Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü’nün (SAGE) bilimsel ve teknolojik çalışmaları, sektördeki sürekliliğe, odaklanmaya ve aktif devlet desteğine gerçek anlamını kazandırdı.
Savunma sanayisi sektöründeki başarılı performansın nedenleri incelendiğinde, diğer sektörlerde de dünya standartlarında bir başarıyı getirecek bir formüle ulaşmak mümkün olabilir.
Bu sektördeki başarının ilk nedeni, “süreklilik” faktörüdür. İkinci faktör, araştırma ve geliştirmeye yeterli kaynak ayrılmasını sağlayan odaklanma stratejisidir. Çalışmaların bilim ve teknolojinin kılavuzluğunda yürütülmesi başarının üçüncü kaynağını oluşturur. Diğer bir faktör, devletin IMF ilkelerine uymayarak sektöre aktif destek sağlamasıdır. Son faktör ise sektördeki kamu kurumları ve şirketlerine tanınan özerkliktir.
Sektörde son 50 yıl içinde yaşanan gelişmeleri tarihsel perspektifi içinde ele aldığımızda başarının nedenleri konusunda şu değerlendirmeler yapılabilir:
Süreklilik:
Süreçlerin, kurumların ve şirketlerin sürekliliğinin sağlanamaması sanayi dallarının gelişmesini hem Osmanlı, hem de Cumhuriyet dönemlerinde engellemiştir.
Daha 1850 yılında İskoç yazar ve gezgin Charles Mac Farlane Osmanlı’nın devlet işlerindeki süreksizliğini şöyle anlatmıştı:
“Bu mutsuz ülkede bir bakan veya yetkili kendinden önceki görevlinin yaptıklarını ya ortadan kaldırır ya da görmezden gelir. ...Devlet görevlileri ancak işbirliği ile başarılacak işlerde, birbirlerini kıskandıkları için ortak bir çalışma içine girmezler, bazen de diğerlerinin yaptığı işleri engellemeye çalışırlar.”
Cumhuriyet döneminde de her yeni ekonomi, maliye ve sanayi bakanı, selefinin uygulamaya soktuğu strateji, yol haritası ve eylem programını rafa kaldırıp yeni bir program ile işe başlamıştı.
Kurumlarda da süreksizlik vardı: İngiltere’de bilimler akademisi görevini yerine getiren Royal Society 1660’dan bugüne kadar varlığını sürdürürken, 19. yüzyılın ortalarında Osmanlı’nın bilimler akademisi görevini üstlenmesi için kurduğu Encümen-i Daniş’in ömrü 11 yıl olmuş, Cumhuriyet döneminde ise Türkiye Bilimler Akademisi ancak 1996 yılında açılabilmişti.
Savunma sanayisi, 1974’de Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle ABD’nin koyduğu silah ambargosu sonrasında göreve gelen her yeni hükümet tarafından aralıksız olarak korunduğu ve desteklendiği için gelişmesini sürdürebilmişti.
Odaklanma:
Hükümetler, son 50 yılda savunma sanayisindeki kurumlara ve şirketlere, diğer sektörlere verdiği teşviklerden daha fazlasını sürekli olarak sağladı. Bu önceliklendirme ve odaklanma hem araştırma-geliştirme, hem de üretim ve satın alma süreçlerindeki sorunların çözülmesine imkân verdi.
Sağlam bilimsel temel:
Süreklilik ve odaklanma ancak sağlam bir bilimsel araştırma temeli ve teknoloji geliştirme süreci ile birlikte hayata geçirildiğinde bir anlam ifade eder. Bilimsel temel mevcut olmadığında dünyadaki teknolojik gelişmelerin gerisinde kalmak kaçınılmaz olur. Bilimsel ve teknolojik temelin en verimli şekilde sağlandığı mekânlar ise araştırma enstitüleridir. Savunma sanayisinde bu gerçek çok erken tarihte fark edildi ve 1972 yılında Güdümlü Araçlar Teknolojisi ve Ölçüm Merkezi (GATÖM) kuruldu. Bu merkez 1983’te Balistik Araştırma Enstitüsü’ne (BAE), 1988 yılında ise halen faaliyetini sürdüren Savunma Sanayii Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü’ne (SAGE) dönüştürüldü. Enstitü, aralıksız sürdürdüğü çalışmaları ile Türkiye’yi savunma teknolojilerinde bağımsız kılma, sektörün rekabet gücünü yükseltme ve katma değeri yüksek teknoloji, ürün ve hizmetleri üretme konularında önemli başarılara ulaştı.
Devletin aktif desteği:
1980 sonrasında IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmaları ile devlet, sanayi üretiminden çekilmeye ve mevcut kamu sanayi tesislerini özelleştirmeye zorlandı. Bu dönemde iş başına gelen hükümetler, savunma sanayisini bu neoliberal ekonomi politikalarının kapsamı dışında tutmayı her nasılsa başarabildi. Savunma sanayisi, kurulan araştırma enstitüsü ile desteklenince gelişmesini sürdürdü. Diğer bir stratejik şirket olan Teletaş özelleştirildiği ve devletin aktif desteğinden yoksun kaldığı için rekabet gücünü büyük ölçüde kaybetti. Teletaş ile aynı dönemde kurulan Çin’in Huawei şirketi 170 bin işçi çalıştıran dev bir teknoloji üssüne dönüşürken, Teletaş’taki işçi sayısı 400 dolayında kaldı.
Özerklik:
Hükümetler, savunma sanayisi kapsamındaki kurum ve şirketlerin yönetimine özerklik tanıdı. Yönetim kurumlarına şampiyon güreşçilerin ve seçim kaybetmiş parti emektarlarının atanmasından kaçınıldı. Böylece yönetim kurulları, şirket genel müdürüne ve yönetim kadrolarına ufuk açıcı önerilerde bulunabilme imkânına kavuştu.
Dünyanın en büyük madencilik şirketi Rio Tinto’ya bor üretimi ve ticareti konusunda kök söktüren Eti Maden’in başarısı da yukarıda sayılan beş faktör sayesinde gerçekleşti.
Son 20 yılda ekonomin tüm sektörlerinde süreklilik, odaklanma ve aktif devlet desteği sağlanabilseydi yeni nesil araştırma enstitüleri kurulabilseydi Türkiye, Cumhuriyet’in 100. yılına dış ticaret ve cari işlemler açıklarını kapamış ve enflasyon sorununu çözmüş bir teknoloji ülkesi olarak girebilirdi...