Kapitalizmin kendisine dayanak aldığı kurumsal yapılanma da artık aşınmış durumda. Ya yenilenecek ya da yeniden sosyalizm seslerini daha çok duyacağız. Salgın, kapitalizmi borç krizi yaşarken yakaladı. Alınan önlemler borçlanma hacmini artırmaya yönelik. Salgın sona erdiğinde ekonomiler büyük bir borç yükü ile baş başa kalacaklar.
Kapitalizm salgınla birlikte üç krizle karşı karşıya. İlki sağlık krizi, ikincisi buna bağlı ekonomik kriz, üçüncüsü yine salgınla da bağlantılı çevre-iklim krizi. Bu üç krizle elbette kapitalist olmayan ülkeler de karşı karşıya. Ancak bu krizlerin yaratıcı kapitalizm.
Kapitalizmin özellikle 1970 krizi sonrası gelişim patikası bu sonuçları doğurdu. Elbette bu tümcemize hemen karşı çıkmak mümkün. Diyebilirsiniz ki “Kapitalizm krizlerle kendini yeniden üretir, bu krizi de aşar”. Bu düşüncenizde çok da haksız değilsiniz, ancak kapitalizmin kendisine dayanak aldığı kurumsal yapılanma da artık aşınmış durumda. Ya yenilenecek ya da yeniden sosyalizm seslerini daha çok duyacağız.
Salgın, kapitalizmi borç krizi yaşarken yakaladı. Alınan önlemler de daha çok borçlanma hacmini artırmaya yönelik olunca salgın sona erdiğinde ekonomiler büyük bir borç yükü ile baş başa kalacaklar. Üstelik tek sorun da bu değil. Sistemin işleyişinde kurumsal dönüşümlerde kapıda bekleyen diğer sorunlar. Çünkü salgına karşı alınan önlemler ülkelerin, firmaların, piyasaların ayıplarını da ortaya çıkardı. Bunların bazılarını sıralayalım:
● Sağlık sistemleri birkaç ülke dışında çöktü. Dünya GSYH’sinin yüzde 20’sine (21 trilyon dolar), buna karşın dünya nüfusunun yüzde 4,5’ine sahip ABD sağlık sistemi iflas etti. Ruslardan yardım talep ettiler. ABD’nin başta Trump olmak üzere sağcı politikacıların yürüttüğü sözde piyasacı sağlık sisteminin ne olduğunu halk gördü. Trump’ın yeniden seçilmesi bu krizle birlikte artık zora girdi.
● Diğer gelişmiş ülkelerin de durumu pek farklı olmadı. Sosyal devlet ilkesine bağlı Kuzey Avrupa ülkeleri ve Almanya olumlu yönde öne çıktı. Türkiye, salgına şehir hastaneleri ile sağlığı ticari meta haline getirme gayretleri güçlendiği bir dönem de yakalandı. Umarım hükümet bundan ders çıkartır.
● Son yıllarda özellikle yükselen ülkelerde (bizde 20 yıldır) artan yüksek bina yapma hevesi (plaza, rezidans, AVM) salgından darbe aldı. AVM’deki ayakkabıcı, kitapçı kapandı. AVM dışındakiler faaliyetine devam etti. Çünkü ilki kalabalıktı. Evde çalışma sistemi de havalı plazaları boşa çıkardı. Ofiste çalışanlar da, patronlar da eşofman ile daha rahat çalışıldığını, üstelik bunun daha düşük maliyetli olduğunu gördü. Sanırım İstanbul’daki AVM’lerde, plazalarda daha çok kiralık levhası göreceğiz.
● Çalışma sistemindeki farklılaşma, iş disiplini açısından esnek çalışma sisteminin test edilmesini sağladı. Bu testten geçen firmalar ve çalışanların artık işe ve çalışmaya bakışı farklılaştı. Yeni model çalışma tipleriyle daha çok karşılaşacağız. İşçi sendikaları bu yeni duruma uyum göstermek ve politikalar üretmek zorunda.
● Salgın işsizliği artırıyor. ILO tahminine göre işsiz sayısı 25 milyon kişi daha artacak. Bu durumda hükümetlerin istihdama yönelik teşvikleri artmak zorunda. Bu yapılırken belli bir plana uyulmalı. Hafta da bir müjde paketi mantığı ile yapılmamalı.
● Yatırım yapılırken çevre-iklim- sağlık gibi değişkenler göz önüne alınacak. Artık “Çevreyi kirletirim, arkam sağlam” bakış açısına sahip yatırımcının işi zor. Örnek mi, Erzurum da karantinadan kaçanı kardeşi ihbar etti.
● Ülkelerin silah harcamalarını artırmalarının anlamsızlığı ortaya çıktı. Silahın yerini eğitim, sağlık ve istihdam yaratma harcamaları alacak.
En önemli tartışacağımız konu ise siyasi. Dünyayı bu hale sağcı popülist partiler ve onların hükümetleri getirdi. Bakalım halk bunu cezalandıracak mı? Sosyal demokrasinin, refah devletinin kapısını açacak mı, yoksa daha totaliter rejimleri mi destekleyecek? Bu tartışmayı da ileriki haftalarda yapacağım.