Çok tartışmalı bir işe soyunuyorum bugün. Soru şu: seçim sonrasında, Cumhurbaşkanı, hükümet ve Meclis göreve başladıktan sonra döviz kuru nasıl hareket edebilir? Seçim sonrasından görev başına gelinip ne ekonomi programı uygulanacaksa onun başlatılması arasında geçecek süre her şeye gebe. Orası karışık. O kısmı şimdilik geçip, işbaşına gelindikten sonraki döneme geleyim. Dış koşullar için de bir varsayım yapayım: Küresel finansal piyasalarda büyük bir gerginlik olmasın.
İlk senaryom şöyle: Millet İttifakı iki seçimi de kazansın. Bu ittifakın kamuoyuna açıkladığı geniş kapsamlı bir ekonomi programı var. Daha önce bu köşede defalarca Türkiye ekonomisinin bundan sonra makule (normale) dönmesini sağlayacak bir ekonomi programına ihtiyacı olduğunun altını çizdim. ‘Makule dönüş’ programının nasıl bir şey olabileceğini de tartıştım. Millet İttifakının açıkladığı ekonomi programı tam anlamıyla bir makule dönüş programı.
Bu programın kesintisiz biçimde devam ettirileceğine güvenilmesi halinde, Türkiye’nin risk priminde belirgin bir düşüş gözlenmeye başlanır. Ekonomiye duyulan güven artar. Kurun reel değerinin ne düzeyde olduğundan bağımsız olarak, döviz kurunun ana eğilimi reel değerlenme yönünde olur (dolar kurundaki artış eğilimi, yurtiçi enflasyon oranı ile yabancı enflasyon oranları arasındaki farktan daha düşük olur). Dikkat: Reel olarak değerlenmeli demiyorum; bir eğilimden söz ediyorum. Bu öngörüm gerçekleşirse, ekonomi yönetiminin temel sorunlarından biri bunun nasıl önleneceği olur.
Bu savımın arkasındaki temel neden şu: Döviz arz ve talebinin, dolayısıyla döviz kurunun temel belirleyicisi, sermaye hareketlerine açık bir ekonomide, sermaye hareketleri; dış ticaret açığı ya da fazlası değil. Türkiye çok büyük bir ekonomi. Böyle bir ekonomide, makroekonomik dengeleri yerli yerine oturtan güvenilir bir ekonomi programının uygulanması demek, Türkiye’ye önemli miktarda yabancı sermaye akması, farklı bir ifadeyle, döviz arzının belirgin biçimde artması demek. Aynı koşullarda özellikle yerleşiklerin portföylerinde döviz cinsi mali varlık tutmak isteklerinin, yani döviz talebinin de azalacağını düşünün. İkisi de, cari açığın ve dış ticaret açığının düzeyinden bağımsız olarak, liraya değerlenme baskısı oluşturur. Cari açığın ve dış ticaret açığının düzeyi, bu değerlenmenin ne ölçüde olacağını etkiler; o kadar.
İkinci senaryo: Cumhur İttifakı her iki seçimi de kazanıyor. Bu ittifakın henüz açıkladığı bir ekonomi programı yok. Bu durumda üç alt senaryo oluşturulabilir: C1 senaryosu: Kısmen makule dönülür. Kısmen, çünkü daha önce makule dönüş programının olmazsa olmazı olarak belirttiğim kurumsal düzenlemeler -özellikle yargıya ilişki olanlar, yapılmayacaktır. Bu koşullar altında liranın ana eğiliminin değerlenme yönünde olmayacağı açık. Ayrıca oldukça oynak bir kur gözlenebilir, zira son üç yılın deneyimi dikkate alındığında, bir güvenilirlik sorunu yaşayabilir kısmen makule dönüş senaryosu.
C2 senaryosu: Şu anda nasıl bir ekonomi programı uygulanıyorsa yola öyle devam edilmeye çalışılır. Mevcut ekonomi programı sürdürülebilir bir program değil. Dolayısıyla, kuru uzun süre baskı altında tutmak mümkün değil. C3 senaryosu: Sermaye hareketleri tümüyle yasaklanır ve çoğu fiyat, faiz ve kur merkezden belirlenir. İyi düşünülerek ve planlanarak yapılırsa farklı, şimdiki gibi bugün bir karar, yarın o kararın sakıncalarını gidermek için üç karar, bir hafta sonra dokuz yeni karar şeklinde olursa farklı. İyi planlanırsa sürdürülebilir ama döviz kuru üzerine etkiyi öngöremiyorum. Şimdi olduğu gibi yapılırsa yine sürdürülebilir olmaz. Bu üç alt senaryodan, C1 senaryosu çok daha olası görünüyor.
Bir diğer olasılık daha var: Bir seçimi bir ittifakın, ötekini ise diğer ittifakın kazanması. Ekonomik etkileri bir tarafın diğer tarafı ne ölçüde bloke edebileceğine, edebilirse de edip etmeyeceğine bağlı. Çok fazla belirsizlik içeren bir senaryo; döviz kurunda hep bir yükselme eğilimi ve aşırı oynaklık mümkün.
Gelecek yazımda, makule dönüş senaryosunda belirttiğim reel değerlenme ana eğilimine yapılabilecek itirazları değerlendireceğim. Ana başlıklarıyla şunlar: Yaklaşan yerel seçimlerin etkisi. Enflasyonun açıklanandan daha yüksek olduğu dikkate alındığında liranın zaten reel olarak değerli olduğu ve dolayısıyla ilk başta kurun sıçrayacağı öngörüsü. Büyük merkez bankalarının faiz artırmakta oldukları; bunun da bizim gibi ülkelere sermaye girişlerini azaltabileceği. Yaklaşık son iki yılda alınan ve döviz kurunu baskılayan kararların kaldırılmasının döviz kuruna olumsuz etkisinin olabileceği.