Şahap Kavcıoğlu’nun elinden ne gelir?

İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI

Merkez Bankası Başkanı bir kez daha bir gece yarısı operasyonu ile görevden alınıp yerine bir yenisi getirildi.

Son iki operasyon şekil itibarıyla birbirinin karbon kopyası gibi. Şimdi görevden alınan önceki Başkan Naci Ağbal da bir hafta sonu gece yarısı göreve gelmişti. Göreve gelir gelmez ilk açıklamasında da Merkez Bankası’nın görevinin fiyat istikrarını sağlamak olduğunu vurgulayan sözler söylemişti. Ardından yine bir hafta sonu gece yarısı kararnamesiyle göreve gelen yeni Başkan Şahap Kavcıoğlu da ilk açıklamasında benzer şeyler söyledi. Söyledikleri, ekonomi ve piyasa aktörlerinin mevcut ekonomik sistemde bir merkez bankası başkanın duymayı bekledikleri ve duymayı istedikleri sözler.

Ancak aynı sözleri söyleyen iki başkana piyasaların tepkisi taban tabana zıt oldu. Ağbal, hem de kabinede “veliaht muamelesi” gören güçlü bir bakanın garip şekilde istifa etmesi gibi bir depremin üzerine göreve başlamış olmasına rağmen piyasalar tarafından iyimserlikle karşılandı ve kurlar hızla düştü. Kavcıoğlu’nun gelişi ise tedirginlikle karşılandı ve kurlar roket gibi çıktı.

Ağbal’ın iyimserlikle karşılanmış olmasını sağlayan şey eski politikanın iflas etmiş olmasıydı. Artık o politikanın gidecek yeri kalmamıştı, tam anlamıyla duvara dayanmıştı. Net döviz rezervi eksiye düşmüş, ekonomi bir ödemeler dengesi krizinin kıyısında dolaşır hale gelmişti. En ufak bir dalgalanmada ödemeler dengesi krizi ve ekonomide ani duruş riski kapıya dayanmıştı.

Çaresiz faizler yükseltilecek ve bu politikanın uzun süre korunacağı sözü verilecekti. Ağbal da bunu yaptı. Merkez Bankası, başka çıkış olmadığı için faizleri artırarak “ortadoks” merkez bankacılığı uygulamalarına döndü. Kaldı ki Ağbal’dan önceki Başkan Murat Uysal da faizleri fiili olarak zaten yükseltmişti. Ağbal’ın radikal bulunan ilk faiz artışı, aslında Uysal’ın fiili faizini açık politika faizi haline getirmekten ibaretti.

Ancak bu çizgi, enflasyonda belirli bir düşüş ve döviz rezervlerinde ciddi bir toparlanma sağlanana kadar yüksek faiz politikasının kesintisiz sürdürülmesini gerektiriyordu.

Faizlerin uzun süre yüksek kalmasının da kaçınılmaz olarak bir dizi ekonomik, sosyal ve siyasi maliyetleri vardı. Önceki dönemde zorlamayla artırılan kredi hacmi, yükselen faizlerle borçlu şirketler ve haneler için ağır bir kambur haline gelecekti. Bu da ekonomide küçülme, ödeme krizleri, artan batık krediler, hacizler, iflaslar, daha da artan işsizlik, artan sosyal huzursuzluk ve siyasi iktidarın destek yitirmesi demekti.

Kavcıoğlu, ekonomi, toplum ve siyaseti bekleyen bu acı faturadan kurtarabilir mi?

Merkez bankalarının en önemli silahı aslında sözlü yönlendirme güçleridir. Gelinen yerde Merkez Bankası’nın itibarı yerlerde sürünür hale getirildiği için, Kavcıoğlu bu silahı hemen hemen hiç kullanamayacak. Kavcıoğlu’nun cephanesi de yok, çünkü döviz kasası tamtakır. Faiz silahını da kullanamıyor, çünkü eli bağlı. Son silahı para basmak ki o da yangına benzin dökmek olur.

Şimdi, üstelik ABD tahvil faizleri yükseliyorken, Merkez Bankası’nın faizleri aşağı çekmeye kalkması, kurları ateşlerken döviz rezervlerini de riske sokacak. Yaşanacak dalgalanma, istikrarsızlık, güvensizlik işleri iyice zorlaştıracak. Gene dönüp dolaşıp faiz artırmak mecburiyetiyle karşı karşıya kalınacak.

Bu çizginin ekonomik ve sosyal faturası da yukarıda özetlediğimiz yüksek faiz politikasının çıkartacağı faturalardan farkı olmayacak. Muhtemelen uzun vadede fatura daha da ağır olacak.

İşin özeti Kavcıoğlu’nun elinden bir şey gelmez, gelemez.

Ekonominin içine düşürüldüğü borç-faiz-kur kapanından çıkartmanın yolu, para politikalarıyla oynamaktan, Merkez Bankası başkanlarını değiştirmekten geçmiyor. Değişikliği başka yerde aramak gerekiyor.

Tüm yazılarını göster