Reformsuz reform

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Türkiye’de siyasal iktidarların en çok kullandığı sözcüklerden birisi reformdur. Reform sözcüğü, Latince formare "biçim vermek, kalıba dökmek" fiiline re+ öneki eklenmesi ile elde edilmiştir. Türkçe’ye de Fransızcadan réformer “yeniden biçim vermek, ıslah etmek” fiilinden türetilerek girdi. Dolayısıyla reform sözcüğü ilerlemeyi de ifade etmekte.

100. yılına girdiğimiz “Cumhuriyet” reformdan öte, devrimdir. Kadınlara oy hakkı verilmesi, eşit yurttaşlık hakkı tanınması reform olarak kabul edilir. Ekonomide TCMB’nin kurulması, öğretim birliği yasası (tevhid-i tedrisat kanunu), medresenin yerini üniversitenin alması, köy enstitüleri, planlı kalkınmaya geçiş, grev hakkının tanınması da 1980 öncesi dönem için reform örnekleridir. 1980 sonrası 24 Ocak Kararları ve sonrası finansal serbestleşme, ihracata yönelik büyüme modeline geçiş de reformdur. Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliğine girmesi de reform örneğidir. Eğer AB’ne tam üye olsa idik büyük reform olurdu.

Reform kavramı sevimli bir sözcüktür. Hele önüne bir de “yapısal” sözcüğü eklenince dayanılmaz bir çekicilik kazanır. Yapısal reform kavramı 1980 sonrası çok kullanılır oldu. Hemen her hükümet özellikle ekonomi alanında sürekli yapısal reform dedikleri kararlar açıkladılar. Genç bir asistanken televizyonda Turgut Özal’ın Cross marka kalemini gözümüzün içine soka soka reform açıklamalarını çok izledim. Elbette bunların çoğu reform değildi ama dikkat çekiyordu. Bu durum Özal sonrası da devam etti.

2002 sonrası başa geçen ve de halen iktidarını devam ettiren siyasal partinin lideri de, bakanları da son yirmi yıl içinde birçok reform açıkladılar. Bunların birçoğu bırakın reform olmayı karşı reformdu. Parlamenter sistemin yerine Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş, öğrenim birliğinin bozulması, İstanbul Sözleşmesinin iptali gibi dönüşümler reform karşıtı tercihler olarak örnek verilebilir.

Seçim sonrası yeniden koltuğa oturan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de ekonomiye ilişkin açıklanan kararları reform diyerek anlattı. Alınan kararları okuyunca aklıma 24 Ocak 1980 tarihinde Başbakanlığın ve DPT Müsteşarı Turgut Özal’ın açıklamaları geldi. Sayın Şimşek’in açıklamaları Özal’ın konuşmasının kötü ve eksik kopyası idi. Kötü ve eksik diyorum çünkü Özal’ın konuşma yaptığı tarihte Türkiye’nin borcu çok düşüktü ve birçok kamu varlığı hala devletin elindeydi. Şimdi ise kamu borç stoku 4,7 trilyon TL, Türkiye’nin dış borcu da  475 milyar dolar düzeyinde. Yani Şimşek “reformsuz reform” yapmaya çalışmakta.

Sayın Mehmet Şimşek’e Küçük Bir Not

Temmuz ayında kamu çalışanlarının ücretleri yüzde 80 artırılırken, emeklilerin maaş artışı enflasyonun altında yüzde 25’te kaldı. Böylece bir emekli profesörün maaşı çalışan bir asistanın, imamın maşının altına düştü. Öğretim üyesi aslında emeklisi olmaz. Hala okur, makale, kitap yazar, konferans verir. Yani aslında çalışmaya devam eder. Sayın Şimşek bu kararı alırken keşke SBF’de ders aldığı bir profesörü arayıp; “hocam nasılsınız, geçinebiliyor musunuz, kitap, dergi satın alabiliyor musunuz” diye sorsa idi.

Okuma önerisi: Oğuz Atay, Bir Bilim Adamının Romanı

Tüm yazılarını göster