OECD'nin birkaç yıl önce hazırladığı bir raporda Türkiye'de çalışanların % 40'tan fazlası asgari ücretli olarak gözüküyordu. Tabii, bu istatistik bir durum değil "survey" olarak nitelendirilebilecek bir sonuçtu. Çalışanların pek azı gerçekten asgari ücretle çalışırken, birçok kişi ücretinin kalan kısmını zarfla alıyordu. Kayıt dışı gelir yaratmadan kayıt dışı gider yaratmak zor olduğundan, genellikle bu işleri yapan sektörler belliydi.
Bugün ise farklı bir durum yaşanıyor. Asgari ücrete peş peşe gelen zamlar neticesinde gerçekten de çalışanların büyük bir kısmı asgari ücretli ya da asgari ücrete çok yakın bir seviyede ücret alıyor. Şimdi bunun üzerine bir zam daha gelecek ve büyük ihtimalle OECD'nin yıllar önce belirlediği oranın üzerine çıkacağız.
Tabii, asgari ücrete zam geldikçe buna göre belirlenen değerlemelerde artış olduğu gibi, daha üst seviyede ücret alanların zam talepleri olacak. Bu durum işletmelerin belini bükeceği için, işletme sermayesi çekenlere imdada yetişecek bir KGF üzerinde çalışıldığını tahmin ediyorum. Aksi takdirde Ocak-Mayıs arasında sektörlerin tüm katmanlarından kulak tırmalayan sesler gelecek. Dış talepte sıkıntı artmaya devam ederse kur atakları bizi bekliyor olabilir. Kur artışı siparişler azalırken ihracatçıya kısmen fayda verecek. Bunu da unutmamak lazım.
Kendi kendime düşünüyorum. Enerji, insan kaynağı ve diğer maliyetler yükselmeye devam ederken firmaların ayakta kalması için hangi şartlarda kredi verilecek? Doğrudan doğruya ticarete verilmesi gayet uygun olur ancak, bunun belirlenmiş limitler üzerinden ve firmanın ihtiyacı olduğu miktarlarda yapılması en doğru yaklaşım olacak. Bir başka deyişle, firmalara kredi limitlerini belirledikten sonra sözleşme veya fatura karşılığında mal ya da hizmet aldığı yerlere ödeme yapılabilir. Eğer ücret ödemeleri için kullanılacaksa, firmalar limitlerini kullandığı bankadan çalışanlarına hesap açtırarak ödeyecek. Zaten bu metotlar uygulanıyor ancak bu sefer daha "bütüncül" bir yaklaşım gerekecek.
"Finansal Yaklaşımlarda da Değişim Şart..."
Firmalar çok sayıda bankayla çalışarak imkanlarını büyütmeye çalışırken risklerini de artırıyorlar diyebilirim. Çünkü söz konusu firmaların bu ölçekte bir finansal havuzu idare edebilecek personeli bulunmuyor. "Şahsi kefalet vermeden kredi alabilen ilişkilere sahip ve sır tutmayı bilen" mali işler elemanlarıyla yola devam ederken, bankaları tatmin edecek sunumu hazırlayacak ya da vizyonu anlatabilecek finansçı çalıştırmıyorlar.
Önümüzdeki dönem oldukça karmaşık sorunları hızla bize doğru getirirken, gelecek üç yılı çeşitli senaryolar doğrultusunda analiz edebilen ve bankaları doğru bilgilerle ikna edecek kişilere ihtiyaç duyulacak. Muhasebe hatta ön muhasebeden öteye geçmeyen bilgileriyle tamamen mali müşavirlere teslim olmuş personel ile firmaların işi zor.
Asgari ücretten başlayarak gelecekte bizi oldukça zorlayacak şartlarda, üç fonksiyon öne çıkacak gibi gözüküyor:
- Mali işler
- İnsan kaynakları
- Dijital altyapı
Bu fonksiyonların birbiriyle ilişki içinde olması, gelecek planlamasında beraber rol alması, bir yandan kariyer planlamalarını yaparken, finansman köprülerinin muhtemel zamanlarını ve maliyetlerini hesaplaması, tüm riskleri tek ekrandan takip eder hale gelmesi, çözümler önermesi ve yönetime sunması gerekiyor.
Kurumsal yönetimin özünü tekrar hatırlarsak: Yönetim "doğru işe karar verecek", profesyoneller ise "işi doğru yapacak".