Rekor eksi faizin yüksek bir maliyet unsuru olması

Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU

Temmuz ayı tüketici enflasyonu yüzde 80, üretici enflasyonu ise yüzde 145 oldu. Artık ne yazık ki vurgulamak adet haline geldi, ben de öyle yapayım; bunlar TÜİK’in açıkladığı ‘resmi’ enflasyon değerleri. Bu arada İTO İstanbul ‘Ücretliler Geçinme Endeksi’ ile ölçülen enflasyon ile TÜİK’in tüketici enflasyonu arasındaki fark, görülmemiş ölçüde açıldı. İkisi ayrı endeks olduklarından, elbette iki farklı endeksten elde edilen enflasyon değerlerinin farklı olması normaldir. Ancak, tarihsel olarak iki enflasyon arasındaki fark dar sayılabilecek bir aralıkta bir o yana bir bu yana dalgalanırken, bir süredir İTO enflasyonu giderek TÜİK tüketici enflasyonunun üzerine çıkıyor; fark artıyor.

Çok geriye gitmeden yakın dönemden birkaç rakam vereyim. İki yıllık enflasyon arasındaki farkın 2021 yılındaki ortalaması sadece ve sadece 0.2 puan; TÜİK enflasyonu çok çok az daha yüksek. Oysa 2022’nin ilk yedi ayında ortalama fark eksi 9.2 puan; bu sefer İTO enflasyonu daha yüksek. Dahası, fark sürekli açılıyor: Hepsi eksi olmak üzere (İTO enflasyonu daha yüksek olmak üzere) son beş ayın farkları sırasıyla şöyle: 2.1, 10, 13.8, 15.6 ve Temmuz’da 19.5 puan. Şöyle de ifade edilebilir: ABD’deki yıllık enflasyonun iki katından fazla aradaki fark.

Enflasyon büyük bir bela. Her şeyin ayarını bozuyor. Alın mesela meşhur son İSO toplantısındaki şikayetleri. Neydi? Kredilerin maliyetinin çok arttığından ve yüzde 40 faizle kredi bulunamadığından şikayet ediliyordu. Şikayet sahibine verilen öğüt ise yüzde 40 gibi ‘yüksek’ bir faiz ile kredi alınmaması şeklindeydi. Hangi ülkede? Sanayicinin ürettiği ürünlerin fiyatının yüzde 145 yükseldiği bir ülkede. Dünya ölçeğinde görülmemiş bir eksi reel faiz söz konusu ve sanayici bu faizin ‘yüksekliğinden’ şikayetçi iken, kendisine o ‘yüksek’ faizden kredi alınmaması öğütleniyor.

İşin trajikomik kısmını bir tarafa bırakıp yüzde 40 ile kredi bulunamaması kısmına döneyim. İşte orası ciddi. Bankalar lira cinsinden çok daha düşük maliyetle fon toplayabiliyorlar. Hem TCMB’den hem de mevduat sahibinden. O maliyetin çok daha üstünde olan yüzde 40 hatta yüzde 50 ile kredi vermekte gerçekten nazlanıyorlarsa, ortada önemli bir sorun var demek. İlk akla geleni, elbette bankaların mevcut yurtiçi ekonomik koşulları riskli görüyor olmaları ihtimali. Bir süredir tartıştığım ekonomimizdeki yavaşlama/daralma sinyallerinin onlar da farkında olmalılar. Dünya ekonomisinin nereye gittiği de ortada. Bu koşullar altında kredi musluklarını kısmen kapatıyor olmaları anlaşılabilir bir davranış. İkinci akla gelen ihtimal, “krediyi alan dövize gidiyor ya da krediyi amacına uygun kullanmıyor” görüşüyle bankalar üzerine yapılan tam saha baskı.

Muhtemelen bu iki unsurun bir bileşkesi ile karşı karşıyayız. İyi de, ne var bu sevimsiz sonucun arkasında? Dünyanın hayran olduğu ekonomi politikamızın, yani ‘düşük faiz – düşük ücret – yüksek risk – yüksek kur - yüksek enflasyon’ politikasının bir sonucu ile karşı karşıyayız. Bu çerçevede bakınca, o soruyu soran sanayici aslında (belki de bilerek) bu müthiş politikadan şikayet ediyor. Muhatabı ise bir sonraki benzer toplantıda “kredi faizini daha nasıl düşürebiliriz” sorusuna yanıt arandığını açıklıyor. Bakalım daha neler göreceğiz?

Tüm yazılarını göster