Richard Moor’un saptamaları işimize yarar mı?

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Bir hafta önce, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelerin, yerleşik gerçeklik ile sanal gerçeklik arasındaki etkileşimiyle ilgili düşündüklerimizi paylaştık: Uzmanların, yenidünyanın hammaddesinin “verilerden” oluştuğunu söylediklerini anlattık. Her şeyin gözlenebilmesi, kayıt altına alınabilmesi yaşamımızın her anında veri üretilmesi veri ölçeklerini büyütüyor.” Beklentilerimizi yönetebilmemiz”, olasılık ve istatistik bilimine bağımlılıklarımızı artırıyor. “Büyük Sayılar Yasası” olguların bileşen ve bağlamlarını bilme, anlama ve anlamlandırma kapasitemizi genişletiyor. Veri, verinin bilgiye dönüştürülmesi, bilgilerin koordine edilmesi ve uygun hedeflere odaklanma çabaları kuruluş ve kurumların yönetme tekniklerini değiştiriyor. Bu yazıda, kadim geçmişi olan köklü kuruluş ve kurumlarda deneyim ve birikim kazanmış yöneticilerin paylaşımlarından yola çıkarak “ülkemizin veri konusundaki durumu” hakkında düşündüklerimize yer vereceğiz.

MI 6 Başkanı’nın değerlendirmesi

Verilerin uygun model ve metotlarla bilgiyi dönüştürülmesinin insan yaşamında artan önemini düşünürken, güneş batmayan imparatorluk kurmuş, üç yüz yıldır dünya siyasetinde, ekonomisinde ve kültüründe etkili olmuş Birleşik Krallık’ haber alma örgütü MI6’nın yöneticisinin değerlendirmelerini okudum. Söz konusu kadim örgütün yöneticisi, temel görevi “veri derlemek” olman kurumunun bakış açıyla ilgili değişik bileşenlerde değiniyordu: Öncelikle, verilerle ilgili değişik bileşenlerle ilgili “önsezileri geliştirmenin önemine” vurgu yapıyordu. İkincisi, “verileri işlemek için gerekli araçlara sahip olmanın” önemli olduğunu söylüyordu. Üçüncüsü ve daha da önemlisi, “karmaşık verileri insan kavrayışına dönüştürmenin öncelikli sorumluluk alanı” olduğunu belirtiyordu. Dördüncüsü, “teknolojinin yarattığı potansiyellerin insan zekâsıyla üretilen önsezilerle birlikte kullanılmasının önemi” üzerinde duruyordu. Beşincisi, ülkesinin ulusal güvenliği için “entegre incelemenin en yüksek öneme sahip” bileşen olduğunun altını çiziyordu. Altıncısı, entegre inceleme yaparken, “ kurum ile hükümet, yurtiçindeki diğer ortaklar, yurtdışındaki müttefiklerle işbirlikleri yaparak ‘uluslararası normları’ belirlemenin hayati önemine” işaret ediyordu. Yedincisi, başka ülkelerin “yapay zekâ, kuantum hesaplama ve sentetik biyolojide ilerlemelerini izlemenin ve gözlemenin teknolojide uzlaşma gerektirmesine” dikkat çekiyordu. Sekizincisi, verileri bilgiyi dönüştürüp değerlendirdikten sonra paylaşırken “öncelikle kamu desteğini almanın, korumanın ve sürdürmenin önemli olduğunu” uyarıyordu. Dokuzuncusu, bilgilerin “yetersiz şekilde açıklanmasının sakıncalını” anımsatıyordu. Onuncusu, “ stratejik ortamdaki değişikliklere uyum göstermenin gerekliliğini” belirterek “küresel işbirliklerinde yeni ihtiyaçların belirlenmesindeki değişkenlerin gözlenmesi ve izlenmesi” gerektiğini değerlendiriyordu. On birincisi, küresel ölçekte “gözetleme çağına” gönderme yaparak “veri derleme ve bilgiye dönüştürme alanları genişlediğini” borç tuzakları, veri teşhisi, yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü, siyası baskılar gibi konuların kapsama alanına girdiğini anlatıyordu. On ikincisi, “Dünyayı bizim isteğimiz gibi değil, olduğu gibi ele alarak değerlendirecek veriye ve bilgiye olan ihtiyacın hızla artmasını” anlamak kadar, nasıl anlamlandırılacağını da tartışıyordu.

MI 6 gibi küresel ölçekte hatta uzay boyutlarında veri toplama sorumluluğu olan kuruluş ve kurumlar kadar, üretim örgütlenmesinin her alanında, ölçeği ne olursa olsun bütün yapılarda “veri-odaklı iş yapma” ihtiyacı hızla büyüyor. Ülkemizde otomobil üretiminde iddialı girişimin yöneticisi, veri odaklı iş yapmanın potansiyeline değindikten sonra, 2035’den itibaren kârlılık havuzunun yaklaşık yüzde 50’nin veri alanından geleceğini öngörüsünü paylaşıyor. Veri konusu akademisyen ve uygulamacı herkesin gündeminde: “Liderlik Laboratuvarı” kitabının yazarları, “Veri önemlidir, ama hayal gücü de öyle. Verilerle olguların birbirleriyle çeliştiği izlenimini veren bir dünya ekonomisi yaşıyoruz” saptamasını yapıyor. “Veri Bilimi” kitabında, veri bilmenin amacı, “ kararların hacimli kümelerinden el edilen iç görülere dayanarak karar alma süreçlerini geliştirmektir” tanımlanması yapılıyor. İstihbarat örgütleri yöneticileri, akademisyenlere ve iş yönetiminde pratik deneyim kazanmış herkes “verinin önemini” yüksek sesle dile getiriyor. Bu aşamada hepimizin görevi, bulunduğumuz yerde ülkemizin birikimli insanlarının değerlendirmelerine bakarak kendimize bir yol ve yöntem belirleyerek onları uygulayarak ilerlemektir.

TÜİK eski başkanının değerlendirmesi

 Ülkemizde veri üretiminden sorumlu bir numaralı kuruluşun eski başkanı , “ Veriler başta ekonomi olmak üzere hayatın bütün yönleri için önemlidir. Eğer veriniz yoksa veya doğru değilse veriye dayalı politika üretemezsiniz, doğru politika üretemezsiniz. Doğru politika üretemeyince ülkeyi doğru yönetemezsiniz, başarılı olamazsınız. Büyümezsiniz, gelişemezsiniz, sorunlarınızı çözemezsiniz. Dolayısıyla elinizde veriler olacak. Kimse verilerin güvenirliliğinden şüphe etmeyecek. İşte bu yüzden bütün dünyada istatistik kurumlarının bağımsızlığına çok önem verilmektedir” diyor. OECD Türkiye Masası’nda uzun yıllar çalışan birikimli iktisatçımız , “Büyüme verilerinin kalitesi üzerinde tereddütler var” saptamasıyla TÜİK eski başkanının değerlendirmesini doğruluyor

“Veri sorunun” üzerine “seferberlik anlayışı” ile gitmenin onlarca gerekçesi açıklanabilir; ama bir köşe yazısının sınırlarını aşar. Gerekçelerden sadece biri, “proje-odaklı iş yapmanın” bile neden veri seferberliği ilan etmemiz gerektiğini anlatmak için yeterli olabilir.

Doğrusal değil, katlanarak dönüşen üretim, ulaşım ve iletişim teknolojileri, bir önceki yerleşik teknolojik düzeyle “asimetrik ilişki” yaratıyor. İnsanlığın son dönemlerde sıklıkla tanıklık ettiği “gerilla savaşlarının” üstesinden gelmek için düzenli ordular yerine küçük “operasyon grupları” ile başa çıkmaya çalıştıklarını biliyoruz. Ekonomide de teknolojik dönüşümlerin yarattığı hız, esneklik ve çeviklik, bir önceki teknolojinin yerleşik yapısı karşısına “asimetrik yapıları” çıkıyor. Yeni değişkenler “proje-odaklı yönetimi” hızlı ve bütünsel tepki vermenin araçları olarak öne çıkarıyor. Organizasyonları değiştirmeye yönelik etkinlikler olan projelerin, kısa dönemli performans ile uzun dönemli değer yaratmanın arkasındaki itici güce dönüştüğü belirtiliyor. Akademisyenler ve uygulamacılar, ürün geliştirme süreçlerini sıklaştırmak, yeni teknolojilere daha hızlı uyum sağlamak, büyük dönüşüm dönemlerinin temel özelliği olan “en küçük ile en büyüğün bir arada” olmasının bağlantı, iletişim-etkileşim ve işbirliği ihtiyaçlarına hızlı yanıt vermek için proje-odaklı iş yapmayı öneriyor. Ayrıca, düzenlemelerin “geciktirici etkilerini” en aza indirmek ve tersine gidişlere “tam zamanında” müdahale ederek işimizin sürdürebilirliğini güven altına almak için de proje-odaklı iş yapmanın etkili yol ve yöntem olduğu belirtiliyor.

Proje-odaklı iş yaparsak, giderek artan karmaşıklığa daha hızlı alternatif tepki biçimleri geliştirebiliyoruz. İnovasyon ihtiyacını zamanında karşılayabiliyoruz. Yüksek performans gerektiren ve ileri uzmanlık düzeyine ulaşmış insan gücü takımlarını etkin çalıştırabiliyoruz. Çeşitlik ve dayanıklılık yaratarak, sürdürebilirliği güven altına alabiliyoruz. Ayrıntılı düşünme ve analizlerle, genel eğilimlerin fırsat ve tehlikelerini dengeleyebiliyoruz.

Kaynak: 

  • Richard Moor, “Dijital çağda insan zekası” Turque diplomatique, yıl:13, S.:152, Aralık 2021
  • Gürcan Karakaş ‘la söyleşi, Dünya Hafta, 2-Kasım 6 Aralık 2021
  • Chris Lewis ve Pıppo Malmgren, Lederlik Laboratuvarı/ 21.yy ‘da Liderlik, Çev. Ümit Şensoy, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2021, s.51
  • John D. Keleher ve Brenden Tierney Veri Bilimi, Çev. Onur Öztürk, Can Yayınları, 1bsk, İstanbul, Aralık 2021
  • Taha Akyol, “ Birol Aydemir’le söyleşi” Karar, 22 Mart 2021
  • Elif Karaca “En asıl sorun güven tesisi/ Rauf Gönençle söyleşi” Dünya, 23 Mart 2021
  • Antonio Nieto-Rodriguez, “Proje ekonomisi buruda” HBR/Türkiye, Aralık 2021
Tüm yazılarını göster