Merkez Bankası (TCMB) geride bıraktığımız hafta iki ilginç karara imza attı. Önce tüketici enflasyonunun (%80) 66 puan, üretici enflasyonunun (%145) ise 131 puan altında olan politika faiz oranını bir puan daha düşürdü ve yüzde 13’e, yani tüketici enflasyonun 67 puan, üretici enflasyonunun ise 132 puan altına getirdi. Gerekçe olarak da şunu belirtti: “… üçüncü çeyreğe ilişkin öncü göstergeler iktisadi faaliyette bir miktar ivme kaybına işaret etmektedir. Küresel büyümeye yönelik belirsizliklerin ve jeopolitik risklerin arttığı bir dönemde sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdamdaki artış trendinin sürdürülmesi açısından finansal koşulların destekleyici olması önem arz etmektedir. Bu çerçevede Kurul, politika faizinin 100 baz puan düşürülmesine karar vermiş…”
Neresinden baksanız garip bir gerekçe. Üretici enflasyonun 131 puan altında bir faiz oranı üretimi artırmıyor ama 132 puan altında bir faiz oranı artırıyor. Sonuçta olan oldu: Hem Türkiye’nin yurtdışından borçlanma faizi sıçradı hem de döviz kuru. Dolayısıyla, zaten yüksek olan enflasyonu biraz daha yükseltici yönde bir adım atılmış olundu.
Arkasından ‘Makroihtiyati Tedbirler Hakkına Basın Duyurusu’ ile açıklanan kararlar geldi. Bu kararların bir kısmı ticari kredi faizlerine üst sınır getiriyor. Buna göre, yılsonuna kadar kullandırılacak ticari kredilerde faiz oranının %22.85’i geçmesi halinde krediyi açan banka ek zorunlu karşılık tutacak (kredinin %20’si kadar). Kredi faizi %29.38’den fazla olursa tutacağı zorunlu karşılık oranı kredinin %90’ı kadar olacak. Kısacası, “%22.85’i aşma, hadi aştın, %29.38’i aklından bile geçirme” deniliyor. Üstelik bu küsuratlı değerler TCMB tarafından yayınlanan ‘yıllık bileşik referans oranı’na bağlanıyor. Bu oranlarda yapılabilecek bir indirim, üst sınırları da aşağıya çekecek.
Açıklanan kararlar sadece faize üst sınır getirmiyor. Bir de TCMB’nin belirlediği türler (ihracat, yatırım, tarım ve KOBİ kredileri gibi) dışında kalan ticari krediler için hem tesis edilecek zorunlu karşılık oranı yükseltiliyor hem de bu karşılıkların menkul kıymet olarak tutulması isteniliyor. Bu kredilerin yılsonu itibariyle Temmuz sonuna kıyasla artış oranı yüzde 10’u geçerse zorunlu karşılık oranı yükseltiliyor. Ayrıca hem bu türden ticari krediler hem de -yanlış anlamadıysam- tüketici kredileri harcama mukabili kullandırılmaz ise yine cezai zorunlu karşılık var.
Kısacası, bu kararı alanlar şunları diyesiler:
1- Ticari kredi faizi enflasyonun çok ama çok altına kalmalı. Tüketici kredilerinde ise ne faiz oranı belirlenirse belirlensin; karışmam.
2- Belirlediğim alanların dışına ticari kredi açılırsa, maliyetine katlanılır: Daha yüksek oranda zorunlu karşılık tutulur. Ancak bankalara bir iyilik yapıyorum; bu karşılıkları çok düşük faizli de olsa faiz getirisi elde edecekleri menkul kıymet olarak tutabilirler.
3- Aslında bu iyilik Hazine’ye. Böylece Hazine çok düşük faizle bol miktarda borçlanabilecek.
4- Bu borçlar karşılığında elde edilecek fonlar ile seçim öncesi artırılacak kamu harcamaları rahatlıkla finanse edilecek.
5- Sadece harcama artışı mı? Değil elbette. Seçim öncesinde, bazı enerji ürünlerinin (doğalgaz mesela) fiyatları düşük tutulursa, bunlardan doğacak zaralar da böylece rahatlıkla karşılanacak.
6- Haberiniz ola, seçim yaklaşıyor.