‘Sakinleme’ kavramı

Orkun GÖDEK Bakış Açısı

Bir şekilde Mart ayındaki “akıl tutulması” fiyatlamalarını geride bıraktık. Öyle ya da böyle herkes yepyeni ve muhtemelen de maliyeti yüksek tecrübeler edindi bu süreçte. Bir de bildiklerimizi tazeleme imkanı elde ettik. Ne gibi? Piyasa fiyatlamaları açısından yine, yeni, yeniden hatırladık ki merkez bankaları ne kadar yangını söndürmeye çalışırken gürültü çıkarıp ilk etapta paniği artırsalar da bir şekilde yatırımcı kesimi para politikası yapıcılarının devreye aktif şekilde girmesinden memnun oluyor. Zamanı gecikmeli de olsa, arzu edilen kadar olmasa da süreç bu şekilde işlemesini biliyor.

Devam edelim. Atılan bunca adımın ardından Nisan ayının yatırımcılar açısından getirdikleri götürdüklerinden fazla oldu. İsterseniz bu durumu “sakinleme”, isterseniz “dipten dönüş”, isterseniz de “ikinci dip öncesi yeni alıcıların piyasaya girişi için zemin hazırlama” şeklinde yorumlayın. Gün sonunda herkesin değerlendirmesi kendisine göre değişiklik gösterebiliyor. Realite ise 1 > 0 mantığı ile Nisan ayının getirdiği rahatlamayı işaret ediyor. Özenle altını çizelim; piyasalarda aktif halde bulunan herkes için moral kanalı önemlidir. Algıyı toparlar, beklentileri şekillendirir, pozisyon alma eğilimini değiştirir. Nisan işlemleri de bu yönde evrildi.

Bilinen ve sıklıkla konuştuğumuz hikayeler yakın dönem fiyatlama davranışlarını şekillendirdi. Ne gibi? Başta Avrupa olmak üzere aktivitelerini COVID-19 salgını karşısında sıfırlayan ekonomilerin yeniden normale dönüş çabaları gibi. Korkulan başlık olan “ikincil dalga riski” henüz çok şükür ki gerçekleşmedi. Sürece diğer kıtalar, ABD ve Türkiye de bir şekilde kademeli geçişle hazırlanıyor. GSYH’nin yüzde 90’dan fazlası kapalı olan ABD ekonomisinde şimdilerde yüzde 30-40’lık kesimin yavaş yavaş normalleşme adımları ile alışılan hayata olmasa da mevcut anormallikten dönüş yapmaya başladığını da not etmek gerekiyor.

Peki, bu süreç içerisinde değişmeyen hikaye oldu mu? Oldu. Örneğin, gelişmekte olan ülkelerin para birimlerindeki baskılanma durumu. İsterseniz yazının buradan sonraki kısmında kısaca EMFX olarak ifade edelim bu grubu. Risk iştahındaki toparlanma en ciddi etkisini hisse senetleri nezdinde gösterdi. Başta majör ABD endeksleri olmak üzere dip fiyat seviyelerinden dönüşler yüzde 20’den fazla gerçekleşti. Diğer kıtalardaki önemli endekslerin de harekete katılım sağladığını gördük. Gelişmekte olan ülke varlıkları dahil. Ancak, EMFX cephesi maalesef aynı performansı sergilemekte başarılı olamadı. Gelin rakamlaştıralım. JPMorgan ve Deutsche Bank tarafından oluşturulmuş EMFX endeksleri söz konusu. Her ikisi de tarihlerinde daha önce görülmeyen düzeyde düşük seviyelere gelmiş durumdalar. 2020 performanslarına baktığımızda sırasıyla yüze 15 ve yüzde 13’lük değer kayıpları görüyoruz. Basitleştirelim; her iki endeksin de işaret ettiğinden hareketle 2020 yılında ortalamada yüzde 14 gelişmekte olan ülke para birimleri Amerikan doları karşısında değer kaybetmiş. Nokta.

Kuşkusuz bir önceki paragrafta bahsettiğim GOÜ tahribatının ağırlıklı kısmı Şubat ayı sonrasında gerçekleşti. Tekrar sayısallaştıralım: 8 Mayıs işlemleri itibarıyla her iki endesin de işaret ettiği son 2 aylık performans yüzde 10 değer kaybı. Nedir? Gelişmekte olan ülkelerin tamamına yayılır para birimi zayıflamasının en önemli kısmı Şubat ayı sonrasında başlamış ve hali hazırda da devam etmektedir. Nokta iki.

İsterseniz sohbeti GOÜ fon akımları ile farklı bir noktaya taşıyalım. Hafta içerisinde IIF tarafından ölçümlenen portföy akımları rakamları açıklandı. Buna göre, Nisan ayında 17 milyar dolar fon girişi takip edildi. Normal mi? Elbette ki. Fed ve ECB hamlelerini hatırlayarak hikayeyi anlamanız yeterli olacaktır. Mart ayı rakamı ne olmuştu? 83 milyar dolar çıkış. Yani, daha önceki yakın dönem krizlerinde görülmemiş düzeyde riskli varlıklardan çıkış isteğinin fon eğilimlerine yansımış hali. O halde 2020’nin toplam performansı ne oldu? Mart sonundaki -25 milyar dolardan -8 milyar dolara geriledi. Anlayacağınız üzere gruba yönelik çıkış eğilimi toplamda devam ediyor.

Net/net hikayeyi toparlayalım ve yazıyı sonlandıralım. Gelişmekte olan ülkelerin satış baskısı altında kalması mevcut risk algısı düşünüldüğünde gayet doğal. Ülkeler, kendi başlıkları kapsamında bu süreçte farklılaşma gösterebiliyor. Elbette son derece yanlış ve kulaktan dolma bilgilerle yorumlar da yapılmıyor değil. Ne gibi? Swap ve rezervler gibi. Örneğin Brezilya. IMF metriklerine göre rezerv fazlaları var ve Fed ile swap hatları mevcut. Her ikisi de reali kurtarmaya yeterli olmuyor. Neden? Farklı problem başlıkları olduğundan. Emtia üreticisi konumlarından Çin’in yavaşlaması ve bitmek bilmeyen politik karmaşaları gibi. O nedenle realin Amerikan doları karşısındaki performansı 2020’de yüzde 30 zayıflama şeklinde gerçekleşmiş durumda.

Unutmadan: IIF hesaplamalarına göre Nisan ayında Hindistan’dan 1.6 milyar dolar, Endonezya’dan 561 milyon dolar, Tayland’dan 1.9 milyar dolar, Brezilya’dan borç senetleri hariç yaklaşık 1 milyar dolar, Güney Afrika’dan 1 milyar dolar ve Meksika’dan hisse senetleri hariç 3.1 milyar dolar portföy çıkışı oldu. Yani, risk algısındaki değişim grubun geneline yayılmış durumda. Nokta üç.

Tüm yazılarını göster