Seçim sonrasında normale dönüş?

Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU

Seçim sonrası için iki alternatif ekonomi politikasından söz etmiştim son yazımda. Bir de onların yarım yamalak uygulandıkları ‘buçuk’lu alternatifleri vardı. Birinci alternatif, ekonomi politikasında normale (makule) dönmekti. İkinci alternatif, Türkiye Ekonomi Modeli denilen mevcut ekonomi politikasını kendi içinde tutarlı bir çerçeveye oturtmaktı. Birinci buçuk, normale dönmeye çalışılırken, özellikle ekonomi dışındaki alanlardaki yapısal reformların pas geçildiği alternatifti. İkinci buçuk ise mevcut politikayı sürdürmek (nafile) alternatifiydi. İkiciyi ve buçuğunu tartışmıştım. Şimdi sıra ilk alternatifte, farklı bir ifadeyle normale dönmekte.

Normale dönüşü ana başlıklarıyla özetleyeyim. İlk grupta makro istikrara yönelik politikalar var:  Merkez Bankası’nın asli işine dönmesi –yani enflasyonla mücadele etmesi. Bankacılık sektörünün bilançosunu bozma potansiyeli taşıyan tüm zorlamaların kaldırılması. Bütçedeki kara deliklerin azaltılmasına ve giderek yok edilmesine başlanması (kur korumalı mevduat sisteminden vazgeçilmesi, gelir garantilerinin gözden geçirilmesi gibi). Kamunun kendi vatandaşlarına olan döviz cinsinden borcunun kademeli olarak azaltılması. Yoksulların ve dar gelirlilerin haklarına öncelik veren bir bütçe uygulanması. İşsizlik sigortası fonunun amaçları dışında kullanılmaması.

İkinci grupta öncelikli yapısal reformlar yer alıyor: Açıklanan istatistiklere güven sağlayacak bir kurumsal yapının oluşturulması. İhale yasasının sil baştan yeniden yazılması. Türkiye ve dünya ekonomisini izleyecek, ekonomi politikası alternatifleri tasarlayacak, uygulanan politikaların etki analizini yapacak bir merkezi kurumun kurulması. Merkez Bankası bağımsızlığını yeniden sağlayacak yasal değişikliklerin gerçekleştirilmesi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Rekabet Kurumu gibi kurumlar için de benzeri adımların atılması. En önemlisi de adil ve hızlı çalışan bağımsız bir yargı sisteminin oluşturulması.

‘Normale dönüş’ programı kararlı bir şekilde uygulanabilirse, ilk kazanım istikrar olacak. İstikrarlı bir ortamı sağlamak, Türkiye’yi bir üst lige çıkaracak adımları atabilmek için elzem. İstikrarlı bir ortam derken kastedilen kısaca şunlar: Maliye, para ve finansal istikrar politikalarında normalleşme. Kurumların öneminin artması ve politika tasarımına katılmaları. Risk priminin belirgin biçimde düştüğü, döviz kurunun suni ve sürdürülemez müdahalelere gerek kalmadan sakinleştiği, yine suni ve sürdürülemez müdahaleler olmadan faizin düştüğü, enflasyonun ise bir yıl içinde yüzde 40-45 civarından yüzde 20 civarına indiği bir dönem. Arkasından da tek haneli enflasyon. Böyle bir ortamın büyüme ve istihdam dostu olacağı da açık. Ayrıca hem kamu maliyesinde hem de bankacılık sektöründe önemli bir toparlanma beklenir.

Küresel koşullar da önemli elbette. Normal şartlar altında, büyük merkez bankalarının faiz artırım süreçlerinin yılın ilk yarısında sona ermesi beklenir. Arkasından küresel toparlanma gelecektir. Dolayısıyla küresel koşulların normale dönüş programının ilk başlarında köstek olmayacağı düşünülebilir.

Peki, işin ‘buçuk’ kısmı nerede? Bu, yazının başında belirttiğim gibi yapısal reformların büyük kısmının pas geçildiği bir senaryo. Özellikle de bağımsız yargı, bağımsız Merkez Bankası gibi. Böyle bir ekonomi politikası çerçevesinin itibar sorunu olacağı ve risk primini ‘yeteri kadar’ düşüremeyeceği açık. Her an eski sürdürülemez politikalara dönüleceği kaygısının oluşması ihtimali yüksek. Kısacası ‘buçuğun’ Türkiye ekonomisini sağlam bir zemine oturtmak açısından başarı şansı yok.

Tüm yazılarını göster