezginlik kamuoyu araştırmalarına yansıyor. Kararsızların oy oranlarında büyük bir artış gözlemleniyor.
Geçtiğimiz günlerde Oy ve Ötesi Derneği’nin düzenlediği basın toplantısında konuşan Konda Araştırma Kurucusu Bekir Ağırdır, “Umutlanmaya ihtiyacımız var. Korku iklminii ağırlaştıracak söylemlerden kaçınmamız lazım” diyerek ülkemizdeki seçmenlerin profili, beklentileri ve davranış biçimleri hakkında önemli içgörüler aktardı. Konuşmasını 10 ana başlık altında özetleyerek, aşağıda paylaşıyorum
1- Örgütlülük düşük
Ağırdır, Türkiye’de seçmenin sivil toplum üyelik oranlarının çok düşük, buna karşın parti üyeliğinin yüksek olduğuna ve bu durumun Avrupa’da sadece Türkiye’de görüldüğüne dikkat çekiyor.
Konda’nın bir araştırmasına göre, gençlerin sadece yüzde 7’si, herhangi örgütlü bir protesto eylemine ya da hak eylemine katılmış. Bir başka deyişle, Türkiye’de insanlar örgütlü eylemlilik konusunda ikircikli davranıyor.
Her ne kadar, insanlarımızın yüzde 70’e yakın bir bölümü bireysel olarak örgütlülük içinde yer almasa da, bir mesaja tepki vererek, bağış yaparak veya bir imza kampanyasına katılarak bireysel olarak eylemliliğe açık davranışlar sergiliyor.
Ağırdır, ülkemizde örgüt kelimesinin negatif tanı içerdiğini, örgütlülük düşük olduğu için tepki göstermekte zorlandığımızı, öte yandan insanlarımızın “İmece’yi, Ahilik’i, vakıfları” icat ettiklerini hatırlatarak, dayanışmacı yönümüze vurgu yapıyor.
2. Toplumsal tepki seçimle ortaya konuyor
Ağırdır, Türkiye’de halkın tepkisini gösterdiği , tercihlerini belirtebildiği en önemli olgunun seçimler olduğunu vurgulayarak şunları diyor:. “1950 seçimlerinden beri bu topraklardaki bütün seçimlerde seçime katılım yüzde 82 ile yüzde 87 arasında olmuş. Yüzde 90 olan var, bir iki tane yüzde 77-78 gerçekleşen var. Hiç bir Batı toplumunda böyle bir katılım yok. Hatta hatırlayın Fransa’da yakın zamanda, işte Le Pen’in iktidarı neredeyse ortak olduğu seçimlerde katılım yüzde 50’lerde. İtalya’da faşistlerin iktidara geldiği yeni altı ay önce yapılan seçimlerde seçime katılım yüzde 52-54’lerde. Dolayısıyla bu topraklarda insanların sadece hayatına müdahale edebilmek için tercihini belirtebilmek için kullandığı bir hakkı var, o da seçim.”
3. Gerçekle ilişkimiz bozuldu
Seçimlerin sonuçlarında bir meşruiyet tartışması yaşanmamasının önemli olduğunu, eğer bu tartışma açılırsa başka sorunlarla karşılaşacağımızı savunan Ağırdır, “Türkiye toplumunun, son yıllarda özellikle artan bir biçimde bütün dünyada da olduğu gibi, hakikatle ilişkisi bozuluyor Yankı odaları deyin, algı yönetimi deyin, iktidarı gücü ele geçirenlerin mesajları manipüle etme kapasitesi deyin. Bir sürü sebebi var. Sonuç olarak hakikatle ilişkimiz giderek bozuluyor.” yorumunu yapıyor.
Konda’nın araştırma sonuçlarına göre, halkımızın yüzde 3 ile yüzde 8 arasındaki bir bölümü depremin uzaydan manipüle edildiğini ya da COVID-19’la genlerimizin oynandığına inanıyor. Ağırdır, seçimle ilgili şu uyarıda bulunuyor:
“Şimdi böyle bir toplumda ve de özellikle de medyanın bütün hikayeyi, haberi, bilgiyi, deneyimi manipüle edebildikleri bir zaman aralığında en son karşılaşmayı umacağımız şey seçimlerin meşruiyetini tartışmaktır. O zaman bu ülke ortak kadere olan inancını tümüyle kaybeder. Bunu sadece iktidarda olanların ya da sadece kamu görevi olanların sorumluluğuna bırakamayız. Konuştuğumuz aynı zamanda bizim hayatımız.”
4. Siyasete olan inançta azalma
Ağırdır, bütün dünyada kurumların, kuralların ve siyasetin tıkandığını hatırlatıyor; “Bakın Amerikalılar bile Trump’a karşı seçenek olarak Biden’e sarıldılar. Bu duruma, Sürrealist dünya deniyor ya “post-truth” deniyor. Dolayısıyla siyasete güvenin bütün dünyada bozulduğu, siyaset marifetiyle bütün bu problemlerle çözebileceğimize dair inancın zayıfladığı bir zaman aralığındayız.“
5. Tarihi bir fırsat
Ağırdır, seçimin önemini şu cümlelerle ifade ediyor: “Türkiye’nin elinde bu seçimlerde kavga kaos olmadan karmaşa yaşanmadan, hiç kavga vesilesi olmadan insanların tercihleriyle, oylarıyla barış ve huzur içerisinde değiştirilebileceğini dünyaya göstermek gibi tarihi bir fırsatı var... Bütün dünyaya ilham verecek olan da budur. “
6. Seçim güvenliği şart
Seçimlerin ve sandık güvenliğinin sağlanmasının hayati önemini olduğunu vurgulayan Ağırdır, “Oy ve Ötesi son derece kutsal bir iş yapıyor. o günle ilgili. Ama mesele sadece o zarfın içine giren oyları korumak değil. Bu işin çok önemli bir kısmı. Ama, bugünden itibaren en azından bütün farklı fikirlerin seçimlere talip olan, aday olan bütün siyasetçilerin öneri ve iddialarının programlarının özgürce tartışıldığı, seçmen olarak her birimizin gerçek habere ulaşabildiğimiz ve kanaatimizi özgürce oluşturabileceğimiz bir ortam yaratılması da önemlidir.”yorumunu yapıyor.
Ağırdır, medya temsilcilerine ve vatandaşlara olumsuz mesajlara ve yalan haberlere karşı tavır almaya davet ediyor:
“Medyadaki arkadaşlarımıza ve hepimize düşen çok önemli. bir görev var, o da yalan yanlış haberleri çoğaltmamaktır. O mesajları her yaydığımızda korku iklimine su taşıyoruz demektir. Bizim korkuya teslim olacak bir zamanımız yok. Umutlanmaya ihtiyacımız var Korkuyu, iklimi ağırlaştıracak söylemlerden kaçınmamız lazım.
7. Kimliklere takılı kalmak
Ağırdır, Türkiye’deki seçmen profilinin kimlikler içinde takılı kaldığına, bu yüzden kutuplaşmanın derinleştiğine dikkat çekiyor: “Aslında partiler yarışmıyor. Kimliklere takılı kaldıkları için kimliklere sıkıştıkları için 3 Türkiye var karşımızda ve 3 ayrı rekabet var. Bir kere sağlıksız olan şeylerden birisi bu. İkincisi kutuplaşmış bir ülke burası. Gerçek hayatın sorunları çoğaldı. Hayat pahalılığı, işsizlik, pandemi yani reel sorunlar var. Gerçek hayatın sorunlarıyla daha çok meşgul zihnimiz. Ama siyasi yapı hala kimliklerden ve kutuplaşmalardan hareket ediyor. O yüzden de sadakat ilişkimiz kimliklerimizin partileriyle oluyor. “
8. Duygusal kutuplaşma veya negatif kimliklenme
Ağırdır’a göre, duygusal kutuplaşma nefret duygusunu tetikliyor. Duygusal kutuplaşma veya negatif kimliklenme seçmenin kendi kimliğinin partisine sadakati azalsa bile, karşı tarafa duyduğu nefret duygusu baskın çıkıyor. . Bu yüzden, seçmenlerin iktidar blokundan muhalefete, ya da muhalefetten iktidar blokuna geçişleri neredeyse hiç yaşanmıyor. Seçmenlerin bloklar içerisinde hareket etmesi sonucu ortaya sağlıklı olmayan bir tablo çıkıyor.
9. Gençler daha çoğulcu
Önümüzdeki seçimde 6 milyonu ilk defa oy kullanacak olan 20 milyonu aşkın genç var. Ağırdır, gençlerin zihin dünyalarının çoğulcu olduğunu, konuya ideolojik bir yerden değil kendi hayatlarından baktıklarını hatırlatıyor; “Fırsat eşitliğinin kalmadığı, kutuplaşmanın olmadığı hayalleri idolleri olmayan bir gençlik var. Gençlerin ülkenin geleceğine güvenleri eksik. Onun için bu seçimlerin belirleyeceği ana dinamiklerden birisi gençlerin sandığa gidip gitmemesi olacak.”
10. Gençlerin sandığa gitmesi sağlanmalı
Ağırdır, gençlerin sandığa gitmesini sağlamanın önemine dikkat çekiyor, “Durum 40 yaş üstü seçmenlere kalırsa seçim yapmamıza gerek yok. Çünkü, kimlik sayımı yapıyoruz. 2010’dan beri olduğu gibi sayılarda üç aşağı beş yukarı belli. Halbuki bizim o 30 yaş altı 20 milyonu sandığa götürmeye ihtiyacımız var. Bunun için de onların sadece seçimlere değil ülkenin geleceğini ve kendilerinin geleceklerini güvenlerini çoğaltmamız gerekiyor.”
Bugüne kadar sekiz farklı seçimde sandıklardan sonuç tutanak verilerini toplayıp, resmi sonuçlarla karşılaştıran ve analizlerini kamuoyu ile paylaşan Oy ve Ötesi Derneği, 2023 seçimlerinde de sürece ve seçim gününe yönelik eğitimler, gönüllü sandık müşahitliği organizasyonu ve optik karakter tanıma teknolojili mobil uygulamaları üzerinden sandık verisi sağlama faaliyetleri yürütecek. Tüm bunlar için Oy ve Ötesi, 100 bin gönüllü ile seçim günü sandıkların tümünden veri toplamayı hedefliyor.
Yenilenen gönüllü kayıt sistemini tanıtan Oy ve Ötesi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ertim Oytun ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hande Turan, 2023 seçimleri kapsamında gerçekleştirilecek eğitim ve gönüllü müşahit organizasyonu faaliyetleri hakkında bilgiler paylaştı.
2023 seçimlerinde teknolojiden daha fazla faydalanmayı hedefleyen Oy ve Ötesi Derneği, Optik Karakter Tanıma (OCR) teknolojisi ile donatılmış bir mobil tutanak okuma uygulamasını Nisan ayında gönüllülerin kullanımına sunacak. Buna göre metin görüntülerini makine tarafından okunabilen bir metin formatına dönüştüren OCR teknolojisi ile fotoğrafı çekilen sandık tutanaklarının verileri otomatik olarak sayısal hale getirilecek. Bu yöntemle sahadan gelen sandık verileri daha hızlı işlenebilecek.
Oy ve Ötesi Derneği, Türkiye’nin 50 büyük şehirde seçim kuralları, gönüllü sandık müşahitliği ve tutanak verisi toplama süreçlerine dair güncel bilgileri kapsayan eğitimler vermeye başladı.
Eğitimler ön müracaat ve kayıt gerekmeksizin tüm yurttaşların katılımına açık olacak. Oy ve Ötesi ayrıca 50 büyük şehirde özel eğitmenler vermeyi planlıyor.
Nisan 2022’de yenilenen seçim kanunu gönüllü sandık müşahitliğine ilişkin bir değişiklik içermiyor. Yurttaşların seçim sürecini doğrudan izlemeleri anayasal bir hak olarak tanımlanıyor. Sandık bölgesinde bulunmak isteyen tüm müşahitlerin sandık müşahitliği kartlarını edinmesi gerekecek. Oy ve Ötesi Derneği ise seçime katılan siyasi partilerden temin edilecek müşahitlik kartlarını gönüllüler ile paylaşacak.