Sanayinin Yin-yang’ı

Burak DALGIN Dünya Penceresi

Yin-yang’ı bilirsiniz: bir yarısı siyah (ancak içinde beyaz bölge bulunan), diğer yarısı tam aksi olan Çin sembolü. Dünyadaki dört büyük dönüşüm, şirketlerimiz için tam da bu şekilde fırsatlar ve tehditleri iç içe barındırıyor.

BİR: TEDARİK ZİNCİRİNİN YENİDEN ŞEKİLLENMESİ. Malların serbest dolaşımı 20. yüzyılın ikinci yarısında büyük fırsatlar yarattı. Şirketler üretim nerede en ucuz ise oradan satın almaya ve entegre, küresel bir tedarik zinciri oluşturmaya başladı. Uzak Doğu’dan alınan parçalar Latin Amerika’dan gelen hammadde ile Türkiye’de işlendi, nihai ürün Avrupa’ya satıldı. Nitekim uluslararası ticaret 1950 ile 2008 arasında dünya ekonomik büyümesinin üç katından daha yüksek bir hızla, 27 kat arttı. Ancak bu eğilim 2008’de, dünyada ticaretinin toplam ekonomiye olan oranı yüzde 61 iken, zirve yaptı (2020’de yüzde 52). Jeopolitik ilişkiler (ABD-Çin), çevresel faktörler (binlerce kilometre öteden yapılan sevkiyatın karbon salınımı) ve kırılganlıklar (salgın dönemindeki kapanmalar) sebebiyle üç yeni eğilim görüyoruz. Dost ülkelerden satın alma (friendshoring), yakından satın alma (nearshoring) ve daha yüksek maliyete yol açmak pahasına tedariki çeşitlendirme. Şirketlerimizin da bu çerçevede tedarikçilerini çeşitlendirirken pazarları konusunda yeni fırsatları kovalamaları şart.

İKİ: YEŞİL MUTABAKAT. Çevreyi korumanın sadece ‘iyilik’ değil, aynı zamanda değerli bir iş alanı olduğunu burada konuşmuştuk. Hele de komşumuz, ihracatımızın neredeyse yarısını satın alan, bize doğrudan yatırımının büyük kısmını yapan Avrupa Birliği (AB) yeşil mutabakatı temel bir strateji olarak benimsemişken. Şirketlerimizin de iş fırsatları (yenilenebilir enerji, enerji verimliliği), pazar (AB’ye ihracat yapacak kadar ‘yeşil’ misiniz?), finansman (uygun maliyetli yeşil finansman) ve sürdürülebilirlik (kendi işinizin devamı) açılarından bu konuyu ciddiyetle ele almalarında yarar var.

ÜÇ: DİJİTAL DÖNÜŞÜM. Teknolojinin hayatın ve ekonominin her alanındaki rolünü anlatmaya gerek yok. Ancak iki konuyu özellikle belirteyim. İlki Sanayi 4.0 (AB Sanayi 5.0’ı konuşmaya başladı!). İstanbul Sanayi Odası’nın Sanayide Dijital Dönüşüm Projesi çerçevesinde yapılan Dijital Olgunluk Analizi’nde ele alınan şirketlerin ortalama skoru 4 üzerinden 1.9. Performans aralığı 1.3 ila 2.9. Yani skoru 3 ve üzerinde şirket çıkmamış! Alacak çok yolumuz var. İkincisi, sanayiye yaklaşımı değiştirebilecek olan katmanlı üretim (additive manufacturing). Bu yeni imkan, imalatın uzak yerlerdeki tesislerde, standart mamuller üretmek için ve ancak belli bir ölçekte yapılması mecburiyetini kaldırabilir. Artık şehir içindeki makers atölyelerinde, istenen tasarımlar, gerekirse tek kopya olarak 3 boyutlu yazıcılar tarafından ‘basılabilir’. Bunun ihracattan şehir-sanayi ilişkisine uzanan etkilerini bir başka gün konuşalım.

DÖRT: COBOT. 2021’de 517 bin sanayi robotu iş başı yaptı. Aynı yıl, yapay zekâda önemli bir atılım olan GPT-3 teknolojisi hayata geçti. Otomasyonun siyah ve beyazdan oluşan tek bir karar olmaktan çok, insan ve makinanın farklı görevlerde birlikte çalışabileceği, pek çok gri alandan oluşan bir kompozisyon olduğunu burada konuşmuştuk. Bu sebeple, iş gücümüzü Cobot (insan-robot işbirliği) çağına uygun hale getirmeye mecburuz. Elindeki işlerin bir kısmını robot/ yapay zekaya devredebilen kalifiye çalışanlar şart. Ancak, çalışanın üzerinden zaman yükü kısmen kalktıktan sonra ortaya çıkan taze kaynağı verimli şekilde değerlendirebilecek yüksek katma değer odaklı şirketler de bunu sağlamak için elzem.

Dönüşümlerin tehditlerinden sakındığınız, fırsatlarını değerlendirdiğiniz günler dilerim.

Tüm yazılarını göster