Geçen hafta Fed’in 25 baz puanlık faiz artışına gitmesi piyasalar tarafından zaten satın alınmıştı. Ancak pek de beklenmeyen Fed’in ileriye dönük şahin tutumu oldu. Powell konuşmasında fiyat istikrarının sağlanmasının önemine vurgu yaparken, bugün ellerindeki bilgiyle Fed’in geçmişte daha farklı bir yol izleyebileceğini (=faiz artışlarını daha öncelleyeceğini) ifade etti. Bu Fed’in enflasyonun ivmelenmesine tepki vermekte geç kaldığını itiraf etmesi anlamına geliyor. Öte yandan, Powell’ın ABD ekonomisinin güçlü olduğunu ve hatta işgücü piyasasının “fazla” sıkı olduğunu vurgulaması, önümüzdeki dönemde faiz artışlarında elini yumuşak tutmayabileceğini göstermekte. Bu konuda bir başka bakış değişikliği de “geçici” enflasyon noktasındaydı. Artık enflasyonun geçiciliğinden bahsetmezken Kovit nedeniyle ortaya çıkan arz kaynaklı maliyet artışlarının ve enerji fiyatlarından kaynaklanan fiyat baskılarının daha geniş bir alana yayılmakta olduğunun üstünü çizdi.
Powell’ın şahinleşmesiyle birlikte Fed üyeleri de artık bugünden yılsonuna kadar her toplantıda 25 baz puanlık bir artış beklemekte. 16 Fed Açık Piyasa Komitesi üyesinden yedisi ise bu sene en az bir toplantıda 50 baz puan artış olacağı kanaatindeler. Buna paralel olarak piyasa analistleri de faiz artış patikası öngörülerini yukarı doğru revize etmiş durumdalar. Piyasa artık mayıs ve haziran toplantılarında 50’şer baz puan artış bekleniyor. Toplamda da 10 artış döngüsü sonucunda politika faizinin Haziran 2023’de 300 baz puan ile tepe yapması öngörülmekte. Haziranda durdurulması planlanan miktarsal gevşeme (QE) operasyonlarının da mayısta sona erdirilmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Piyasaların gözünde enflasyondaki artışın geri çekilebilmesi için daha uzun süreli ve daha yüksek faiz artışları olma ihtimali yükselmiş durumda. Bu da tabii en çok sabit getirili tahvil piyasalarını vurmuş vaziyette. Dün itibarıyle Bloomberg’in küresel ölçekte kamu ve kurumların tahvillerinin toplam getirisini ölçen endeksi Ocak’taki tepe noktasından yüzde 11 gerilemiş durumdaydı. Bu gerileme endeksin değerinde 2.6 trilyon dolarlık bir azalışa işaret etmekte. Keza, ABD 10 yıllık tahvillerinin getirileri geçen hafta sonundan bu yana 20 baz puanın üzerinde artış göstererek 2.35’lere yükselmiş durumda. Bu gelişmenin süre gelen savaş nedeniyle dolar ve ABD tahvillerinin güvenli liman statülerinin önem kazandığı bir dönemde olduğunun da altını çizmek gerekiyor. (Böyle bir dönem olmasaydı getirilerdeki artış (=fiyatlardaki düşüş) daha keskin olabilirdi.)
Tüm bu gelişmeler başta ABD olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde resesyon söylemlerini de gündeme getirmekte. Her ne kadar Fed geçen haftaki sunumunda politika faizini bir süre için “nötr” faiz düzeyinin üzerinde götürmesinin büyümeye ve işsizlik oranına önemli bir etkisi olmayacağını vurgulasa da piyasalar Fed’den daha farklı düşünüyor. Öncelikle geçmiş Phillips eğrisi gerçekleşmelerine de bakarak enflasyonun kontrol altına alınması için daha agresif bir faiz artışı gerekebileceğini, bunun da doğal olarak ekonomik aktiviteyi yavaşlatacağını düşünüyorlar. Resesyon konusunda daha mekanik bir açıklama ise değişik vadelerdeki getiri oranlarının bir grafikte toplanmasıyla oluşturulan “verim eğrisi”nin giderek düzleşmesi ve yakınlarda terse dönme ihtimalinin artması. Son 50 senede ABD’de yaşanan tüm resesyonların öncesinde ABD 2 ve 10 yıllık tahvilleri arasındaki fark eksiye dönmüş. Her ne kadar henüz eksiye dönmemiş olsa da bu 2 tahvil arasında 2021’de 150 baz puana kadar açılan fark bugünlerde 22 baz puana kadar gerilemiş durumda.
Piyasalarda meydana gelen bu sert tepkiler Powell’ın şahinleşmesine rağmen gene de piyasa dengelerini bozmayacak ve büyümeyi zedelemeyecek bir gidişatın resmini çizmeye çalışmasının nedenini de ortaya koyuyor. Nitekim Powell eğer daha gerçekçi davranıp “evet, enflasyonun belini kırmak için hızlı bir faiz artışına gideceğiz” deseydi, piyasa tepkisi bugünden çok daha sert olurdu.