Türkiye’nin yakın siyasi tarihine baktığımızda iktidardaki partilerin Meclis’teki çoğunluklarına dayanarak önlerindeki ilk seçim öncesinde seçim yasasında değişikliğe gittiklerini sıklıkla görürüz.
İktidardayken oy kaybettiklerini düşünen iktidarların, seçim yasasında istedikleri değişikliklere gittikleri, en yakın seçimlerde yeniden iktidar gücü toparlayamadıkları da siyasi partiler tarihimizin bir gerçeği olarak karşımızda duruyor. Seçmen iradesi, sarsılmaz evrensel öngörüsüyle siyaset alanında öne çıkacak partileri ve aktörleri belirliyor.
Bu konuda zaman tünelinde yapacağımız yolculuğu, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından darbeci generallerin büyük bir iştahla giriştikleri “siyaset yapacak partileri belirleme” hevesinden başlatabiliriz. Kendisi de generallerin siyasete yön verme anlayışının hiç hesaba katılmayan bir ürünü olan, siyaset tarihimizin önemli ismi Turgut Özal bile birkaç kez giriştiği ince ayarlı seçim yasası değişikliği hamlelerinden istediği sonucu alamadı. Generallerin, iki kutuplu, 2,5 partili siyaset anlayışının karşısına 4 ana siyasi eğilimi içinde barındıran ANAP ile çıkarak tek başına iktidar olan Turgut Özal bile Türkiye seçmeninin belirleyici iradesini aşamadı. Daha sonra da seçim öncesi yapılan ve öngörülen faydayı sağlamayan ince ayarlı seçim yasası değişiklikleriyle çok karşılaştık.
Bu kez durum farklı mı?
Seçmen iradesiyle tercih edildiği, eriştiği iktidarda 20 yılını dolduran Ak Parti de kaçınılmaz olarak iktidardayken oyları eriyen partiler arasına katıldı. 2002 yılından beri iktidarda olan AK Parti meclis çoğunluğunu kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimlerinden (%40,9 oy oranı ve 258 sandalye sayısı) bu yana iktidarını MHP desteğiyle sürdürüyor. Son üç yıldır da “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin cumhurbaşkanının seçimle edindiği güçle pekiştirdiği iktidar dönemini yaşıyoruz. Aynı zamanda iktidar partisinin genel başkanı da olan cumhurbaşkanının dokunulmaz bir güçle siyasete abandığı bir sistemle ilk kez bir genel seçim yaşayacağız. Bu nedenle iktidarın TBMM’ye sunduğu yasa değişikliği teklifini daha farklı açılardan da değerlendirmek gerekiyor. Teklifte parti lideri kimliği de olan cumhurbaşkanının siyasi yasaklardan muaf olması yasa hükmüne bağlanıyor. İktidarın canını çok yaktığı anlaşılan CHP’nin İYİ Parti’ye 15 milletvekili verme hamlesi gibi siyasi manevra alanlarının kapatılmasına çalışılıyor. Ayrıca teklifte, seçim ittifaklarındaki siyasi partilerin, seçim bölgesinde gerekli oy oranına ulaşmadan içinde bulunduğu ittifakın oyundan faydalanarak milletvekili çıkarmalarının önüne geçilmesi hedefleniyor. Ak Parti ve MHP siyasi ittifaklarla girilen 2018 yılındaki genel seçimde bu nedenle epey milletvekili kaybettiklerini düşünüyor.
27 Mart’taki 6 muhalefet lideri buluşmasında, iktidarın muhalefete satrançta olduğu gibi “Şah” dediği, seçim yasası değişikliği teklifinin derinlemesine ele alınması bekleniyor.
‘Kerim Devlet’ten, ‘Sosyal Devlet’e
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Prof. Dr. Vedat Bilgin’i siyasete girmeden önce akademik kimliğiyle, bir sosyolog gözüyle çalışma hayatı ve sosyal güvenliğe ilişkin görüşleriyle bilirdik. 2000’li yılların başlarında yayımladığı makale ve kitaplarda Avrupa’da sosyal devletin nasıl bir değişim sürecine girdiğini irdelemiştir. Bakan Vedat Bilgin ile bakanlığının ilgi alanındaki konular üzerinden samimi bir söyleşi gerçekleştirdik. Bilgin, Üst Yöneticimiz Hakan Güldağ, Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe ve benim sorularımı içtenlikle yanıtladı. Türkiye topraklarında “sosyal devlet” anlayışının tarihsel temelleri olduğuna işaret eden Bilgin, Osmanlı’daki “Kerim Devlet” anlayışının günümüze “sosyal devlet” kavramıyla taşındığını vurguluyor. Bugün yayımlanan söyleşide izlerini bulacağınız gibi Türkiye’nin en can yakan sorunları olan “yüksek işsizlik”, “göç ve salgın tehdidindeki çalışma koşulları” ve “enflasyon karşısında yetersiz kalan ücret artışları” konularının odağındaki Vedat Bilgin’in sorunlara yaklaşımında akademik hassasiyetini korumaya özen gösterdiğini gözlemledik.
TÜRKPATENT Başkanı’nın Cenevre yolculuğu
Yaklaşık 14 yıldır sürdürdüğü Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) Başkanlığı görevinden alınan Prof. Dr. Habip Asan, Birleşmiş Milletler’in yan kuruluşlarından Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı’nda (WIPO) Geçiş Ülkeleri ve Gelişen Ülkeler (TDC) Bölümü Direktörü oldu. DÜNYA’ya görev değişikliği ile ilgili veren Asan bunun da özünde “görevden af” talebi olduğunu, üstleneceği uluslararası görev ile ilgili bundan bir ay önce Cumhurbaşkanı’nı bilgilendirdiğini söyledi. Asan, Kafkaslar, Orta Asya ve Doğu Avrupa ülkeleri ve Gelişmiş Ülkelerin bağlı olduğu 60 ülkeden sorumlu olacağı bu göreve 300 aday arasından seçildiğini vurguladı. Asan, BM’de en üst görevdeki Türk yönetici unvanına da sahip oldu.