✔ Rusya-Ukrayna savaşı Türkiye'nin tüm ekonomik dengelerini sarsacak.
✔ Savaşın piyasalar üstündeki etkisi mart ayından itibaren görülecek.
✔ Özellikle döviz kurundaki ve enerji fiyatlarındaki artış, aylık bazda yavaşlama eğilimi gösteren enflasyonu yeniden zıplatabilir.
Bu köşede dün şubat ayında fiyat artışının ne olabileceğini yazdım ve yüzde 5’lik tahminimin Rusya-Ukrayna gerginliğinin tırmanması halinde yukarı yönde çok az oynayabileceğini belirttim. Gerçi Rusya’dan dün sabah başlayan boyutta bir saldırı beklenmiyordu ama bölgenin için için kaynağını bilmeyen yoktu.
Rusya’nın dünkü saldırısından sonra şubat ayı için yüzde 5 tahmin ettiğim enflasyon oranını yukarı yönde revize edip etmeyeceğimi soran çok sayıda okur oldu. Hayır, bir revizyona gerek görmüyorum.
Bugün ayın 25’i ve bugünden geçerli olmak üzere çok yüklü zamlar devreye alınsa bile topu topu dört gün uygulanacak. Kaldı ki TÜİK tüm mal ve hizmetlerde günlük fiyat derlemiyor. Bazı kalemlerde fiyat derlemesi bitti. Dolayısıyla gelecek zamlar ya çok az ağırlıkla şubat enflasyonuna girecek ya da hiç girmeyecek.
Rusya-Ukrayna savaşının Türkiye ekonomisinde yaratacağı sıkıntıların öyle birkaç haftayla sınırlı kalacağını düşünmek iyimserlik olur.
Bir kere bu savaş, yalnızca bizi etkileyecek değil. Tüm dünya ekonomileri etkilenecek ve biz de bundan payımızı alacağız. Ancak Türkiye olarak bizim bu iki ülkeyle olan ilişkilerimizin boyutu, yaşayacağımız etkinin de çok fazla olmasına yol açacak.
Savaşın Türkiye ekonomine yapacağı etkileri bu köşede 23 Şubat’ta yazmıştım. Gelin bu etkileri yeniden hatırlayalım ve ortaya çıkabilecek diğer risklere de bir göz atalım...
Türkiye’ye geçen yıl Rusya’dan 4.7 milyon, Ukrayna’dan 2.1 milyon turist geldi. Rus turistlerin payı yüzde 19, Ukraynalı turistlerin payı yüzde 8. Bu ülkelerden gelenlerin bu yıl daha da artması, ayrıca payın da büyümesi bekleniyordu. Bu yıl her üç turistin biri bu ülkelerden gelebilirdi.
Ya şimdi, bu umut tümüyle yok oldu. Bu çatışma kısa sürede sona erse bile bu yıl en azından Ukrayna’dan pek fazla turist beklemek iyimserlik olur. Ayrıca Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerinin bozulması halinde, tıpkı 2015’teki uçak düşürme olayından sonra 2016 yılında yaşandığı gibi bu ülke Türkiye’ye karşı bir yasak uygularsa turizm sektörü çok ama çok büyük bir darbe yer. Hele hele bu çatışma Avrupa’yı da tedirgin edecek boyuta varırsa bu kez yiyeceğimiz darbe çok daha ağır olur.
Dolardaki artış dün bir ara yüzde 5’in üstüne çıktı. Türk parasındaki bu değer kaybı, bir süredir hız kesmiş gibi görünen ithal maliyet baskısını yeniden başlatacak. Döviz, tam iki aydır yatay seyrediyordu. Bu durum, çeşitli araçlar devreye sokularak ve aslında var olmayan döviz satılarak sağlanıyordu.
Artık doları 13.50-13.60’larda tutma şansımız hiç mi hiç kalmadı. Bu artışın sonucu olarak özellikle enerji ithalatımız pahalanacak. Akaryakıta bugün yarın yüklü bir zam gelmesi kaçınılmaz. Akaryakıt zammını tetikleyecek tek etken tabii kur artışı değil. Petrol fiyatları da 100 dolar sınırını aştı. Petrolün varil fiyatı 105 doları buldu.
Dolar ve petroldeki artışın toplam oranı yüzde 15’e yaklaştı. Bu artışın akaryakıt fiyatlarına yansımaması düşünülebilir mi?
Sorun yalnızca akaryakıt zammıyla da sınırlı değil. Doğalgaz fiyatlarında da artış var. Her ne kadar doğalgaz fiyatları vatandaşa anında yansımıyorsa da, Avrupa piyasalarındaki zam oranının dün yüzde 30'u bulduğunu göz ardı etmemek gerek. Gazetemiz enerji yazarı Mehmet Kara’dan edindiğim bilgiye göre Türkiye artık doğalgaz ithalatının yüzde 70 kadarını Avrupa piyasalarında oluşan fiyatlar üstünden alıyor. Öyle uzun vadeli anlaşmalarla sabit fiyatla alımın payı azaldı. Dolayısıyla bir süre sonra doğalgaz fiyatlarına yeni bir zam daha gelmesi şaşırtıcı olmayacak.
Gazetemiz yazarı Ali Ekber Yıldırım iki gün önce, 23 Şubat’ta köşesinde çok ayrıntılı olarak yazdı. Türkiye Rusya’dan çok büyük tutarda tarım ürünü ithal ediyor. Ali Ekber, dünkü telefon konuşmamızda da pandemi dolayısıyla çok artan navlun giderleri yüzünden tüm ülkelerin en yakın ülkeden ithalat yapmayı daha önemser hale geldiğini, bu yüzden Türkiye için Rusya ve Ukrayna pazarlarının en avantajlı pazarlar olduğunu söyledi.
Ben de dün TÜİK veri tabanından geçen yılki hububat ithalatımıza ilişkin verilere baktım. Biz hububat ithalatında neredeyse tümüyle Rusya ve Ukrayna’ya bağımlı hale gelmişiz. Türkiye geçen yıl toplam 3.8 milyar dolarlık hububat ithal etmiş. Bu ithalatın yüzde 58’i Rusya’dan, yüzde 22’si Ukrayna’dan yapılmış. İki ülkenin payı tam yüzde 80.
Şimdi iki olumsuz gerçekle karşı karşıyayız.
Birincisi; başta hububat olmak üzere tüm gıda maddelerinin fiyatı daha da artacak.
İkincisi; bu iki ülkeden geçen yıllardaki kadar ithalat yapamama ve ithalatı daha uzak ülkelerden gerçekleştirme durumumuz ortaya çıkabilir.
Dolayısıyla bir yandan ithalatı pahalı hale getiren döviz kuru artışı, diğer yandan alacağımız gıda maddelerinin fiyatındaki artış, doğal olarak iç piyasa fiyatlarına yansıyacak.
Döviz artışını dizginleme uğruna icat ettiğimiz kur korumalı mevduat hesabında tüm umut, vade döneminde kurun çok artmamasıydı. Böylece Hazine artı bir yük altına girmeyecekti.
Ne oldu? Sisteme başlangıç günlerinde girenler şu anki tabloya göre yüzde 20 dolayında bir kur artışı dolayısıyla üç ay için öngörülen yüzde 4.25 faizin üstüne 15 puanı aşkın fark alacak.
Peki bu fark kimin cebinden çıkacak?
Hazine’nin... Yani aslında kur korumalı mevduatı ya da hiç mevduatı olmayanların cebinden.
Peki Hazine bu parayı bulmak için ne yapacak; ne yapacak ya yeni vergi ya diğer hizmetlerden kesinti!
Toparlayalım...
Döviz artıyor ve petrolde, doğalgazda, tarım ürünlerinde fiyatlar sabit kalsa bile bizim ithalatımız pahalanacak.
Kaldı ki söz konusu ürünlerde de fiyat artışı var.
Bu artışlar, zaten uzun süredir çok yüksek seyreden ve ocak sonunda yüzde 94’e dayanan üretici fiyatlarına yansıyacak. Türkiye üretimini daha pahalı yapar hale gelecek.
Bazı kalemlerde tüketiciye doğrudan yansıma yaşanacak.
Başta akaryakıt... Bu zamdan dolayı da ister istemez tüm mal ve hizmet fiyatları artacak.
Şubat ayı için TÜFE artışını artı-eksi yarım puanlık marj içinde yüzde 5 olarak tahmin ettiğimi dün yazmıştım. Girişte de belirttiğim gibi savaş bu oranı artık pek etkilemeyecek. Biz savaşın fiyatlar üstündeki etkisini mart ayından itibaren göreceğiz.
Özellikle turizmde sorun büyür ve sezon çok kötü geçerse, bundan kaynaklanmak üzere dövizde sıkıntı yaşanır ve kur artışı sürerse, yaz aylarında gerçekleşmesini umduğumuz fiyat iyileşmesini de göremeyiz.
Ve zaten planlandığını düşündüğüm adım daha erken atılır; Türkiye yüklü bir faiz artışıyla durumu dengelemeye çalışır. Ama bu adım geciktikçe işe yarama olasılığı da azalıyor.