Önemli seçimlerin yapıldığı iki hafta yaşıyoruz. Önce Brezilya’da seçimler yapıldı. Seçimler gerek Brezilya demokrasisinin sürdürülebilirliği gerek iklim uzmanlarının yerkürede azalan oksijen stoklarının yenilenmesindeki rolü nedeniyle önem atfettiği Amazon ormanlarının geleceği açısından önemli görülüyordu. Daha önce de başkanlık yapmış olan solcu-popülist İnacio Lula da Silva az bir farkla seçimi kazanmış görünüyor. Halihazırdaki başkan Jair Bolsonaro’nun mağlubiyeti kabullenemeyeceği korkuları şimdilik gerçekleşmemiştir. Bolsonaro seçimleri kazanmadığını açıklamış, taraftarlarına yapacakları gösterilerin barışçıl nitelikli olması gerektiği konusunda uyarmıştır. Yine de Lula’nın işi pek kolay olmayacaktır. Ayrıca, başkanlığı kazanmakla beraber, parlamentoda çoğunluğa sahip olmaması, Lula’nın daha da işini zorlaştıracaktır.
8 Kasım’da da Amerikan seçimleri var. Bilindiği gibi, Temsilciler Meclisi üyeleri her iki yılda bir seçilmekte, buna karşılık Senato’nun sadece üçte biri seçime tabi olmaktadır. Şu anda Demokratların her iki kamarada da kılpayı çoğunlukları bulunuyor. Kendileri çoğunluklarını korumak için büyük bir gayret gösteriyorlarsa da, eldeki veriler bu sonucun pek de kolay elde edilemeyeceğine işaret ediyor. Biden icraatının kamuoyu tarafından onaylanma oranı düşük. Birçok seçim bölgesinde şu anda görevde bulunan Demokrat temsilciler yeniden aday olmamışlar, yerlerini görevde iken aday olmanın avantajına sahip olmayan adaylara bırakmışlardır. Başkanın sağlığının ülkeyi yönetme kabiliyetine etkisi sorgulanmakta, böylece bir yandan kendisinin Demokrat Parti adaylarını desteklemesi imkanı zayıflarken, diğer yandan sağlığının yeniden başkan adayı olmasına elvermeyeceği düşünüldüğünden, zihinleri acaba Demokratların adayı kim olabilir sorusu kurcalamaktadır.
Bibi Netanyahu’nun geri dönüş yaptığı İsrail seçimleri de yoğun ilgi uyandırmıştır. Bu satırların kaleme alındığı sırada, kendisinin yeni hükümeti kurması beklenmekteydi. Yolsuzlukan yargılanmaktaysa da, başbakan olursa, bu sürecin ilerlemesini durdurabileceği tahmin ediliyor. Netanyahu’nun destek marjı çok küçük, İsrail siyaseti ise çok değişkendir. Son seçimler dört yılda yapılan beşinci seçimlerdir. İsrail siyasetinin aşırı kutuplaşmışlığı, siyasi partilerin parçalanmışlığı ile birleşince, istikrarsız siyasetin temelleri de atılmış oluyor. Başbakanlık süresinin uzun olmaması mümkündür, fakat iktidardan düşmemek için büyük mücadele vereceği de kesindir.
Bu seçimlerin sonuçları Türkiye için ne anlama gelmektedir? Ülkemize uzak olan Brezilya seçimleri dahi önem arz etmektedir. Diğer ülkelerle birlikte Türkiye de iklim alanında gerçekleştirilecek iyileşmelerden yararlanacaktır. Buna ilaveten, hatırlanacak olursa, iki ülke İran ile ABD arasında bir nükleer yakıt imali konusunda bir anlaşmaya varılmasını sağlamış, ancak Başkan Obama fikir değiştirince, başarılı olamamışlardır. Bay Lula ilk döneminde Türkiye’yi ziyaret etmişti. Türk Cumhurbaşkanı ile iyi anlaşmışlardı. Şimdi eski dostluklarını tekrar canlandırıp küresel siyasette yeniden daha etkili olmaya çalışabilirler.
Amerikan seçimlerine bakacak olursak, özellikle Türkiye’nin ABD Kongresinde siyasi parti etiketine bakılmaksızın pek dost bulamadığı bir ortamda, ara seçimlerde zaten Başkan seçilmesi de söz konusu olmadığından, seçim sonuçlarının Türk-Amerikan ilişkileri açısından kritik önemi haiz olmadığı söylenebilir. Örneğin, ilginçtir ki, Senato Dış İlişkiler Komisyonu’nun seçim sonucu başkanı değişecek olsa, giden Türk-sevmez senator yerini rakip partinin aynı niteliklere sahip bir senatörü alacaktır.
İsrail seçimlerinin bu ülkenin Türkiye ile ilişkilerini nasıl etkileyeceğine dair çok soru bulunmaktadır. Uzun süredir zor bir dönemden geçen ilişkilerde taraflar daha yeni bir iyileşme ortamına girmişlerdi. Nitekim, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un ziyareti buzları eritti. Kısa bir süre içinde de karşılıklı büyükelçi atamaları yapıldı. Siyasi liderler ülkeler arasında işbirliğini güçlendirmenin yollarını arıyorlardı. Buna askeri alan ve İsrail doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevk etmenin de dahil olduğu tahmin ediliyor. Bu arada, Türkiye de Hamas’a ev sahipliği yapmayı sonlandırdı. Muhtemelen diğer tedbirler üzerinde de çalışılmaktaydı.
Karşımızdaki soru Netanyahu hükümetinin aynı siyaseti devam ettirip ettirmeyeceğidir. Giden hükümete kıyasla Netanyahu’nun Türkiye’ye karşı daha mesafeli davranacağından endişe edilmektedir. Bu doğru olabilir, ancak kendisinin başbakan olduğu dönemde Türkiye’nin İsrail ile yeniden yakınlaşma siyasetini henüz başlatmamış olduğu da unutulmamalıdır. Görülebildiği kadar, İsrail dış ilişkilere pragmatik yaklaşmakta, dış politika yapımında da stratejik düşünmektedir. Türkiye İsrail ile ilişkilerini canlandırmak arzusu sergilediğinde, yeni İsrail hükümetinin bunu olumlu karşılaması muhtemeldir. Erdoğan hükümetiyle geçmişte yaşadığı olaylar dolayısıyla İsrail hükümeti ihtiyatı elden bırakmayabilir fakat ilişkilerin iyileşmesi varken, kötüleşmesinin tercih edilmesini beklemek için herhangi bir sebep yoktur.
Sonuç? Brezilya, Amerika ve İsrail’de yapılan seçimlerin bu ülkelerin Türkiye ile ilişkilerinde büyük değişikliklere yol açması muhtemel gözükmemektedir.