İsrail'e yönelik Hamas saldırısı, bunun ardından İsrailli yetkililerden gelen "intikam" açıklamaları, özellikle de İran'a yönelik suçlamalar, çatışmanın tüm Ortadoğu'ya yayılması endişesi yarattı.
İyi haber; Bu endişenin "şimdilik" gerçekleşmeyeceğine ilişkin işaret var.
ABD ve İran'ın yaklaşımı kritik önemde
En çok korkulan, İsrail'in Hamas ve destekçisi ülkelere yönelik operasyonlara ABD'yi de dâhil edip, İran'ı bir şekilde hedef haline getirmesiydi. Washington'dan gelen ilk işaretler, ABD yönetiminin -yine şimdilik kaydıyla- temkinli yaklaştığını gösteriyor. Hamas'ın ilk saldırısının ve İsrail'in İran'a yönelik suçlayıcı tavrının ardından, ABD Merkezi Kuvvetler komutanlığı, Gerald Ford adlı uçak gemisinin liderliğindeki Amerikan gemilerinin Doğu Akdeniz'e gönderildiğini açıkladı. Buradaki "Doğu Akdeniz" detayı önemli; Eğer ABD doğrudan İran'ı sorumlu tutup, hedef alacak olsaydı, Amerikan gemileri Basra Körfezi'ne gönderilirdi. ABD'nin bu hamleyle daha çok, İsrail ile İran arasında "tampon" durumundaki Lübnan'ın karışmasını engellemek istediği mesajı verildi.
Nitekim Tahran yönetimi de ABD'nin doğrudan İran'ı hedef almayan tavrını dikkate almış olmalı ki, İran Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan resmi açıklamada "Hamas'ın İsrail'e karşı operasyonlarına karışmadık" dedi. Tahran bu açıklama ile çatışmaya dâhil olmak istemediğini ortaya koymuş oldu. Ancak elbette çok yakın vadeli bir tavır bu; Ortadoğu'da her yaklaşımın/ politikanın küçücük bir gelişmeyle aniden tersine dönebildiği de bir gerçek.
Rehineler meselesi; ABD'den Ankara'ya kritik "teşvik"...
Hamas saldırılarının ve İsrail'in Gazze'ye yönelik hava bombardımanının ardından, sırada İsrail'in yine Gazze'ye yönelik geniş kapsamlı bir kara operasyonunun olduğu yazılıp çiziliyor.
Ancak bu operasyon konusundaki en büyük çekince, Hamas'ın saldırılar sırasında rehin aldığı çok sayıda sivil ve asker İsrail vatandaşının akıbeti. Rehinelerin Gazze'ye götürüldüğünü biliniyor. Olası kara operasyonunda Hamas'ın rehineleri öldürmesi, İsrail'de bu saldırı karşısında "acizlikle" suçlanan Başbakan Netenyahu hükümetini daha da zora sokabilir.
Bu nedenle rehineler konusunda acilen bir diplomatik süreç başlaması en büyük olasılık. Bu diplomatik süreçte ise Türkiye'nin aktif rol oynayacağının işaretleri birbiri ardına geliyor. AK Parti hükümetinin olayların ardından yaptığı açıklamalarda "temkinli bir dil" kullanması, ne İsrail'i ne de Hamas'ı açıktan suçlamayıp, ağırlığı insani konulara vermesi, bu rolü kolaylaştıracak bir etken.
Blinken'in mesajı
Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı Blinken'ın attığı bir sosyal mesajı da, Washington'un beklentisinin Ankara'nın rehineler konusunda devreye girmesi olduğunu ortaya koydu. Blinken olayların ardından gerek bölgedeki Arap ülkeleri, gerekse Türkiye'den Dışişleri Bakanları ile bir dizi telefon konuşması yaptı. Ancak sosyal medyadan duyurduğu bu telefon konuşmalarında sadece Hakan Fidan'la yaptığı temasta rehineler konusuna atıfta bulundu. Blinken, "Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'la yaptığım telefon görüşmesinde Hamas'ın İsrail'e yönelik terörist saldırılarına değindim. Türkiye'nin ateşkesi desteklemesini ve Hamas'ın elindeki tüm rehinelerin derhal serbest bırakılmasını teşvik ettim" ifadesini kullandı. Belli ki Amerikan Dışişleri Bakanı Türk mevkidaşından, Hamas dâhil tüm temas hatlarının kullanılıp, rehinelerin kurtarılması için harekete geçmesini rica etmiş.
Ukrayna bağlantısı
İsrail Başbakanı Netenyahu'nin Gazze'ye yönelik kara harekâtına başlamak konusundaki yavaş tavrının bir başka nedeninin ise Ukrayna bağlantılı olduğu söyleniyor. Dünya basınında, İsrail'in topçu mermilerinin yüzde 80'ini Ukrayna'ya gönderdiği, bu açık kapanmadan harekete geçmesinin askeri açıdan zor olduğu yazılıp çiziliyor.
Ayrıca Rusya merkezli bazı hacker gruplarının da daha şimdiden İsrail'in enerji, ulaşım altyapısına siber saldırılarda bulunduklarına ilişkin haberler çıkmaya başladı. Belli ki İsrail-Filistin çatışması daha şimdiden Ukrayna savaşıyla bağlanır hale geldi. Bu bağlantı ise, çatışmanın yayılma ihtimali açısından endişe verici.
Türkiye'ye böyle bir ortamda düşen ise, bugüne kadar gerek Ukrayna savaşında, gerekse Hamas saldırılarının hemen ardından yürütülen "dengeli politikayı" devam ettirmek. Ankara'ya biçilen "rehine kurtarma" diplomasi rolü zor, ancak son derece etkin ve onurlu. Bu rol de ancak sağduyu ve temkinli hareket ederek yürütülebilir.