Ukrayna savaşının yarattığı kaotik dünya düzeninde Türkiye de yolunu bulmaya çalışıyor.
AK Parti hükümeti bir yandan Türkiye’nin NATO üyeliği kapsamında terörle mücadele konusunda yeni kazanımlar elde etmeye çalışırken, bir yandan da “büyük kuzey komşusu” Rusya’yla ilişkileri dengede tutmaya çalışıyor.
“Bıçak sırtında” bir denge politikası bu;
Ekonomik kriz nedeniyle Batı’yı çok da fazla karşısına almaması gerekiyor AK Parti hükümetinin. Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini “pazarlık” konusu yaparken, Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılması konusunda Türkiye’ye karşı izlediği “istisna politikasına” zarar vermemek gerekiyor.
İçerde ise bir yandan AK Parti’nin eriyen oylarını toparlayabilmek için Batı karşıtlığını körükleyici sert çıkışlar yaparak Suriye’ye yeni bir operasyonla kamuoyunun ekonomi yerine güvenlik gündemine dönmesini sağlamak; ancak diğer yandan turizm sezonunda Batı’dan gelecek turistleri de kaçırmamak gerekiyor. Üstelik Ukrayna savaşı nedeniyle hem Rus, hem de Ukraynalı turistlerden mahrum kalmışken.
ERDOĞAN’IN BATI POLİTİKASI BU KEZ İŞLER Mİ?
Denge politikasının özünde AK Parti hükümetinin, geçmiş 20 yıllık iktidarında sürekli uygulanan “Batı’ya kamuoyu önünde sert çıkış, perde gerisinde pazarlık ve geri adım” politikasının başarısı yatıyor.
Her seçimden önce Avrupalı siyasetçiler ile girilen kavgalar, bizzat Erdoğan’ın Batılı liderlere “sen kimsin?”, “Nazi artığı” ya da “ruh sağlığı bozuk” göndermeleri bugüne kadar işledi; içerde AK Parti seçmeni saflarını sıklaştırdı, dışarda ise Suriyeli sığınmacılar üzerinden yürütülen pazarlık sayesinde Batı’yla ekonomik ve siyasi olarak kopmamak başarıldı.
Bu sefer durum farklı; ABD’de Erdoğan’ın son çare olarak bir telefon konuşması uzağında olan Donald Trump başkan değil artık. Mevcut Başkan Joe Biden’ın ise “AK Parti’nin dikkat çekme çabalarını yok saymak” konusundaki istikrarı dikkate değer.
Sürekli mülteciler üzerinden sıkıştırılan –ve taviz de koparılan- Avrupa ise, Ukraynalı sığınmacılarla meşgul bugünlerde. Kimsenin Suriyeliler’i düşünecek durumu pek yok.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği pazarlıklarda daha geçer akçe konumunda. Ancak bu pazarlık, Finlandiya ile ortada ne terör destekçiliği, ne de silah ambargosu konusunda pek bir pürüz yokken, İsveç ise verebileceği tavizi verip, silah ambargosunu kaldırmışken ne kadar uzatılabilir?
Erdoğan’ın bir yandan İsveç ve Finlandiya’yla pazarlık masasına oturup, diğer yandan “ben başta olduğum sürece” diye başlayan sert çıkışlar yapması bu açıdan okunmalı.
Bir de elbette geçmişte yaşananlar var ortada; Erdoğan’ın Brunson için yaptığı “Bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsınız” çıkışından sadece haftalar sonra Rahip ABD’ye gönderilmişti. Almanya ile gazeteci Deniz Yücel’in tutuklanması konusunda yaşanan sorunda da Erdoğan bu kez Yücel’in iadesi hakkındaki sorulara “Hiçbir surette olmayacak. Ben bu makamda olduğum sürece asla” diye yanıt vermişti. Yücel bu açıklamadan kısa bir süre sonra, Almanya’nın gönderdiği özel uçakla ülkesine dönmüştü.
RUSYA İLE PAZARLIK ÇERÇEVESİ KISITLI
Rusya’da Putin yönetimi ise “pazarlık” konusunda Batı kadar esnek değil. Rus uçağının düşürülmesi sonrasında Moskova’nın giriştiği, hem ekonomiyi, hem dış siyaseti, hem de Türkiye’deki iktidar partisinin yetkililerini kişisel olarak hedef alan topyekûn mücadele, AK Parti’ye Rusya ile pazarlık sınırlarının çok da geniş olmadığını gösterdi.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyindeki PKK terör örgütü uzantısı PYD-YPG yapılanmasına yönelik yeni sınır ötesi operasyon açıklaması, hemen ardından yaptığı “Ben başta olduğum sürece İsveç ve Finlandiya NATO’ya giremez” çıkışının, Moskova’ya “selam” olduğu aşikar.
AK Parti hükümeti, Suriye’ye olası bir sınır ötesi operasyon için Moskova’dan yeşil ışık almanın peşinde. Bu ışık da Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un geçen hafta yaptığı “Türkiye kaygılarında haklı” açıklamasıyla alınmış gibi.
İRAN’IN ÇIKIŞI
Buraya kadar her şey iyi de, hesaplanmayan başka bir aktör daha var Suriye’de; İran.
Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’nın kuvvet kaydırması ile oluşan boşluğu İran’a yakın milisler dolduruyor. Türkiye olası sınır ötesi operasyonda İran hükümetinin eğitip, donattığı, örgütlediği bu milislerle karşı karşıya kalacak.
İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Said Hatibzade net ifadelerle ülkesinin Türkiye’nin olası Suriye operasyonuna karşı olduğunu açıkladı. İranlı sözcü, böyle bir harekatın Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğinin ihlali olacağını vurgulayarak, “İran aralarındaki anlaşmazlıkları çözmek için diğer ülkelerin topraklarında herhangi bir askeri harekata ve güç kullanmaya karşı çıkıyor” dedi.
Bölgeden gelen, Erdoğan’ın geçen hafta “çok kısa bir süre sonra” diye işaret ettiği, MGK’dan kararı çıkartılan Suriye’ye sınır ötesi operasyonun “belirsiz bir tarihe ertelendiğine” ilişkin haberler de, tüm bu uluslararası konjonktür ışığında okunmalı.
Ne içerde muhalefet, ne dışarda uluslararası aktörler, AK Parti’nin 20 yıldır izlediği politikayı çözmüş durumda;
Sert söylemler artık isteneni veremiyor, gündem değiştirme çabaları, mevcut ekonomik krizde işlemiyor…