Türk dış politikası uzun süredir bir savrulma dönemi yaşıyor;
Kişisel kızgınların ya da dini/mezhepsel siyasi yaklaşımların devletler arası ilişkilere yansıması;
Yaşanan küslük dönemleri;
Ardından birden bire gelen barışmalar.
İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan’la normalleşme çabasına, tüm bu süreçler geçilerek varıldı. Ancak elbette yaşanan bu savrulmaların Türkiye’ye bedeli olması kaçınılmaz.
BIRAKTIĞIN GİBİ BULAMAMAK
AK Parti hükümetinin bugünlerdeki en büyük sorunu “oyun bozuyoruz” diye çıkılan yolda umulan bulunamayınca, geri dönüşte yaşananlar;
Doğu Akdeniz’de, Ortadoğu’da, hatta ABD ile ilişkilerde yaşanan dış politika savrulmalarının en büyük bedeli, dönülen noktanın artık “bırakıldığı dönemden çok farklı” hale gelmesi.
Akdeniz’de Rum-Yunan ikilisinin kurduğu cepheleşme, AK Parti bölgede kiminle normalleşirse normalleşsin, Türkiye’nin önüne çıkıyor.
Mesela İsrail; Türkiye ile normalleşme yolunda attığı her adımda, mutlaka Rum-Yunan’a dönüp, “bu durum sizinle ilişkimi etkilemez” deme ihtiyacı duyuyor.
ABD, NATO’nun ikinci güçlü ordusuna sahip Türkiye yerine bölgede Yunanistan’la işbirliği yapmayı tercih ediyor.
Ukrayna krizi gibi dünyayı savaşın eşiğine getiren bir meselede, ABD Başkanı Biden NATO’daki pek çok müttefikini şahsen arar, görüş sorar, işbirliği teklif ederken, Türkiye –deyim yerindeyse- çember dışında bırakılıyor. Biden’ın 11 Şubat’ta NATO üyesi liderlerle yaptığı, İngiltere’den Almanya’ya, Fransa’dan Polonya’ya, Kanada ve Avrupa Birliği’ne kadar pek çok liderin katıldığı video konferansa, Türkiye’nin dahil edilmemiş olması bunun örneği.
Rum-Yunan ikilisinin kurduğu oyun, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik perspektifini de iyiden iyiye çıkmaza sokmuş durumda; Artık Akdeniz’de yaşanan her sorunda, Türkiye’nin karşısına Atina ya da Kıbrıslı Rumlar değil, Avrupa Birliği çıkıyor.
Ortadoğu’da da durum pek farklı değil; Mısır’la normalleşme Libya’daki Türk askeri varlığına, İsrail’le normalleşme ya Yunan-Rum ikilisi, ya İran, ya da Filistin’le ilişkilere bağlanıyor. Bu açıdan bakınca AK Parti hükümetinin yıllardır Filistin deyince seçtiği muhatabı değiştirmesi kritik önemde; Artık Ankara’nın Hamas yerine, Mahmud Abbas’la ilişki kurması, İsrail’le normalleşmenin bedeli aslında.
ABD İLE HALKBANK DAVASINDAN SONRA, IRAK’LA DA “TAHKİM” SIKINTISI…
İşin kötüsü, ikili ilişkilere bir de “uluslararası hukuk boyutu” eklendi son dönemde.
ABD ile Halkbank davası sıkıntısı malum; Halkbank avukatlarının verdikleri dilekçeler çerçevesinde dava şu anda Yüksek Mahkeme’ye taşınmış görünüyor. Ancak sonuçtan kimse pek umutlu değil. Türkiye’nin yaptığı daha çok “zamana oynamak” olarak yorumlanıyor.
Bir de Türk basınında pek yazılıp çizilmeyen, Irak’la yaşanmakta olan uluslararası tahkim davası var. Yaklaşık 7 yıldır süren bu davada, geçen hafta Türkiye’nin aleyhine işleyebilecek kritik bir gelişme yaşandı.
Irak Federal Yüksek Mahkemesi, Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin kendi kontrolündeki bölgeden çıkardığı petrol ve doğalgazı, Bağdat yönetiminin onayı olmadan satmasının “Anayasa’ya aykırı olduğuna” hükmetti.
Bu karar doğrudan Türkiye ve İsrail’i ilgilendiriyor; Çünkü Kuzey Irak’tan çıkan petrol boru hattıyla Türkiye’ye taşınıp, buradan tankerlerle satılıyor. Irak basını, en büyük alıcısının İsrail olduğu bu petrolün bir kısmının da Türkiye içinde kullanıldığını öne sürüyor. Irak’ın petrol sektörünü yakından izleyen Irak merkezli Petrol Raporu adlı medya kuruluşunun son haberinde, 2021 yılında Iraklı Kürtlerin Türkiye üzerinden 750 milyon dolarlık petrol ihracatı yaptığı bilgisi yer aldı.
Irak Federal Yüksek Mahkemesi’nin kararıyla, Kürt bölgesinden çıkarılan petrolün, Bağdat yönetiminin izni olmadan Ceyhan’a gönderilmesinin de, buradan tankerlere yüklenip satılmasının da, Türkiye/BOTAŞ’ın Irak devletiyle olan boru hattı anlaşmasına aykırı olduğu hükme bağlanıyor.
Irak Yüksek Mahkemesi kararı, halen Paris’te görülmekte olan ve bir sonraki duruşması haziranda yapılması beklenen Irak’ın Türkiye aleyhine açtığı uluslararası tahkim davasını derinden etkilemeye aday. Uluslararası basında çıkan haberlerde, tahkimden Türkiye aleyhine 30 milyar dolara yaklaşan bir tazminat hükmünün çıkabileceği ifade ediliyor.
Bu durumun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, muhalefetle girdiği bir polemikte kullandığı bir cümleyi akıllara getirmesi de kaçınılmaz;
“Söke söke bu parayı uluslararası tahkim yoluyla sizden alırlar…”