Şapkadan tavşan çıkmazsa enflasyon hedefi tutmaz

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Yılın ilk yarısındaki TÜFE artışından sonra 2020'nin tümüne ilişkin hedef ve tahmini tutturmak mucizeden de öte bir hal aldı. Bu gidişle yılı tek hanede kapatabilmek başarı olacak.

Haziranda sabit giden, hatta mayısa göre gerileyen dövizi bu şekilde götürmek hiç mümkün görünmüyor. Kurda ortaya çıkabilecek bir artış fiyatları doğaldır ki hızla yukarı iten bir etki doğuracak.

Bu yılın resmi enflasyon hedefi yüzde 8.50. TÜFE’nin aralık-aralık değişimini gösteren bu oran Cumhurbaşkanlığı yıllık programında yer alıyor.

Bir de Merkez Bankası’nın tahmini var. Merkez Bankası nisan ayında açıkladığı yılın ikinci enflasyon raporunda bu yılki TÜFE artışı tahminini iyice aşağı çekerek yüzde 7.40 düzeyinde ilan etti.

Yani elimizde iki oran bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı programındaki yüzde 8.50’lik hedef ve Merkez Bankası’nın yüzde 7.40’lık tahmini.

Hedef ve tahminde durum bu, peki yılın ilk yarısındaki gerçekleşme...

TÜİK’in açıkladığı verilere göre TÜFE yılın ilk yarısında yüzde 5.75 arttı.

Bu oranın inandırıcı olup olmaması, gerçeği yansıtıp yansıtmaması, vatandaşın gerçek harcamasını ölçmekten uzak kalıp kalmaması... Bütün bunlar ayrı bir tartışma konusu. Ama ortadaki gerçek, açıklanan oranın altı ay için yüzde 5.75 olduğu.

İşte bir dizi tartışmaya yol açıyor olmakla birlikte bu yüzde 5.75 bile yıllık hedef ve tahmini öyle bir zora soktu ki, sormayın!

İkinci yarı kaç olmalı?

Cumhurbaşkanlığı programında yer alan yüzde 8.50’lik hedefin tutturulabilmesi için yılın ikinci yarısındaki artışın yüzde 2.60’ta kalması gerekiyor.

Bu oran yine iyi! Merkez Bankası’nın yüzde 7.40’lık tahmininin tutması ise yılın ikinci yarısındaki fiyat artışının yalnızca yüzde 1.56 olmasıyla gerçekleşebilecek.

Merkez Bankası’nın tahmini için gereken yüzde 1.56 hiç ama hiç mümkün değil de Cumhurbaşkanlığı programındaki yüzde 2.60, belki... O da çok zor.

Geçmişe bak, bu yılı gör!

TÜİK mevcut TÜFE’yi 2003 yılını baz alarak hesaplıyor. Dolayısıyla ilk ve ikinci yarılar itibarıyla 2004’ten bu yana olan verilere sahibiz.

2004-2019, tam on altı yıllık bir dönem. Bu on altı yılda ikinci yarılarda en düşük gerçekleşme yüzde 2.33 ile 2014 yılında kaydedilmiş. İkinci en düşük oran ise yüzde 2.72 ile 2010 yılında oluşmuş.

Yani yüzde 2’nin altına hiç inilememiş.

Kaldı ki daha önemli bir gösterge var; genel eğilim olarak ikinci yarılarda ilk yarılardan daha yüksek artış yaşanıyor.

Bu yıl ne olacak da ikinci altı ayda ilk altı aydaki artışın üçte birinden daha düşük oranda kalınabilecek.

Kalınamayacak tabii ki. Kalınamayacak ve yıllık oran ne öngörülen düzeyde tutulabilecek, ne tahmin edilen.

Zaten haziran sonundaki yıllık oran yüzde 12.62’yi bulmuş durumda. Biz bu oranı yıl sonu geldiğinde yüzde 10 düzeyine çekebilirsek mutlu olalım.

Ya bir de kur artarsa?

Haziranda kuru ne yaptık ettik ve sabit tuttuk. Doların haziran ayı ortalaması 6.81 oldu. TL, mayıs ortalaması 6.95 olan dolara karşı değer bile kazandı.

Yani haziran ayında yüzde 1.13 gelen TÜFE artışında kur etkisi hiç yok, hatta bir etki varsa bu olumlu anlamda.

İyi de biz doları bu düzeyde tutabilmeyi sürdürebilecek miyiz?

Hani olur ya dolar yeniden artış gösterirse bu durum fiyatları nasıl etkileyecek?

Dökme suyla değirmen döndürüyoruz; kuru sabit tutuyoruz ama biliyoruz ki yurtdışından kaynak girişi yok, tam tersine çıkışa para yetiştirmeye çalışıyoruz; ekonomi canlanırsa ki hızla canlandığı dile getiriliyor bu üretim ve ithalat demek, buna da döviz lazım. Borç ödemesi deseniz, bitecek gibi değil. Swaplarla nereye kadar gidebiliriz.

Döviz cephesinden gelen sinyaller kuru uzun süre bu düzeyde tutmanın, dolayısıyla enflasyon üstündeki kur baskısından uzun süre kaçınmanın mümkün olamayacağına işaret ediyor.

Şu durumda bir kez daha sormak gerek; yılın ikinci yarısında ilk yarıdakinin üçte biri kadar bir artışta kalmak mümkün mü?

Tüm yazılarını göster