Her büyük değişim ve dönüşüm, insanların yaşamı kavramasını, düşünce ve davranışlarını yönlendirmesini sağlayan kültürlerini de değiştirir. Halil İnalcık, kültürün temel unsurlarından birinin de top, tüfek ve diğer savunma araç-gereçlerden oluştuğunu belirtir. Toplumların var olmaları, varlıklarını korumaları için kendilerini yok edebilecek bir başkasına karşı etkili savunma araçlarına ihtiyaçları vardır; bu özellikleri nedeniyle savunma alanının öncü olması doğasından kaynaklanır.
Toplumlar 5 nedenle savunma araç-gereçleri üretir: Birincisi, varlığını ortadan kaldırmak isteyenleri, böyle bir eyleme kalkışmalarını caydırmadır. İkincisi, varlığına bir saldırı olursa, saldıranı püskürterek, saldırı amaçlarını yok etme. Üçüncüsü, ürettiği savunma araç-gereçlerini ihtiyacı olanlara satarak para kazanma. Dördüncüsü, topraklarını genişleterek kaynaklara ulaşma, yeraltı ve yer üstü kaynakları kadar, altyapılardan ve insan kaynaklarından yararlanma. Beşincisi de, savunma alanındaki birikimleri sivil alanlara hızla aktararak yüksek katma değerli üretim alanında ilerleme.
Tarihçilerin saptadığı gibi bizim toplumumuz yaşadığı coğrafyanın yarattığı koşullar, devlet örgütlenmelerinde ortaya çıkan iç ve dış sorunlar nedeniyle her zaman savunma araç-gereçlerinde en ileri olanı üretme konusunda açık olmuştur: Fatih’in döktürdüğü toplardan, Yavuz’un Mısır seferinde kullandığı ateşli silahlara, İmparatorluğun çöküş dönemlerinde yapılan reformların askeri-odaklı olmasına. Cumhuriyetin kuruluş yıllarından bugüne savunma araç-gereçlerine her zaman öncelik verilmesine kadar.
Bugün savunma araç-gereçlerinde ulaşılan düzeyi tetikleyen asıl etken uluslararası büyük güçlerin, bölgesel güçlerin ve yerel güçlerin var olma ve varlığı koruma için ortaya çıkan rekabettir. Ülkemiz yöneticileri, 1960’lı yıllarda kızışan Kıbrıs sorununun neden olduğu ambargolar, diplomatik nezaketten nasibini almamış mektuplarıyla fark etmiştir ki savunma araç-gereçlerinde bir adım geri kalmak, varlığımızı tehdit edecektir. Tehdit algısı, savunma araç-gereçlerini üretme konusuna sistemli kaynak aktarmayı bir ulusal hedef haline getirmiştir. O günlerde başlayan bugüne sistemli biçimde gelişmeler sürdürülmüştür. Bugün savunma sanayimiz belli bir düzeye gelmiştir. Erişemediğimiz bilgilerden kaynaklanabilir ama savunma sanayinin “ileriye etkileri” konusunun yeterince sorgulanmadığını, savunma sanayi birikimlerinin sivil alana aktarılmasındaki hızın gerektiği gibi ele alınmadığını düşünüyoruz.
Savunma alanındaki bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, üretim örgütlemesi deneyimlerinin sivil alanın derinliklerine yayılmasını 6 alt başlıkta paylaşacağız: Tedarik zinciri sorunlarının çözülmesi, proje-odaklı yönetim deneyiminin sistemli biçimde paylaşılması, iş yerlerine kurumsal kimlik kazandırılması, kalite sisteminin geliştirilmesi, işbirlikleri ve ölçeklendirmenin doğru yapılması ve kontrol sisteminin işletilmesi.
Ülkemizde işyerleri ölçeğinde yapılan araştırmaların büyük çoğunluğu, temel yapısal sorunlarımızdan birinin de kurumsallaşmış, kayıtlı, bütçelerle kontrol sistemini etkinleştirmiş işyerlerinin üretkenliği ile yarı formel, yarı-legal kayıt dışını kesimin kaynak israfına dikkat çeker. Özellikle kayıt dışı kesimde yer alan işyerlerinin rekabet edebilir ölçekten yoksun olduğu, rekabet edebilir teknolojin donanıma sahip olmadığı ve rekabet gücü yaratan yönetişim yapmadığı üzerinde durulur.
Ülkemiz ekonomisinde ağırlığı oluşturan ve üretkenliği düşük işyerinin neden küresel ölçekte etkinlik gerçekleştiremediğini sorguladığımızda “tedarik zinciri sorunu” olduğu çok net biçimde gözlenir. Tedarik zinciri sorunları, etkili bir “üretim ekosistemi” yaratmanın önündeki engeldir. Tedarik zinciri zayıflıkları, başlangıçta çok küçük ölçekli yapıyla gelişme stratejisinin uygulanması kaynaklıdır. Zamanın ruhuna uygun olmayan bu stratejinin sonuçları anlamak isteyenler, Güney Kore ile ülkemizin ulaştığı sonuçları karşılaştırmalıdır.
Bugün küresel ekonominin önemli aktörlerinden biri olan Çin’in Japon’da ve Güney Kore’den örnek alarak, ekonominin en küçük teknik birimleri olan işyerlerini firmalar, sektörler ve üretim hatlarına kadar simbiyotik etki yaracak biçimde örgütlemektedir. Çin’in tedarik zinciri örgütlemesinin yarattığı sonuçları hep birlikte, dünyanın her yerinde herkes hissediyor.
Ülkemizde savunma sanayindeki ana firmaların da tedarik zinciri sorunları yaşadığını biliyoruz. Piyasada uygun maliyet ve kalitede arz olmadığı için bütün üretimin belli bir merkezde yapılmasının getirdiği kaynak sorunları sır değil. Oysa, tedarik zincirinde uygun kalite ve maliyette üretim yapacak firmaların varlığı, ana firmaları daha çok Ar-Ge, tasarım ve inovasyona odaklar; gelişmeleri hızlandırabilir.
Bugün geldiğimiz noktada, savunma sanayimizdeki ana firmaların “tam sanayi-yan sanayi” bağlamında önemli birikimleri oluşmuştur. Bu kuruluşlarımız hem kendi iç yapılarında, hem de piyasa ile olan iletişim-etkileşiminde daha etkin bir tedarik zinciri oluşturmak için birikimlerini planlı ve disiplinli biçimde paylaşılması, ülkemizdeki daha sağlıklı bir üretim ekosisteminin oluşturulması gerekiyor.
Ülkemizde savunma sanayi kuruluşlarının “tedarik zinciri sorunları” konusundaki birikimlerini nasıl daha üst düzeyde bir “etkileşime” dönüştürebileceklerini sorgulamalıyız. Toplumumuzun bu ortak birikimini, sivil alanda sıçramalar yapmak için ne gibi önlemler alması gerektiğini netleştirmeliyiz.
Savunma sanayinde belli bir aşamaya gelindiyse, bunun arkasında proje-odaklı yönetim becerisi vardır. Proje-odaklı yönetim anlayışının geliştirilmesi için savunma sanayimiz ciddi emek, zaman ve para harcamıştır.
Teknolojinin niteliksel gelişmelerini bir kez daha anımsayalım: Son yarım yüzyılda teknoloji insanın kol gücünün usantısı olmaktan çıkarak, zihin gücünün uzantısı olmuştur. Yakın geçmişe kadar, zihin, teknolojik gelişmenin kaldıracı olmuştur; bugün, teknoloji zihnin kaldıracı haline dönüşmüştür. Teknolojik gelişmelerin doğrusal değil, katlanarak büyümesi gözden ırak tutulmaması gereken özelliğidir. Teknolojik erişilebilirlik, uzayın sonsuz büyüklüğü kadar, atom, gen ve bayt gibi sonsuz küçüklere erişebilir hale gelmiştir. Teknolojik gelişmelerin yarattığı hız ve esneklik, üretim örgütlenmesinde ancak proje- odaklı yönlendirmeyle disiplin altına alınabilir.
Savunma sanayindeki ana kuruluşların ve gerekli yapıya ulaşmış yan kuruluşların, proje- odaklı yönetimdeki birikimlerinin de sivil alkana aktarılmasında neler yapılabileceği yaygın biçimde sorgulanmalı.
Denebilir ki, işin doğası gereği birikimler piyasadaki kuruluşlara yansımaktadır; yansıtılmaktadır. Burada önerdiğimiz şudur: Aynı koşullarda sistemli olarak yapılan gözlemlerde elde edilen sonuçlar paylaşılmalıdır. Gözlemlerde kavramsal, görsel ve sayısal gelişmelerin yönü ve hızı hakkında net bilgilerin öğreticiliğinden yararlanılmalıdır. Gözlemlerde ulaşılan sonuçların, uzmanlarının bulunduğu ortamlarda değerlendirmesi yapılmalıdır. Sözü edilen üç temel disipline uyulursa, savunma sanayimizin birikimlerinin sivil alana yansıması hızlandırılabilir.
Tedarik zinciri etkileşiminin güçlendirilmesi, proje-odaklı yönetimin yaygınlaştırılması işyerlerinde kurumsal kimliği de oluşturur; geliştirir ve çoğaltır.
İş yerlerimizin kimlik kazanması, kendilerini, küresel ölçekte jeo-ekonomik, jeo-politik, jeo-stratejik gelişmelerde doğru konumlamasını sağlayacak bilgi ve olgunluğa erişmesidir. Ekonominin önemli aktörlerinden biri olan devlet ve hükümet kararlarını anlaması, ona göre geleceğini planlayabilmesidir. Emek hareketleri ve nüfus dinamiklerindeki gelişmeleri net tanımlayarak işyeri yönetişimi yapmasıdır. Toplumun gelenek ve göreneklerini olumlu yönde geliştirecek, olumsuzluklarını tasfiye edebilecek düzeyi yakalayacak donanıma sahip olmasıdır. Önce de belirtildiği gibi, teknolojinin niteliksel gelişmelerin kavramsal gelişmelerini yakalayarak işlerini planlayabilmesidir. Kimlik, kendimizi başkalarından farklı gördüğümüz özelliklerimizden oluşur. Savunma sanayimiz, küresel rekabette işyerlerinin gücünü yaratan iç dinamikleri kadar, dış etkenler konusunda da önemli birikimlere sahiptir.
İş yeri kimliklerinin oturmamış olması, üretkenliğin düşük olması anlamına gelir. İşyerlerinin kurumsal kimlik kazanmaları konusunda birikimlerin paylaşılması çabalar vardır ama yeterli olup olmadığı sorgulamak gerekir. Kurum kimliği oluşmasında savunma sanayide deneyim kazanmış kurumların yapabileceklerinin bir plana, programa bağlanması da sorgulama gündemimizin ilk sıralarına tırmandırılmalıdır. Eğer sistemli biçimde birikimlerin paylaşma yapıları oluşturulur, işlevleri sürdürülür ve kültürü yaratılırsa, küresel pazarın olmazsa olmazı olan “kalite sistemi” oluşturulabilir ve geliştirilebilir. Savunma alanının yarattığı kimlik oluşturma birikimlerinin sivil alana yansıtılmasının durum değerlendirilmesini yapmak, ülkemiz açısından önemli değil midir?
Kalite anlayışının geliştirilmesi ve kalite sisteminin kurulmasında savunma alanındaki birikimlerin sivil kesime aktarılması plan ve programlarının sorgulanması da tartışma gündemimizde yerini almalı.
Kalite sistemi önce bir zihniyet sorunudur ama esasında yapı, işlev ve kültür bağlamında gelişir. Kalite sisteminin gelişmesi, tedarik zinciri yapılanması, işlerliği, gözetim ve denetiminin ödünsüz olmasıyla ilgilidir.
Kalite sistemi konusunda savunma sanayinin birikimlerini hızla sivil alana yaymanın yol ve yöntemleri de iş dünyasının gündeminde olmalıdır.
Eğer savunma alanının birikimlerinden yararlanarak, tedarik zinciri sorunlarını çözer, proje odaklı yönetimi yaygınlaştırır, iş yerlerine kurumsal kimlik kazandırır ve kalite sistemini kurarsak, işbirliklerimizi geliştirerek, rekabet edebilir ölçekteki iş yerlerimizi ekonomimizin hakim gücü haline getirebiliriz.
Ülkemiz işyerlerinin önemli sorunlarından biri de, “bizde ortak çalışma olmaz” anlayışının yaygınlığıdır. Rekabet ölçekler yaratmadan, hızla dijital platformlara kayan alışveriş sisteminden payımızı alamayız.
İş insanlarımıza işbirliği yapmadan, rekabet edebilir ölçeklere erişmeden var olunamayacağını anlatmalıyız. O zaman savunma alanında kazanılan deneyim ve birikimleri nasıl değerlendireceğimizi yaygın biçimde sorgulamamız gerekir.
Organik büyümeler için her anlamdaki sermayenin yetersizliği bütün iş dünyasının iyi bildiği bir sorunumuz. Satın almalarla gerekli ölçek yaratmak mümkün değilse, işbirlikleri ile ölçek yaratmanız için gerek şart haline gelir. Kendimizi sorgularsak, aklın temel işlevini yerine getiririz: Sorunlarımızı çözmek için ya bir yol buluruz ya da yeni bir yol açarız.
Ekonomik gelişmenin bütün aktörleri alabildiğine sorgulayarak, dünya genelinde eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeleri, kendimizin hangi olanak ve kısıtlarıyla dengeleyeceğimizi net bilgi haline getirmeli. Net bilgi fırsat değerlendirme konusunda cesaretimizi artırır.
Gelişmiş toplum, önüne çıkan fırsatları değerlendirerek maddi ve kültürel gelişmesini sağlayan toplumdur.
Kaynaklarınız ne kadar bol olursa olsun, bilginiz ne denli derinlik kazanırsa kazansın, uygulamalarınızı ciddi bir gözetim ve denetimle yönlendirmezseniz sonuç alamazsınız.
İş dünyasının sırrı “gözetim ve denetimdir”. Eğer, savunma sanayindeki insan eliyle yapılan etken kontroller, sistemin yaptığı edilgen kontroller konusundaki birikimi sorgulamıyor ve öğrenmiyorsak etkili bir gelişme yaratamayız.
Son dönemdeki olağanüstü belirsizlikleri bir yana bıraksak bile, ülkemizde işyerlerinin çok büyük çoğunluğu bütçe ve bütçe kontrolü yapacak düzeye gelmemiştir.
Her zaman belirtiğimiz bir hususu tekrarlayalım: Bizim doğrularımız, sizin bizi ikna edeceğiniz noktaya kadar yaşar.
Bu yazıda belirtilen düşünceler eksik de olabilir, yanlış da… Hep birlikte eksiklerini tamamlar, yanlışlarını düzeltirsek, o zaman savunma sanayinin birikimlerinden nasıl yararlanacağımızın yol ve yöntemleri netleşir.