Sanayi üretimindeki duraklama nisan ayında başladı. Nisanda geçen yıla göre bir miktar gerileme vardı ama bunun devamı gelecek miydi, belli değildi. Mayıs, şöyle böyle denilecek şekilde geçildi, ne var ki duraklama haziranla birlikte yerini gerilemeye bıraktı.
TÜİK’in dün açıkladığı ağustos ayına ilişkin sanayi üretimi verileri, yaşanmakta olan olumsuzluğun artık tartışma götürmez bir eğilime döndüğünü ortaya koyuyor. Şöyle özetlemeye çalışayım.
■ Bir dönem sanayi üretimi verilerine bakılarak “Gidişat pek parlak değil” denilebilirdi.
■ Ama artık söylenebilecek tek şey “Gidişat karanlık” olabilir. Toplam sanayi üretimi geçen yılın aynı ayına göre takvim etkisinden arındırılmış hesaplamayla haziranda yüzde 5, temmuzda yüzde 4 ve son olarak ağustosta yüzde 5.3 geriledi.
İmalat sanayindeki durum daha da fena!
Yine takvim etkisinden arındırılmış hesaplamaya göre geçen yılın aynı ayına kıyasla imalat sanayi üretimi haziranda yüzde 7.2, temmuzda yüzde 5, ağustosta da yüzde 5.4 azaldı.
Bu oranlar ortadayken “Gidişat kötü” demek yanlış mı?
Üretim üç yıl önceki düzeye döndü
Çok yüksek bir üretim düzeyine erişmişsinizdir de, çeşitli nedenlerle bu üretim yüzde 5, hatta 10 gerilese bile çok önemli olmayabilir. Örneğin baz yılında 100 olan üretim 200’e çıkmıştır, o düzeyden yüzde 10 aşağı gelinse bile hâlâ 180 birimlik üretim yapılıyordur, dengeler pek sarsılmaz.
Türkiye o durumda da değil ki... TÜİK’in sanayi üretimi verilerinde baz yılı 2021, yani o yıldaki üretim 100 kabul ediliyor ve üretim endeksi o şekilde hesaplanıyor.
2021’in ortalamasında 100 olan üretim bu yılın ağustosunda hangi düzeyde mi?
Toplam sanayi üretiminde 100.1, imalat sanayi üretiminde ise yalnızca 99 düzeyinde.
Toplam sanayi üretimi 2021 düzeyine dönmüş, imalat sanayi üretimi ise artık 2021’in bile altında.
Türkiye sanayi üretiminde üç yılda bir arpa boyu yol alamamış. Bırakın yol almayı, imalat sanayi üretiminde üç yıl öncesini bile arar hale gelmiş.
Bu durumda yüzde 3.5 büyüme mi?
Hazirandaki üretim gerilemesi ikinci çeyrek verileri içinde kaldı.
Üçüncü çeyreğin iki ayına ilişkin veriler de ortada.
Büyüme hızında ilk çeyrekten ikinciye geçişteki yavaşlamanın daha da belirgin bir hal aldığını varsaymak hiç yanlış olmaz.
Hatırlayalım; ilk çeyrekte yüzde 5.3 olan büyüme, ikinci çeyrekte yüzde 2.5’te kalmıştı.
Sanayi üretimindeki temmuz ve ağustos verileri üçüncü çeyreğe ilişkin gidişatın nasıl olabileceğine ilişkin belirgin bir ipucu niteliğinde.
Sanayiden çok açık bir mesaj var, duymak isteyene...
“Revize ederek yüzde 3.5’e indirdiğiniz büyüme var ya, o orana ulaşmak için yılın ikinci yarısındaki büyümenin yüzde 3.2 olması gerekiyor. Ama benim yaşadıklarımdan sonra siz ikinci yarı için yüzde 3.2’yi ve yılın tümü için yüzde 3.5’i unutun. Hatta bu gidişle 2025’in yüzde 4’ünü de şimdiden unutsanız iyi olur.”
Faiz baskısı artar mı?
Eylül ayındaki enflasyonun kimileri için sürpriz şekilde yüzde 2.97 düzeyinde gerçekleşmesi, mevsimsellikten arındırılmış oranın da Merkez Bankası’nın yüzde 2.5’lik hedefine karşılık yüzde 2.8 gelmesi bu yıl için faiz indirimi beklentisini epeyce törpüledi. Normalde bu enflasyon eğilimiyle bu yıl içinde bir faiz indirimi gündeme gelmeyecek gibi bir görüntü var. Tabii ki bunu ekonomik tercihlerin baskın çıkacağı varsayımıyla söylediğimi bir kez daha belirtmeliyim. Karar, siyaseten çok başka türlü verilebilir, o olasılığı gözden uzak tutmamak gerek.
Ekonomik veriler enflasyon cephesi yönüyle bir faiz indirimine elvermiyor görünse de, sanayinin içinde bulunduğu durum başka türlü bir baskı unsuruna dönüşebilir. Bu ne kadar dikkate alınır, bilemem ama rahatsızlığın giderek büyüyeceği de bir gerçek.
Bakalım önümüzdeki aylarda bu bilek güreşinden kim galip çıkacak?