Seçime kadar ekonomik tablo

Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Siyasi kulislerde seçimlerin normal takviminden daha önce nisan ayında yapılacağı yönünde bir uzlaşı oluşmuş durumda. Bu da bugünden itibaren maksimum 4 aylık bir süreye denk geliyor. Bu süre zarfında hükümetin uygulamakta olduğu politikalardan bir geri dönüş beklenmiyor. Zaten resmi ağızlar da politikaların devam edeceğini belirten açıklamalar yapıyor. Tabii, devam eden politikaların yanısıra seçim ekonomisine yönelik olarak da bazı yeni paketler açılacak. 250 milyar TL büyüklüğünde yeni bir KGF paketi ve kamu bankalarına sermaye enjeksiyonu yapılması gündemde. Böylece kamu bankalarının düşük faizli konut kredisi, esnaf kredisi ve imalat sanayiine yönelik kredilerini artırması amaçlanıyor. Ancak yeni senede ihtiyaç kredilerinde de muslukların açılması şaşırtıcı olmaz. 

Kuşkusuz enflasyon seçime kadar (ve sonrasında da) önemini koruyacak. Enflasyona en hızlı ve en yüksek oranlı etkiyi yapan faktör de döviz kurlarındaki artış (=TL’nin değer kaybı) olmakta. Nitekim son 12 aydaki rekor aylık enflasyon oranları TL’nin çok hızlı bir değer kaybı yaşadığı aralık ve sonrasındaki ocak aylarında meydana gelmişti. Paralel bir şekilde, son aylarda kurlarda sağlanan stabilite de enflasyon oranlarında belirli bir ılımanlaşma sağlayacaktır. Son veriler TÜFE’nin taban trend enflasyonu diyebileceğimiz 2005-2020 yılları arasındaki ortalama aylık artışlarının yaklaşık 2 puan üzerinde seyrettiğini göstermekte. Kurlar sabit kalmaya devam etse bile bu trendin bir süre daha (en azından bozulmuş olan fiyatlama pratikleri geri gelene kadar) devam edeceğini varsayabiliriz. Böyle hesapladığımızda manşet enflasyonu mart sonunda yüzde 45’lerde, nisanda ise yüzde 40’larda görebiliriz.  

Özellikle son 1 senede Türk halkının alım gücü resmi enflasyon hesaplarına göre bile çok hızlı ve keskin bir şekilde geriledi. Bu durum seçime giden bir hükümet için büyük bir handikap. Ancak asgari ücrette (ve ona parallel olarak emekli maaşlarında) yapılacak yüksek bir artışın da ekonomik dengesizlikleri daha da kötü bir hale getirme potansiyeli oldukça yüksek. Bu bağlamda, asgari ücret zammının enflasyonda yeni bir yükseliş dalgası yaratıp yaratmayacağı en çok gündemde olan konulardan biri. Kuşkusuz yapılacak çok yüksek oranlı bir zam kesinlikle enflasyonu körükleyici bir etki yapacaktır. Bundan da öte, böyle yüksek bir zam, zaten son aylarda dış talepteki zayıflama nedeniyle ivme kaybetmiş olan ve döviz bazında rekabetçi fiyatlama yapmakta da zorlanan ihracat sektörü için yıkıcı olabilir.

Nasıl bir seçim ekonomisi uygulanırsa uygulansın, Türkiye gibi çift paralı bir ekonomide bu programın döviz kurları ve cari açık üzerindeki etkileri iktisadi dengeler açısından belirleyici olacak. Bundan 15 ay önce hükümet radikal bir para politikasına geçerek, portfolyo akımları yoluyla Türkiye’ye gelecek fonların önünü tamamen kesti. (Nitekim son 12 ayda nette hisse senetlerinden 4.3 milyar, DİBS’lerden ise 2.3 milyar dolar çıkış oldu.) Birikimlerinin reel değerini koruma maksadıyla dövize geçen kesimleri de KKM yoluyla ikna ederek buradaki dengeyi sağladı. Özel kesimin döviz borçları ise daha çok talep eksikliği, pahalılaşma (CDS ve dolar faiz artışı) ve yurtdışındaki teminatları kullanarak yapılan kapatmalar nedeniyle azaldı. Geriye kronik cari açığımızı finanse etme meselesi kaldı. Bunda da MB rezerv düzeyinin (daha çok yurtiçi ve yurtdışı swaplar yoluyla) korunması ve artırılması önem kazanıyor. Bu noktada da, rezervlerin son dönemde gösterdiği artışı da dikkate aldığımızda, en azından seçime kadar olan dönemde cari açığın finansmanında bir zorluk görülmüyor, ve buna bağlı olarak da döviz kurlarının göreceli olarak stabil kalmaya devam etmesi mümkün gözüküyor.

Tüm yazılarını göster