Yüzyıla yakın bir süredir üretim fonksiyonu yaklaşımı kullanılıyor. Kavrama 1950-1970 arası ciddi eleştiriler yapıldıysa da kullanımı sürdü. Buna göre üretim (çıktı) sermaye (K), işgücü (L), beşeri sermaye (H) ve toplam faktör verimliliğinin (TFP) fonksiyonudur. Yani Q=F(K, L, H, TFP). Ancak salgın sonrası en azından 2020-21 için bu fonksiyona C’yi eklemek gerekecek: COVID. Q=F(K, L; H, TFP, C). Salgın artık bir üretim faktörüdür. Alternatif olarak bu yıllara bir ‘kukla değişken’ yerleştirmek düşünülebilir ancak yeterli olmayacaktır. C, üretim fonksiyonunu uzayda kaydırmakla kalmamakta diğer faktörleri –hem K hem L- etkilemekte ve dönüştürmektedir. C’nin doğrudan ve diğer üretim faktörleri üzerinden dolaylı etkileri olacaktır. Dolaylı etkilerin kalıcı olması kuvvetle muhtemeldir.
Daha salgın öncesinde açıktı ki mevcut durumda potansiyelimizin altında büyüyorduk. COVID sonrası durum daha da kritik ve bunda aşikâr politika hatalarının veya tercihlerinin payı büyük. Bırakın potansiyeli artırmayı, yıllardır daha potansiyeli bile tutturamamış durumdayız ve buna rağmen dış açık, kur, enflasyon ve faizler yükseliyor. Dur-kalk döngüleri eğilimleri değiştirmez. Üstelik salgında kapanma geç kaldığı için ekonomik maliyeti de daha yüksek olacak gibi görünüyor. Bunun tek parametreye tercümesi potansiyel büyüme hızının düşmekte olduğudur. Neden?
Söz konusu potansiyeli ölçerken büyümenin kaynaklarına bakmak gerekiyor. Mesela Cobb-Douglas familyasından bir üretim fonksiyonunu bir Solow patikasına yerleştirme yöntemini seçelim. Çeşitli sürümlerde değişik sonuçlar elde edilir ama bir sürüm özellikle tercih edilmelidir. Hangisi? 1961 yılında Korfu Konferansı’nda –Cambridge Sermaye Tartışmalarının sıcak bir safhasında- Kaldor ve Hicks’in Solow’a yönelttikleri eleştirinin karşılandığı model ve şöyle. Özellikle Hicks Solow’un meşhur “Solow kalanını” veya toplam faktör verimliliğini (TFP) ölçerken, büyümeye sermayenin katkısını ve toplam faktör verimliliğinin katkısını ayırmak amacıyla regresyon eğrisinin eğimindeki bir değişmeyle eğrinin kendisindeki bir kaymayı karıştırmış olduğunu bildiriyordu. Sermaye stoku tarihi veya defter değerinden fiyatlanıyorsa veya yeniden değerleme oranı gerçek amortismanı hesaplayamıyorsa veya teknolojik gelişmenin eskiyen teknolojiye sahip makina parkını hangi hızla emekliye ayırdığı muhasebe kayıtlarında ancak eksik ölçülebiliyorsa sermaye stokundaki büyük artışlar kâğıt üzerinde önemsizmiş gibi algılanır. Böylece büyümenin kaynakları arasında verimliliğe atfettiğimiz önem abartılmış olur çünkü sermayenin katkısı az ölçülmektedir. Bu probleme cevap vermek ve sermaye birikiminin önemini azımsayan bir sapmaya karşı önlem almak için makina parkının yenilenme hızını temsil eden bir değişken devreye sokulmalıdır. Bu üçüncü yönteme göre ölçülen TFP ciddi şekilde düşecektir. Geçmişteki ölçümlerde de böyle olmuştur.
Gelelim salgının K ve L üzerindeki etkilerine. Bu tarihsel olarak böyledir ancak salgında tersi de olabilir. Bir olasılık şudur: K yukarıda anlatıldığı şekilde muhasebe kaydı olarak değil ekonomik olarak değersizleşecek ve ölçülmesi zorlaşacaktır. Sabit sermaye birikimi gibi görünen şey farklı ölçülmeye ihtiyaç duyabilir çünkü bir bölüm sermaye değerinden yitirirken başka (yeni) sektörlerde sermaye birikimi göründüğünden hızlı hale gelebilir. L’ye gelince; tamamen başka bir istihdam/işgücüne katılım/işsizlik dinamiği oluşacak gibi görünüyor. Salgının ilk kalıcı etkileri L ve kısmen K üzerinde olacak. Bu durumda H ve TFP ağırlıkları değişecek. Hem eski problem hem de yeni problem olarak sermayenin değerinin ölçülmesi konusu –yani üretim fonksiyonunun tahmin edilmesi- kısa sürede gündeme gelecektir.