Rota yanlış, manevra alanı dar

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ

Ekonomi cephesinde yeni bir şey olmayınca doğrusu yazma hevesi de azalıyor. Özellikle seyir halindeki geminin yanlış olan rotası düzeltileceğine sürekli denizdeki fırtına, yakıt temininde sıkıntı, havanın sisli oluşu gibi dış faktörler suçlanınca hedefe ulaşmak imkansızlaşıyor. Hoş artık hedefin ne olduğu da belli değil; varılacak limandan umut kesilmiş, sadece geminin ayakta durmasına ve seyrine devam edebilmesine çalışılıyor gibi bir görüntü var. Ülkenin ulusal parası vaktiyle Asaf S. Akat’ın tanımladığı gibi dandik para haline gelince çarpıklaşan bir çerçeve içinde çifte paralı ve çifte açıklı bir piyasa ekonomisinde dengelerin kurulması çok zorlaşıyor. Dış ticaret ve cari açık, dış ve iç borç, döviz ve TL mevduat, MB döviz rezervi, enflasyon, vergi gelirleri gibi pek çok değişkende çoğunlukla uygulanan politikalardan kaynaklanan esneklik kaybı, hem durumun giderek kötüleşmesine yol açıyor, hem de düzeltici tedbir tasarımına alan bırakmıyor. Hazine’nin hem ucuz fonlama yapması, hem de kur riskini üstlenmesiyle bu yılın ilk yarısında geçen yıla göre karını dört kat arttıran bankalar sistemin tek istikrarlı ayağı gibi görünmekle birlikte kredilerdeki temkinli tutumlarından ve faizi arttırma eğilimlerinden, takipteki krediler ve döviz pozisyon açıkları gibi önemli riskleri bulunduğu anlaşılıyor. Yani durum umut verici değil.

Hem para, hem maliye politikaları tıkalı

Manevra alanının nisbeten daha fazla olduğunu varsaydığımız bütçe dengesinde de ciddi sorun var. Daha Haziran ayında bir yasa ile ek bütçe ihtiyacı doğması yeterli bir belirti, ama burada bitmiyor. Orijinal bütçede 1.430 milyar TL olan vergi gelirine ek bütçe ile 1.084 milyar TL daha vergi ekleniyor. Bu ilave vergi bütçesinin içinde Gelir Vergisi 55 milyarTL (beyana dayalı sadece 6 milyar TL), Kurumlar Vergisi 316 milyar TL, Dahilde KDV 163 milyar TL, İthalde KDV 284 milyar TL ve ÖTV 157 milyar TL yer tutuyor. İlk bütçeden kalan 549 milyar TL ile birlikte bundan sonra yılsonuna kadar 1.632 milyar TL gibi çok yüksek tutarda vergi toplanması öngörülüyor. Ek bütçe ile döviz ve enflasyon öngörüsünü yapamadığını kabul eden kamu yönetimi, gerçekleşmesi kuşkulu bir ek vergi bütçesi ile ikinci bir risk almış oluyor. Kaldı ki bu vergilerdeki dolaylı vergi ağırlığı, seçim atmosferinde doğrudan halk kitlelerine yüklenecek ve enflasyonu da arttıracak, yani siyasi amaca da ters düşen bir inisiyatif alınıyor. Bütçede çok dikkat çekici bir alarm da bütçe gelirlerinin, sadece faiz giderlerinin bile altında kalması (1.2 trilyon ve 1.3 trilyon TL) Ayrıca yıllardır vaadedilen 3600 ek göstergenin, bazı memur kategorilerinin kapsam dışı bırakılmasıyla da olsa, nihayet verilmesi ile 24 milyar TL ek bir yük de üstlenilmiş oldu. Açık ki seçim öncesinde yalnızca para politikasında değil, maliye politikasında da çok sıkıntılı bir konum söz konusu. Son olarak Hazine nakit açığı’nın Temmuz’da 92.8 milyar TL ile tarihi zirveyi görmüş olmasını kaygı verici bir işaret olarak not etmeliyiz. Ekonomi yönetiminin düzelme için artık 2023’ü işaret etmesi ve sabır istemesi de bunu doğruluyor.

Enflasyon da artış trendini sürdürüyor. TÜİK rakamlarıyla Temmuz’da TÜFE %2.37 ve yıllık olarak da %79.6 oldu. Bu arada döviz hassasiyeti, küresel nedenlerle CDS düzeyi 736’ya gerilediği halde, en üst düzeyde devam ediyor; 7 aylık rezerv satışının 66 milyar dolar olduğu hesaplanıyor. Üstelik döviz talebini kısmen de olsa durduran KKM uygulamasının üç ayda kamuya maliyetinin 55 milyar TL olduğu görülüyor. Üstelik ithalat ve borç ödemesi nedeniyle oluşan döviz talebi doğal olarak devam ediyor. Döviz mevduatı’nın %65’lerden %55’e düşmesine ( ve sürekli rezerv satışına) rağmen döviz kurunun yükseliş trendinde olması da bunu gösteriyor. İthalatı kısmak ve tarife dışı engeller koymak büyümeyi durduracağı için istenmiyor. Toplam borç yükünün % 60’ı, iç borçların da dörtte biri döviz. Kamu borcunun çok büyük bir bölümü de dövize ve enflasyona endeksli. Bu nedenle enflasyonun bütçeye sağlayabileceği potansiyel bir katkı da söz konusu değil.

Küresel stagflasyon kapıda

Küresel planda da çalkantılı bir dönem yaşıyoruz. Geçen hafta imalat sanayii, istihdam ve PMI verilerinde başta ABD olmak üzere küresel verilerin olumlu gelmesi borsalardaki inişi durdururken dolar ve altın fiyatları birlikte arttı. Göstergelerin birlikte yükselmesi garip. Ama ABD’nin %9 çıkan Haziran enflasyonundan sonra faiz artışlarına devam etmesi kesin gibi. Bu bizim için finansmanın daha kıt ve pahalı olması demek. Dış ticaret açığı Temmuz’da daha da kötüleşti; 2021’e göre %145 artışla 10.6 milyar TL olarak gerçekleşti. İthalat %41 artarken ihracat artışı %13.4’de kaldı. Euro dolar paritesinin düşmesinin de aleyhimize olduğu malum.

Gelişmiş ülkelerdeki enflasyonun talep değil arz kısıtları nedeniyle olması anti enflasyonist politikaların resesyona yol açması ve küresel planda stagflasyonun kalıcı hale gelmesi sonucunu doğurabilir; Roubini’nin görüşü bu yönde. Covid varyantları da aynı yönde etki yapıyor. Bu da hisse senedi piyasalarını çökertebilir. Yani dış konjonktürden dışsal katkı almamız da uzak ihtimal. Artık çabamız, hayat pahalılığı ve enflasyonla zaten uzun zamandır günlük hayatlarımızda hissettiğimiz krizin önümüzdeki aylarda bir ödemeler dengesi krizine, yani iktisatçıların deyimiyle “ani duruş”a dönüşmesini önlemeye yoğunlaşmalı.

Tüm yazılarını göster