31 Mart yerel seçimlerinin tamamlanmasıyla birlikte Türkiye resmen seçimsiz 4 yıllık süreye girdi. Bu süre içinde bir Anayasa referandumu olup olmayacağı ise meçhul. Bunu, seçim sonrasında muhalefetin ne kadar dağılacağı/ toparlanacağı kadar, iktidardaki Cumhur İttifakı'nın olası yeni bir "Kürt açılımı" çerçevesinde parçalanıp parçalanmayacağı da belirleyecek.
4 yıllık seçimsiz dönemde Türkiye'nin dış politikasının nasıl olacağı konusundaki ipuçları ise, daha 31 Mart'ta öncesinde ortaya çıkmıştı bile; AK Parti hükümeti yönelimini "Batı" olarak seçmiş görünüyor. 9 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Beyaz Saray'a davet edilmesi ise bu yöneliminin "taçlandırılması" olarak okunabilir.
RUSYA VE SURİYE'YE DİKKAT
Dünyanın neredeyse tam ortadan iki kutba ayrılmaya başladığı bu günlerde AK Parti hükümetinin Batı'ya yöneliminin bazı sonuçları olmaması da imkansız elbette; Bu açıdan Suriye'ye dikkat etmek gerekiyor. Hükümete yakın gazeteciler tarafından 9 Mayıs'taki olacağı ifade edilen -henüz Washington'un konfirme etmediği- Erdoğan- Biden görüşmesinde, Fırat'ın doğusundaki PKK terör örgütünün uzantısı PYD-YPG yapılamasının gündemin ilk sıralarında olacağı aşikar. Bilinmeyen ise, Erdoğan'ın Biden'ı PYD-YPG'ye desteği kesip Türkiye ile, Suriye iç savaşının ilk günlerinde olduğu gibi, tam bir ittifak kurmaya ikna edip edemeyeceği.
Suriye'de Rusya'nın da, İran'ın da fiilen yer aldığı unutulmamalı; Ankara-Washington hattındaki bir uzlaşma, Türkiye'nin karşısına İdlip'de Rus-Esad yönetimi-İran yanlısı milislerin saldırıları olarak çıkabilir. Bu da Türkiye sınırına yüzbinlerce yeni mültecinin yığınması anlamına gelir ki, tam bir kabus senaryosu.
Rusya ile ilişkilerde ise, Putin'in adeta yılan hikayesine dönen Türkiye ziyaretinin yapılıp yapılmayacağı gidişatı belirleyecek gibi; Moskova'nın elinde "ertelenmiş doğalgaz borçlarından" İdlip'e, nükleer santralin akıbetinden turizme kadar pek çok koz var Ankara'ya karşı. Ankara'nın elindeki büyük koz ise, Türkiye'nin Batı'nın Rusya yaptırımlarına tam olarak katılmamış olması; Rusya, Türkiye üzerinden adeta "nefes alıyor" bu dönemde.
UKRAYNA, GAZZE VE BARIŞ UMUDU...
Türkiye'nin kuzey ve güneyindeki iki büyük kaos, Ukrayna savaşı ile Gazze'deki acımasız İsrail operasyonları konusunda ise önümüzdeki dönem için "umut kırıntıları" ortaya çıkmaya başladı. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın Washington temaslarında ABD yetkililerine, Gazze'ye insani yardımlar için Arap ülkelerinden kurulu bir "uluslararası güç" oluşturulmasını önerdiği uluslararası basına sızdı. İsrailli Bakan'ın önerisi, ABD tarafından Gazze açıklarına inşa edilecek insani yardım "adacığına" gelecek yardımların, Arap uluslararası gücü tarafından Gazze'ye taşınmasını kapsıyor.
Arap ülkeleri ise, sadece insani yardım dağıtmak için Gazze'ye asker göndermek yerine, karşı "ateşkesi korumak" için güç yollayabilecekleri konusunda ısrarlı bir tutum izliyorlar. Bu gücün de ancak Filistin yönetiminin "resmi daveti" üzerine Gazze'ye gidebileceğinin altını çiziyorlar. Filistin daveti, "iki devletli çözüm" için sembolik bir önem taşıyor. Ukrayna meselesinde ise Zelensky'nin geçen hafta yaptığı bir açıklama, Kiev yönetimi açısından ilk kez Moskova ile "pazarlık masasına oturma sinyali" olarak yorumlandı. Ukrayna Lideri, Rusya ile barış görüşmelerinin "Ukrayna 1991 sınırlarına ulaşmadan başlayabileceğini" söyledi. Bunun anlamı şu; Ukrayna, eğer Rusya'nın 2022'de işgal ettiği toprakları geri alırsa, Kırım'ı da yeniden ele geçirmeyi beklemeden, barış masasına oturacak. Oysa Zelensky'nin daha önceki pozisyonu, "Rusya'nın Ukrayna'dan ele geçirdiği- Kırım dahil- tüm topraklar yeniden Ukrayna'ya dönmeden barış olmayacağı" yönündeydi.
Türkiye'nin, Gazze'de olası ateşkes ve barış senaryolarında pek görünmediğinin altını çizmek gerek. Ancak belki Ukrayna savaşı konusunda yeni dönemde "barış masasına" ev sahipliğinin önü açılır. Göreceğiz...