Haziran 2023’ten bu yana uygulanmakta olan ekonomi programının karşılaştığı temel güçlük şu sorulara indirgenebilir: “Bu program ne kadar devam eder? Bir yerde ‘yeter bu kadar’ denilir mi?” Aradan bir yıl geçti, bu sorular hala gündemde. Soruları dile getirenler ya da getirmeseler de zihinlerinde bir yerde asılı tutanlar şüphesiz yakın geçmişi hatırlıyorlar. Ansızın işlerin nasıl değişebildiğini, birden enflasyonu patlatan politikalara nasıl geçildiğini unutmuyorlar. Haksız değiller: Sonuçta dünya yüksek enflasyon liginde ilk altıdayız; bu yıl enflasyonu yüzde 40 civarına düşürsek bile altıncı kalmaya devam edeceğiz. Kredi faizleri çok yüksek. Türk lirası reel olarak değerleniyor.
Dahası, asgari ücret açlık sınırının altında ve aradaki fark giderek açılıyor. Temmuz’da artış gerekiyor. Asgari ücretin çok altında maaş alan emekliler var. Durumlarının düzeltilmesi şart. Oysa bu yönde bir niyet emaresi (şimdilik) yok. Zaten asgari ücretlinin ya da emeklinin sesi çıkmıyor. Sendikalaşma oranı çok düşük. Resmi verilere göre yüzde 15’in altında. O sendikaların bir kısmının da çalışanın hakkını ne derece savunduğu şüpheli. Emekliler için zaten sendika söz konusu değil.
Şirketler kesimi de çok memnun olmasa gerek uygulanan programdan. Elbette homojen değil bu kesim. Bir kısmı verimsiz; ancak düşük ücret ve yüksek kur ile ayakta kalabiliyor. Kurun gidişatından şikâyetçiler. Asgari ücret temmuzda yükseltilirse hoşnutsuzlukları iyice artacak. Bu sorunlardan aynı derecede muzdarip olmasalar da kredi faizlerinin yüksekliğinden şikâyetçi olanlar da var. Bir de krediye erişim sorunu mevcut; zira kredi artış oranı üstten sınırlanmış durumda. Öte yandan hem yakın geçmişe hem de yakın geleceğe ilişkin üretim hacmi, sipariş ve istihdam bekleyişlerini özetleyen reel kesim güven endeksi, reel kesimin güveninin azalmakta olduğunu gösteriyor. Merkez Bankası dün haziran sonuçlarını açıkladı. Reel kesim güven endeksi Haziran 2023’ten bu yana düşme eğiliminde. Hiç şüpheniz olmasın, bu koşullar altında, reel kesimden karar alıcı en üst makama şikayetler giderek artıyor olmalı.
Soru şu: Siyaset bu duruma ne kadar sabreder? Üç yol var siyasetin önünde. Birincisi, sabretmemek: “Hayırlara vesile olmayacağı” açık. İkincisi, programı bu haliyle (ek vergi önlemleri ile destekleyerek) sürdürmek: Kamu bütçesi düzelir ve enflasyon 2025’te yüzde 25 civarına düşer. Ama mustarip sayısı çok olur. Üçüncüsü, mevcut programı tahkim etmek: Adil ve hızlı çalışan bir hukuk sistemi, liyakatin atamalarda temel kriter olması, ihale yasasının sil baştan yazılması, TCMB, BDDK ve TÜİK gibi kurumların bağımsızlığı, servet vergisi, kamunun verimliliği artırıcı yönde politikaları -özellikle küçük ve orta ölçekli şirketlere öğretmesi ve uygulanmasına nezaret etmesi, yani sanayi politikası. Bu yolun sonu mutluluk getirir. Ama mevcut hukuk sistemine ilişkin gelişmeler, vergi paketinden çıkarıldığı söylenen düzenlemeler ve faiz politikası hakkındaki son demeçler ne yazık ki bu üçüncü yolun seçilme olasılığının oldukça düşük olduğunu gösteriyor.