ABD Merkez Bankası’nın (Fed) bu hafta bir defa daha faiz arttırması bekleniyor. Şu ana kadar piyasalar faiz artırımlarını büyük ölçüde fiyatladılar ama fiyatlanmayan şey bu artırım sürecinin yol açacağı muhtemel resesyon.
Aslında finansal piyasalarda olmasa da şirketler kesiminde hesaplar önümüzdeki dönemde ABD ekonomisinin bir resesyona gireceği öngörüsüne göre yapılmaya başlanmış. CNBC kanalı ABD’nin önde gelen 22 şirketinin CFO’ları arasında 12 Mayıs-6 Haziran tarihlerinde bir anket düzenledi. Araştırmaya katılan CFO’ların neredeyse tamamı önümüzdeki dönemde bir resesyonun kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlar.
İstatistikler de bir resesyona işaret ediyor. Geçmişteki son 11 Fed faiz artırım sürecinin 8’i resesyon ile sonuçlanmış. Ortalama olarak ilk faiz artırımının 3 yıl sonrasında ekonomi resesyona girmiş. En uzunu ise 84 ay sürmüş. Ancak daha kısa sürede resesyona girildiği de olmuş. Mesela 1980 Ağustos ayında başlayan faiz artırımları 11 ay sonra resesyon yaratmış. Zamanlama olarak ise CNBC anketine katılanların yüzde 68’ine göre resesyon 2023’ün ilk yarısında yaşanacak. Yani bu defa ağırlıklı beklenti 12 ila16 ay arasında bir sürede resesyona girileceği yönünde.
Sadece Fed faiz arttırmıyor. Son 10 yıldır faizlere dokunmayan Avrupa Merkez Bankası bile faiz artırmaya hazırlanıyor. Kısacası dünyada faizler yükseliyor. Ve bu sürecin sonunda resesyon var. Ekonomistlerin çok sevdikleri ve şiddetle tavsiye ettikleri “yumuşak iniş”e benzemeyen bir artırım sürecindeyiz.
- Resesyon pahasına faiz arttırmak--
Eğer resesyon olacağı yönünde güçlü bir olasılık varsa bir merkez bankası buna rağmen neden faiz arttırmakta ısrar eder? Sorunun cevabı enflasyonun ulaştığı seviyede ve merkez bankasının önceliğinde yatıyor. Biz de, Merkez Bankası yüzde 70’i aşan enflasyona rağmen hala “rahat” davranabilirken ABD’de Fed yüzde 8.6 ile 40 yılın zirvesine yükselen enflasyonu ülkenin en büyük ekonomik sorunu olarak görüyor ve enflasyon ile mücadeleyi önceliklendiriyor.
Dolayısıyla bozulan enflasyon görünümü karşısında faiz arttırmaya devam ediyor. Aslında enflasyonu yüzde 8-9’lardan makul seviye olarak gördüğü yüzde 2’ye çekebilmek için bir ölçüde resesyon yaşanmasına da ihtiyaç duyuyor. Yaşanacak kısa süreli bir resesyon bir dezenflasyon sürecinin doğal bir sonucu ve ama aynı zamanda ekonomideki “düzeltme”nin bir adımı olarak görülüyor.
Resesyon bir ekonominin arka arkaya iki çeyrek daralması; yani negatif büyüme oranlarının açıklanmasıdır. Eğer bu resesyona yüksek enflasyon ve istihdam kaybı da eşlik ediyorsa o zaman stagflasyon olur. Bu işin sonunda ekonominin daha kötü bir durum olan depresyona girme riski de var. Ustalık ayarlarla ekonomiyi zor duruma sokmadan süreci götürebilmekte.
ABD ekonomisinin resesyona girip de küresel ekonominin bundan etkilenmemesi söz konusu olamaz. Nitekim Dünya Bankası, IMF ve OECD gibi kuruluşlar da küresel büyüme tahminlerini aşağı çekmeye başladılar. ABD’deki herhangi bir durgunluk ABD ile sınırlı kalmaz. Amerika’nın ticaret partnerlerini de durgunluğa sürükleyebilir. Bu durgunluğun bizim için çok önemli pazar konumunda bulunan Avrupa`ya bulaşma riski önemli. Avrupa’nın son dönemde toparlanmaya başlayan ekonomisini resesyondan uzak tutması kolay değil. Avrupa ekonomisinin etkilendiği bir krizin bizi teğet geçmesi ise çok zor.