Geçenlerde 44 gün savaşı sonrası başlayan Ermenistan-Türkiye yakınlaşması konusunda bir toplantıdaydım. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki 44 gün savaşı ile başlayan süreci neden futbol diplomasisi döneminden daha güçlü ve sağlıklı gördüğümü anlattım. Bu kez resim hakikaten farklı.
Doğrusu ben beş önemli fark görüyorum bu kez. Birincisi, 44 gün savaşı neticesinde Azeri topraklarındaki Ermeni işgali artık sona erdi. Böylece Erdoğan’ın Bakü’deki parlamentoda koyduğu “Azeri toprakları Ermeni işgali altındayken, Türkiye-Ermenistan sınır kapısı açılamaz” ipoteği artık kalktı. Erdoğan bu ifadesiyle 2008’deki futbol diplomasisi sürecini kilitlemişti. Kilit açıldı.
İkincisi, Rusya-Ukrayna savaşı bütün dengeleri değiştirdi. Rusya’nın artık başında bir Ukrayna belası var. Bölgesel olarak bakıldığında Rusya’nın her meselede ağırlığı azaldı. Ne yapalım? Kendi düşen ağlamaz. Suriye dahil her yerde Rusya’nın hem asker gönderme kabiliyeti azaldı hem de Ukrayna’da kullandığı/kaybettiği silahları ve mühimmatı özellikle çip konusunda getirilen Batılı yaptırımlar nedeniyle yerine koyamadığı ateş gücü önemli ölçüde azaldı.
Üçüncüsü, Azerbaycan ve Ermenistan Avrupa Birliği gözetiminde ikili görüşmelere başladılar. Nedir? Bir yere varmak için temas kurdular, demek ki bir istekleri var. Bundan on dört yıl önce biz Ermenilerle tek başımıza konuşuyorduk şimdi Azeriler zaten Ermenilerle konuşurken biz de ayrıca konuşuyoruz. Farklı.
Dördüncüsü, Türkiye ve Ermenistan ikili ilişkileri güçlendirmek için birer “özel temsilci” atadılar. Bu sayede başlayan süreçte uçuşlar başladı, sınırın üçüncü ülke vatandaşlarına açılabileceği konuşuluyor. Bunlar hep olumlu.
Beşincisi, 2008 yılından bugüne Ermenistan ekonomisinin imalat sanayiindeki becerileri geriledi. Sınırın açılması artık Ermenistan için bugün daha önemli.
On dört yıl öncesine göre, bir ödemeler dengesi krizinin eşiğinde olan Türkiye’nin Doğu Anadolu odaklı bir bölgesel kalkınma planı tasarlayabilmesi için Ermenistan sınırının özellikle turist geçişine açılması bana sorarsanız çok önemli bir mesele haline geldi. Ermenistan için ulusal ölçekte önemli olanın Türkiye için bölgesel ölçekte manalı olması iki ülke ekonomilerinin büyüklüğü dikkate alındığında anlaşılır olmalı.
Toplantıda bana sorulan sorulardan biri Rusya öncülüğünde Belarus, Kazakistan, Ermenistan ve Kırgızistan’ın katılımıyla kurulan Avrasya Ekonomik Birliği ile alakalıydı. Konu, Türkiye’nin bu işbirliği alanına katılımı açısından Ermenistan ile başlayan yakınlaşmanın bir önemi olup olmadığıyla alakalıydı. Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında Rusya ile ekonomik ilişkilere bundan beş yıl sonra bakmaya başlamanın daha iyi olacağını söyledim.
Doğrusu ben ekonomik olarak bakıldığında şimdilik halen Rusya’ya dokunanın yanacağı bir sürecin içinde olduğumuzu düşünüyorum. Doğrusu ya, bunun doğrudan doğruya yaptırımlarla da alakası yok. Eski Sovyet coğrafyasında, Rus değer zincirlerine bağlı kalan, Batılı değer zincirlerine bağlanamayan, kendini yenileyemeyen ülkeler hep uluslararası rekabet gücü kaybına uğradılar.
Eski Sovyet coğrafyasında ülkeleri ikiye ayırmak mümkün, Batılı değer zincirlerine bağlananlar ve Rus değer zincirlerine bağlı kalanlar. Resim ortada. İlk grupta yer alan ülkelerin uluslararası rekabet gücü arttı. Rus değer zincirlerine bağlı kalanlar ise özellikle yandılar, uluslararası rekabet güçleri geriledi. Not edeyim: Rusya’da özelleştirme süreci ile gelen yolsuzluklar tavan yaptıkça Rusya ve partnerleri gerilediler. Nedir? Rusya’ya dokunan yandı.
Ama önce yaptırımlarla başlayayım. Açıktır ki, Türkiye gibi bir ülkenin yaptırımlar konusunda üç meseleye dikkat etmesi gerekiyor. Birincisi, Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken, Türkiye’nin risklerini artırmaması yaptırımlar konusunda kendisini risksizleştirmeye özen göstermesi önemli. Daha önce İran konusunda da gördük, yaptırımlar “şunu yaparsan, böyle yaparım” demiyor. “İleride bir tarihte riskli görebileceğim bir şeyi bugün yaparsan, sonuçlarına katlanırsın” diyor. İyi ya da kötü değil. Böyle. Nedir? Vakıa ile kavga olmaz.
İkincisi, özellikle Rusya Merkez Bankası’nı da içeren Rus finansal sistemi ile parasal ilişkilere girmemekte fayda var ayrıca benim gördüğüm. “Rus turistler Türkiye’ye gelmek için ödemeyi ruble cinsinden kendi acentelerine yapsınlar. O para bir yerde toplansın, oradan Türk turizm şirketlerine lira cinsinden ödeme yapılsın” demenin bile bir riski var benim gördüğüm. Swap işinden hiç bahsetmiyorum. Üçüncüsü ise, Rus savunma sanayii ile ortak işlere girişmekten kaçınmak gerekiyor. Özellikle çip tedariki gibi işlerden uzak durmakta fayda var.
Peki, bu ülkeler arasında özellikle Avrasya Ekonomik Birliği içindeki Rusya, Kazakistan, Belarus ve Kırgızistan ne durumda? Buradaki rekabet gücü kaybı çok daha belirgin esasen. Geçtim yaptırımların etkisini Rus ekonomisi zaten uzun bir süreden beri kendisini yenileyemiyor, yeni teknolojilere doğru büyüyen bir üretim altyapısı oluşturamıyordu. Şimdi yaptırımlar bu tür bir olası dönüşümü tamamen imkânsız hale getirdi gördüğüm.
Böyle bakındığında, Ermenistan-Türkiye yakınlaşması da artık yeni bir mana ifade ediyor benim gördüğüm. Birincisi, yalnızca Ermenistan’ın değil, Güney Kafkasya’nın bir bütün olarak uluslararası rekabet gücünün artırılması için bu ülkelerin Türkiye’ye doğru açılması elzem. Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan’ın Türkiye’nin 1980’de yaptığına benzer bir dışa açılma süreci içine girmesi gerekiyor zenginleşmek ve rekabet gücü kazanmak için.
İkincisi, Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte Çin’den Avrupa’ya kuzey koridorunun işlemesi artık mümkün değil, şimdi Güney Kafkasya’dan geçecek Orta koridoru işler hale getirme zamanı bana sorarsanız.
Üçüncüsü ise Türkiye dünyanın altıncı önemli turist destinasyonuydu 2019 yılında. Kırk milyondan fazla turist geldi o yıl. 2021 yılında Türkiye’ye gelen turist sayısı ise yaklaşık 25 milyon oldu. Bunların yalnızca 400 bini Doğu Anadolu bölgesini ziyaret ettiler. Yüzde iki bile değil. Amerika’dan gelip Doğu Anadolu ziyaret eden turist sayısı ise yalnızca 78 kişi oldu. Ermenistan’dan ise 342 kişi geldi. Halbuki Ermenistan’a yılda yaklaşık 2 milyon turist geldiğini düşünürseniz, Erivan merkezli bir bölgesel turizm operasyonundan Doğu Anadolu bölgesinin elde edebileceği kazancı görebilirseniz. Sınırın öncelikle üçüncü ülke vatandaşlarına açılması fikrine ben öncelikle bu çerçevede bakıyorum doğrusu.
Doğrusu bu çerçevede ben Türkiye’nin ilgi alanının Ermenistan’ın Avrasya Ekonomik Birliği ile ilişkisi olmadığını düşünüyorum. Ermenistan’ı Batılı değer zincirleri ile bir araya getirmek üzere Avrasya Ekonomik Birliği dışına çıkartmak ancak pekâlâ ilgimizi çekebilir. Rusya’ya dokunanın yandığı bir ortamda başka işimiz olamaz zaten. Gelecek yıl giderek derinleşecek ekonomik kriz ortamında, Doğu Anadolu için turizme dayalı bir bölgesel kalkınma stratejisinde Ermenistan-Türkiye yakınlaşması çok kıymetli bana sorarsanız.
Hangi şartla? Türkiye’nin akıllı bir dış politika çerçevesi olduğu varsayımı altında. Var mı? Yok. Akıllı bir ekonomi politikası olmayanın akıllı dış politika çerçevesi de olamaz.
Merkez Bankası’nın enflasyon bekleyişlerini şekillendiren iletişim politikasını tasarlamak yerine Merkez Bankası İstihbarat Teşkilatı olmakla uğraştığı bir ülke burası. Buradan güçlü ekonomi politikası çıkar mı? Hayır.
İnşaatı değil, KOBİ’lere dayalı bölgesel kalkınmayı destekleyen bir turizm politikası ile mesafe almak mümkün. Var mı böyle bir ihtimal bu Turizm Bakanlığı ile? Yok.
Çok işimiz var çok.
Peki, bu çukurdan Türkiye kolayca çıkar mı? Evet. Akıllı olursak, öyle bir yıl filan da sürmez. Daha çabuk olur. Bunun için fahiş merkez bankası politika faizine mi ihtiyaç var? Hayır, akıllı tasarlanmış bir iletişim politikasına ve doğru mesajlara ihtiyaç var yalnızca.
Neden ekonominin gereği yapılmıyor? Vallahi bakın orası beni aşıyor. “Allah’ın sopası yok” diyorum ben artık soranlara.